Sukut Diyarının Gümüş Kadınları-8
.
Rindehan, bu da senin için... Baharı, yeni günleri çok özlerken.
Sevgili yazar arkadaşım Şeyhmus Diken’den öğrendiğim bir öykü var. Efsaneleşmiş bir öykü bu, sahneye de konulmuş.
***
Rindehan, güzeller güzeliydi.
Kavminin bütün kadınları ve erkekleri gibiydi. Hayır demeyi bilir, gerektiğinde evet demekten korkmazdı. Öyle insanları tanır mısınız? İradenin başka bir tanımı vardır onlarda. Kor ateşin içinden geçerler ve bunu yaparken sadece ‘yaparlar’. Suçlu, tanık aramazlar. Ve tam da bu sayede çalınan yaşamlarını, sonsuza kadar kendilerinin kılarlar.
Günlerden bir gün yakalandı Rindehan. Yaralıydı. Bu haliyle bile çok güzeldi, cezbediciydi. Onu ele geçiren birliğin komutanı, ona ve gözlerine daha önce tanıdığı bir kadının gözlerine bakar gibi bakmıştı.
Rindehan çaresizdi. Yine de konuştu: ‘Ben tutsağım’ dedi. ‘Tutsak olsam da ailemin egemenliği altında olan topraklardayım. Bu sınırlar içerisinde bana böyle bakarsanız kendimi öldürürüm.’
Komutan ‘Ailenin egemenliğinin sınırı nerede bitiyor?’ diye sordu ona.
‘Bu çay bizim sınırımızdır’ dedi Rindehan, ilerdeki çığıltıyı göstererek. Çok serinkanlıydı. ‘ O çayın üzerindeki köprüden sonra artık bir yabancıyım kendi topraklarıma.’
Komutan bu anlaşmayı kabul etti. Köprüye geldiklerinde Rindehan Komutan’a dedi ki: ‘Babamın topraklarına son bir kez daha bakmak istiyorum!’ Ve Komutan’dan köprünün üzerine çıkma izni aldı.
Sonrasını ise Rindehan anlatsın:
‘Adım Rindexan. Yakalandım. Bedenim ve ruhum kadar sevdiğim toprakları zulmün eline bırakamazdım. Özgürlük benim için her şey demekti. Hâlâ da öyle. Yaşamıma son kez baktığım yer, topraklarımı gördüğüm son yer oldu. Kısacık, çok kısacık ama; köprüden çocukluğuma, dilime, geçmişime baktım. Az ötemde bekleyen askerler, onlar da şaşkınlıkla bakıyorlardı bana, çocukluğuma, dilime, geçmişime. Belki on lar da kendilerininkilere bakıyorlardı o sırada. Hepimiz aynı yaşlardaydık. Ölüm için ağır sözlerin hemen havaya karışacağı bir yaşta. Nehre karışan bedenimi geleceğin türkülerine bırakırken çocukluğumun melekleri düştü aklıma. Mırıldandım: Yazgı, iradeyle değişebilir mi? Evet. Bazen. İnsan isterse. Ona inandım, onun için yaşadım ve onun için göçtüm.’
***
Onlar böyle gittiler. Genceciktiler. Vatanları buydu; uğrunda ölmeyi göze aldıkları gençlikleri.
Artık gitmesinler. Artık efsaneleri yaşamları, yaşantıları yaşlanmaları olsun. Evet, bu topraklarda hiçbir genç zamansız göçüp gitmesin artık.
Not: İstanbul’da Galeri Apel’deki Nevruz-Newroz-Yeni Gün Sergisi’ni kaçırmayın. Diyarbakır ve İstanbullu sanatçıların ortak katıldığı bir sergi bu. 28 Mart’a kadar açık.