Şiddet kurbanları
.
Geçen gün gençten bir adam eline iki koca taş almıştı. O sırada çözülemez bir trafik yumağı içerisindeydik. Adam koşarak yanımızdan geçti ve ‘abi şu yüzü iki ellilik yapar mısın’ dercesine önümüzdeki arabayı bir güzel taşladı. İstanbul’un ortasında, bir öğle vakti, en kalabalık meydanlardan birindeydik. Al sana kavga! Sonrasında, şiddetin bu kadar meşrulaşmasının sonuçlarına yakın gelecekte nasıl dayanacağız sorusu bütün gün kafamı meşgul etti.
‘Kurbanlıksa buyur kurbanlık hallerimiz’ dedim. Bayramdan sonra bizi bekleyenleri sıraladım zihnimde. Gözü dönmüş bir hırstan ötürü tetiklenmiş bir savaş, adaletsiz bir seçim kumpası, savaş çığırtkanları, şiddet, kan... Derken yardımıma Brecht yetişti:
‘İnsan dediğin nice işler görür, generalim,
Bilir uçurmasını, öldürmesini, insan dediğin.
Ama bir kusurcuğu var;
Bilir düşünmesini de...’
***
Düşünmek!
Düşünmek, her ne kadar havada uçuşup duran hindiba tanecikleri gibi olsa da şu ara, umudunu diri tutmak isteyenlerdenim. Fonda, kapıldım gidiyorum bahtımın rüzgârına çalıyor olsa bile. Oldum olası beni rahatsız etmiş olan bir sözcüğün (kurban) topluma dayatılması, silahların susmayacağı işaretlerinin verilmesi ve yaşamın giderek daha da tıkış tıkış hale gelmesi... Yine de umutlu olanlardanım işte. Bu kadim toprakları birbirine sıkıca bağlayan bambaşka tılsımların olduğuna dair o kuytu inancı içinde taşıyanlardan.
***
Bunları düşünürken 7 cilttlik bir şölen ulaştı elime! Yıllardır tanıdığım Faruk Bayrak, yayıncılıkta gösterdiği marifetlerini bu kez mutfakta göstermiş ve sözünü ettiğim kuytu umudu ateşleyecek bir mucizeyi yeniden yaratmış.
Bayrak, titiz bir ekip çalışmasıyla oluşturduğu ‘Soframda Anadolu’ ile, Türkiye’nin mutfağını mikroskop altına almış ve yıllar süren titiz bir emekle en ‘yerel’ yemek tariflerine ulaşmış, Türkiye’yi, nicedir özlemini çektiğimiz başka bir perspektiften bizlere sunmuş. Bölge bölge yemek tariflerinin eşliğinde sayfaları karıştırırken ‘bu ülkeyi çok seviyorum’ diye bir cümlenin ağzınızdan dökülmesine neden olabilecek bu çeşitlilik aslında Türkiye’nin ta kendisi.
Hatta dahasını da düşündürüyor bu ciltler! Bu kadar zengin mutfağı olan bir ülkenin çeşitlilik ve çoğulluk sözcükleriyle zaman kaybetmesi abesle iştigal; zaten Türkiye bu! Faruk Bayrak’ın dediği gibi: ‘Anadolu yemek kültürü... Birbirini yok etmeyen, ezmeyen, yan yana varolabilen bir kültür.’
Ayıklanan madımaklar, bükülen mantılar, keşkekler, yufkalar, tarhanalar.... İnsanlık kadar eski olan bu yemek kültürü bambaşka şeyler söylerken, peki neden bunca ayrıştırma, bunca düşmanlık sorusu ise, karşımızda öylece durmaya devam ediyor.