Sukut Diyarının Gümüş Kadınları - 6
.
Bütün seçici kurul üyelerinin ve jürilerin hemen hemen hepsinin erkek; bu ekiplerin seçtikleri metinlerin, eserlerin, tavırların, üslupların erkek, erkeksi, erkeği kollamakla meşgul olduğu gıcır, sessiz bir Türkiye vardı. Bu gıcır Türkiye’de, hemen hemen bütün billboardlarda, kadın bedenleri, cips gibi kendi halinde bir reklamda bile, sokaktaki erkeğe ‘koçum ye beni’ şeklinde ‘doğal’ mesajlar verirdi. Ye beni, tüket beni, yok say, tehdit et, yüceltirken aşağıla, severken öldür beni... Erkek dünyasının tanımladığı kadınlar için, üç aşağı beş yukarı böyleydi sıralama.
Aynı zamanda internet kullanan kadınların hoppalığı, kahkaha atan kadınların müsait, 6 yaşındaki kız çocuklarla evlenmenin mubah olması tartışılırdı bu gıcır, sessiz Türkiye’de. İşte böyle bir gıcır sessizlikte gönül isterdi ki hiç değilse mansiyon ödülü ona verilsin!
İslamiyet içinden yeni bir çıkış arayan Konca Kuriş, 1999 yılında Hizbullah örgütü tarafından öldürülen ilk İslamcı feminist kadın oldu. Cesedi çok sonra bulundu. Kadınların ötekileştirilmesinin, Kuran üzerinden değil, bizzat cemaatlerin erkek egemen tavırlarıyla gerçekleştiğini yüksek sesle savunmuştu.
Onun sevgili cesur anısına, hürmetle.
***
Türkiye’nin en demokrat yerlerinden biri olduğunu hissettiren pastanelerinden birinde kadının oturduğu yere yaklaşıyor adam. Yanındaki boş yere çöküyor, mırıl mırıl konuşuyor kendi kendine. Sürekli olarak tekrarlıyor: ‘Padişah, padişah, padişah...’
Bir süre sonra kabak tadı veriyor iş.
‘Sizin adınız Bozuk Plak mı?’ diye soruyor kadın. Bozuk Plak, kadının yüzüne bakıyor ve ‘Padişah’ diyor.
‘Padişah ha? Demek adınız bu! Amma da tuhaf bir ad!’ diyor kadın gülerek. Gülerken etrafındaki insanların da onunla gülümsediğini hissediyor. Az önce futbol maçlarından konuşan gençten adamlar kadına, ‘deli bu aldırma’ gibisinden başlarıyla usul usul selam veriyor. Karşıdaki yaşlı çift kadının gözleriyle buluşup onunla birlikte demli çaylar içiyor.
Nicedir yüze gülmeyen güneş o gün ortalığı ısıtmış, kadının kucağında pastanenin kedisi, patileriyle o güneşi yakalıyor usul usul... İlerde çiçek satan Kadriye’nin önünde neşeli müşteriler. Frezyaların renkleri sinmiş üstlerine. Ağaçlarda açmaya başlayan badem çiçekleri, bir ilkyaz düğününü saran kendi halindeki bir grapon kağıdı gibi sarmış caddeyi. Kısacası hayatın fena gitmediği kanıtı var havada.
Garson o sırada adamın istediği siparişini de getiriyor. Baklava!
Ve padişah o zaman baklavaya bakıyor. Baklava ha! Güneş bir bulutun arkasına saklanıyor o sırada.
‘Ben baklava istemedim ki! Ben kadayıf istedim...’
‘Ama baklava dediydin’ diyor garson gülümsemesi yüzünde asılı kalmış bir şekilde.
‘Sersem! Ben ne dersem o olacak!’ diye bağırmaya başlıyor adam.
Caddede bir sessizlik hakim oluyor. Ağaçlardaki gölge suskun, frezyalar ıssız. Garson ne diyeceğini bilemiyor. Adamın önünden baklava tabağını alıyor. ‘Hah böyle işte! Padişah kim, anlayacaksınız!’
Kadın Bozuk Plak Padişah’ının suratına bakıyor o zaman. Neyin ayarının kaçtığını anlamasa da bu savruldukları ânı çok saçma buluyor. Yine de soruyor:
‘De ki anlamadık, ne olacak?’
Adamın yüzünde o ana kadar hiç görmedikleri ters bir ışık beliriyor o zaman ve makineli tüfek ayarlı hakaretlerine başlıyor:
‘Sen bir kere kadın halinle, ne cüretle beni kendine denk sayar, yüzüme baka baka benimle konuşursun? Sen kimsin be? Sen benim için bir hiçsin. Burada kalacaksan, buranın kurallarını öğreneceksin. Erkeğin dediğini yapacaksın. Ha uymadı mı? Ya seveceksin ya terk edeceksin. Burası Müslüman bir ülke, ona göre. Haddini bileceksin. Bilmiyorsan öğreneceksin. Öğrenmiyorsan, sen bilirsin!’
Bu arka arkaya birbirine kenetlenmiş cümleler şaşkınlıkla gölgelenen pastanede resmen soğuk duş etkisi yaratıyor. Ama tek bir kul bile çıkıp ‘ne diyorsun sen padişah bozuntusu’ demiyor adama. Çıt yok! Kadın anlıyor ki iş başa düşmüş, gıcır Türkiye’nin, bunca yıllık yaşam jürilerinin, billboardların, erkek merkezli yaşamların, her cesaretin bir bedeli olduğu gerçeğinin, demokrasinin bana dokunmayan bin yıl yaşasın üslubunun ona ve bedenine öğrettiği biçimde gıcır mı gıcır final cümlesini sarf ediyor:
‘Padişahım çok yaşa!’