Şemse biz hâlâ buralardayız!
.
Kadınları birey olarak görmeyi başarmış ve toplumun ‘erkek olma’ baskısını aşabilmiş erkekleri tenzih ederek bu yazıyı yazıyorum.
***
Diyarbakır’da, Şemse Allak Yaşam Parkı’na bakan bir otel odasında, gözlerimi parkın gece gölgelerine bakarak açık tutmaya çalışmıştım. Sonrasında o gölgelerin bu ülkedeki bütün kadınların üzerine düştüğünü düşünerek karanlığa sığınıp uyuyakalmıştım.
O gölgeler 2015’te hâlâ üzerimizde geziniyor. Ve bizler, bu ülkenin kadınları olarak hâlâ o karanlıktayız. Belki kimimiz daha şanslı ama karanlık aynı; neden derseniz karanlıktaki gölgelerin birbirinden çok da farklı olduğu düşünülemez.
Raporla sabitlenmiştir!
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun 2014 raporu bu karanlığı ve gölgelerimizi doğruluyor. Bu yıl tam 294 kadın öldürüldü. Üstü örtülen, intihar süsü verilen cinayetler de cabası.
Sizlerle bu raporun ana mesajlarını paylaşmak istiyorum. İstiyorum ki kadın konusunda bu ülkenin bir milim bile yol kat edemediği net bir biçimde görülsün. Bunun yansımalarının bu topluma nasıl hükmettiği anlaşılsın. İstiyorum ki sorunun sadece kadın cinayetlerini durdurmakla kalmayacağı, bu toplumun aslında nasıl da ‘kadınsız’ yaşamaya meylettiğinin rengi ortaya çıksın. Ve karanlıkta yaşayanın biz kadınlar değil, bu dünyayı kadınsız sayanlar olduğu anlaşılsın.
Bunu yazmaya kalemim varmıyor ama maalesef öyle: Kadın cinayetleri bu sene ülkemizde tavan yaptı. Bunun arkasında yatan en büyük neden ise kadınların kendi yaşamlarının sorumluluklarını alma istekleri oldu. Oysa, kendi yaşamının sorumluluğunu almak, birey olmak için atılan en önemli adım demektir. Ve halihazırda toplum olarak en çok ihtiyacımız olan da budur. Rapor, bu artışı kadınların bedenlerine, seçimlerine, nerede ne şekilde hareket edeceklerine, hatta nasıl güleceklerine, kaç çocuk doğuracaklarına dair söz söyleme hakkını kendinde bulan hükümete bağlıyor ve hükümetin bu tavırlarını bu cinayetlerin en temel nedenlerinden biri olarak gösteriyor. Kısaca, hükümet kadınların yaşam biçimine müdahale ediyor. Ve bu doğrudan eve yansıyor. Ardından gelsin şiddet... Aşikâr ki yaşamı ‘namus’un içerisine tıkıştırarak yaşatmayı arzulayanlar er ya da geç kaybedecek. Ama... Bizim artık kaybedecek bir tek kadınımız bile olmamalı bu topraklarda.
Bu topraklar çok sayıda kadın cinayetine tanık oldu. ÇOK.
Ve o gölgeler
Alışveriş merkezlerinde koca tacizini unutmaya çalışan sevgili kadınlar, sırf kocalarının ilgilerini üzerlerinde toplamak için taze olmaya, kalmaya çalışan sevgili kadınlar, hüzünlerini mutfaklara, yemek tariflerine saklayan sevgili kadınlar, sevgililerini kendilerini silmek adına mutlu etmeye çalışan çok sevgili kadınlar! Bilesiniz ki, kendimiz olamadığımız müddetçe, hepimiz o yalnız gölgeleriz.
Bir kadını o ya da bu şekilde susturmak, bastırmak, onun adına konuşmak ve karar vermek de o kadını öldürmek demektir... Bizler bu olup bitenlere karşı sustuğumuz, şu ya da bu şekilde onay verdiğimiz zaman bu gölgeler daha da büyüyor ve Şemseler o karanlığın içerisinden bizlere derin derin bakmaya devam ediyorlar.
Bu gölgelerden ve karanlıktan kurtulmamız bizlerin bunu fark etmesiyle çok daha kolay gerçekleşebilir. Ve bu dünya gerçekten değişebilir.
Not: Şemse Allak, 2002 yılında ailesinin erkek fertleri tarafından Mardin’de taşlanarak öldürüldü. Bir yargısız infazdı. Tam 7 ay komada kaldı ve sonra gölgelere karıştı. Şemse’nin cenazesinde dini tören kadınlar tarafından yerine getirildi. Hazin anısı içimizi burkmaya devam ediyor.
Notun notu: Mardin dedim ya ‘orası Doğu canım’ diyerek içini ferahlatmaya çalışanlar olacaktır. Hiç öyle değil. Biraz geriye, 2013 raporuna bakarsak bu cinayetlerin en yoğun gerçekleştiği yerin Marmara Bölgesi olduğu ortaya çıkacaktır.