Tanrım Sen De Haklısın...
.
Tanrım sen de haklısın
Böyle bir dünya yaratmış olsam
Ben de saklanırdım.
Bir gecede 4500 köy boşaltılmış, bir sürü çocuk öldürülmüş, her yer yıkılmış, kül olmuş... İsahag Uygar Eskiciyan, 2014 yılında yayımlanan ‘Eşkimi Tezele Şiire Gazele’ başlıklı söyleşinde Tanrı’nın kelimelerini unutturacak bu trajediler karşısında ‘sen de seninkileri söyle’ diyor Enver Ercan’a, O da yukardaki satırları söylüyor o zaman, sitemse sitem, iç burukluğuysa iç burukluğu.
Enver Ercan’ın ‘Ben şiirimi yazarım sonsuzluk varsa gider’ cümlesinden yola çıkarak hazırlanan Yasakmeyve’den çıkma iki kitap karşımda duruyor: ‘Enver Ercan Sen Sözcüğün Tekisin’ ve ‘Ben Şiirimi Yazarım Sonsuzluk Varsa Gider’. Bu kitapları hazırlayan Özge Ercan’ın heyecanına katılmamak mümkün değil. Zira sadece satırlarını sonsuzluğa bırakan bir şair değil Enver Ercan, aynı zamanda bu ülkenin edebiyatına neredeyse asırlık ‘Varlık Dergisi’ aracılığıyla yıllarca emek vermiş, yeni yazarları bu narin külliyatın içine katmış ve katmaya devam eden gerçek bir editör de. Öte yandan kurduğu şiir dergisi Yasakmeyve’nin 15. yılına ulaşması bile mucize kabilinden! (Türkiye gibi bir ülkede ne zor işler!)
Şiirin gücü
Onun asıl alanı her zaman şiir olmuştur. Bilen bilir. Özge Ercan’ın derlediği bu söyleşi ve yazılarda ülkemizin engebeli kültür haritası kadar bir şairin bu haritada kendine çizdiği yolda insanın içini ferahlatan nice pusula da mevcut. Özellikle genç şair ve yazarların bu söyleşilerden yola çıkarak kendilerine dair çizecekleriyle dünyada daha rahat ilerleyeceklerini düşünüyorum. Elbette bir yazar ya da şairin ‘rahat ilerlemesi’, neyse o! Daha az acı çekmesi? Belki. Daha çok sorgulaması? Mümkün! Dünyaya daha geniş bakabilmesi? Haliyle. Kendi olabilmek? Kesinlikle.
İyisi mi burada sözü Enver’e bırakayım:
‘Hep söylerim; şairlikte önemli olan baktığın yeri şiirle gösterebilmek. Ve karşısındakini inandırabilmek. Tabii kendi meşrebince. Bunun dışındaki her çaba enerji israfıdır bence. Özgünlükten söz edeceksek, budur.’
Peki ya aşk?
Aşksız bir şair çölden bozma, biteviye bir hayat yaşamış demektir ya, ‘Geçtiği Her Şeyi Öpüyor Zaman’da aşkın yollarını bir kez daha aşındırır Enver Ercan; kallavi bir sezgisellikle, buna karşın sözcükleri gıdım gıdım kullanarak yapar bunu. Güngör Tekçe’nin satırlarındaki gibi: ‘Aşkın çerçevesinde dönerken hayatın gözlerine dokunur. Nesne-insan ilişkilerini irdeler.’
Diyelim bir fotoğraf vardır elimizde. Üzerine sevgilinin sureti düşmüşse o canlı bir şeydir artık. Durağanlık devingenliğe dönüşmüştür. Belki de bu yüzden daha can yakar:
‘Bu sabah resmini kaldırdım raftan
günlerdir kaçırıyordu gözlerini benden.’
Ya da iki sevgilinin paylaştığı canlı odanın gerideki sahipsizliğini anlatır bize:
‘Acıyı andıran bir acı artık/ odanın şaşkınlığı bundan
düştutan akşam saatlerine/ usul usul damlıyor zaman.’
Rüyalar
Rüyalara gelecek olursak... Bu çok uzun bir konu. Bunun için öncelikle bu kitapları alın okuyun derim. Dahası, ‘Türkçenin Dudaklarısın Sen’le birlikte, Shakespeare’in ‘İnsan Rüyalarında Büyür’ cümlesini yeniden düşünün sonra bırakıverin kendinizi satırlara. Max Frisch’in ‘İnsan Nedir ki?’ sorusuyla, artık nereye varırsanız... Sonsuzluk? Hiç fena fikir değil.