Şatafatlı Mağlubiyet
.
Levent Gültekin’in ‘İslamcıların İktidarla İmtihanı’ alt başlığı ile okurla buluşan kitabı Şatafatlı Mağlubiyet (Doğan Kitap), sadece İslamcıların değil, hep birlikte vardığımız bu ‘ahlaksız’ kıyıyı içtenlikle ve içten içe deşifre etmesi anlamında ayrı bir öneme sahip.
Ahlaksızlık en büyük iman!
Yaşanan ne olursa olsun en öne çıkan kavram olan ‘ahlaksızlığı’ son derece net bir dille bizlerle paylaşmış Gültekin. Ve insanın tüm bu yaşananlar karşısında seçimlerinin çok da fazla olmadığının altını çizmiş. Ona göre bu şiddetli bozulma esnasında insan iki tür değişime uğruyor:
‘1- İyiye gidersin en azından savrulmazsın
2- Yamulursun. Yani lüks bir ortamda konforlu bir şekilde çürürsün.’
Gültekin, bir zamanlar mütevazı halleri, güçlülükleri, Müslümanlıkları ve temizlikleriyle gıpta ettiği yazar, ilahiyatçı, gazeteci ve politikacıların bugün nasıl da tanınmaz hale geldiklerini üzülerek ifade ediyor. Üretilen binbir bahaneyle sözde bir ‘reel politikaya’ kaptırılan barış, insanlık ve huzuru işaret eden ‘davalarının’ nasıl da çıkarlar uğruna bir hiçe indirgendiğini paylaşıyor biz okurlarla. Kendi kuşağını bu davanın ‘malulleri’ olarak görürken gazi bile olamadıklarını teslim ediyor.
‘Pestilimiz çıktı, haşat olduk, hayal kırıklığına uğradık. Gençliğimizi boşa harcadığımızı iyice anladığımızda, artık genç menç de değildik!’
Ortaokuldan beri İslamcı camianın içinde olan Levent Gültekin’in anlattıkları genel olarak düşünüldüğünde bir Türkiye gerçeği aslında. İktidarın insanı bozması ve arada gençlerin heder olması bu toprakların çok iyi bildiği bir gerçek. Ancak işin içine, nihai anlamıyla düşünecek olursak özgürlüğü, kardeşliği, iç barışı, yoksullara merhameti ve insanlara saygıyı kendine pusula bellemiş ‘İslam’ girince Gültekin’in aktardıklarını daha bir can kulağı ile dinliyorsunuz. Ve o noktada kendisinin yüzleştiği sorular daha çok anlam kazanıyor:
‘İslam barış dini ise Müslümanlar neden kan döküyor?’ diye soruyor Gültekin. Ve bunun ardındaki yenilmişliğe değiniyor. İslam’ın bilim ve sanattaki yenilmişliğine yaşam alanındaki yenilmişlik de ekleniyor. Bu ise, çağını, ‘yaşadığı dünyayı anlamayı, Müslüman olmakla çelişen bir durum sanmak’ demek.
Dahası kadını anlamamaya da vurgu yapıyor Gültekin. Ona göre ‘İslamcılar, dindarlar, uçakla dünyanın öbür ucuna 10 saatte gidiyorlar ama hâlâ kadın tek başına yolculuk yapamaz’ noktasındalar! Kadını bir birey olarak görme cesaretine sahip olmak yerine, kahkahasına bile karışmayı kendilerinde hak sahibi görmeleri ise baltayı tümden taşa vurmaları, iyiden iyiye ağaca çıkmaları demek (bu benim yorumum).
Bir diğer husus ise (sanırım en çok canımızı yakan husus bu) İslamcıların ahlaki alanda yenilmiş olmaları. Gültekin ‘kapitalizmin bile bir ahlakı vardır’ diyor. Haklı. Müslümanların ise bir ahlaki standart oluşturamadıklarını dile getirirken, bugün sadece Türkiye’de değil bütün Müslüman ülkelerdeki ‘yolsuzlukların, hak yemelerin, bizden olan-olmayan ayrımının neden olduğu adam kayırmalarını’ hatırlatıyor. Ve dahasını da söylüyor: ‘En az yolsuzluk yapılan ülkeler arasında ilk 55’e giren tek bir Müslüman ülke yok! Daha da kötüsü İslamcılar, yaptıkları gayri ahlaki işlere dinden, kitaptan delil getiriyor!’
Ne diyelim...
İyisi mi sözü yine yazara bırakayım:
‘Abi sakın değişme diyenlere bir çift sözüm var. Siz değişin artık. Lütfen. Çok rica ediyorum, biraz olsun değişin. Ve liyakatsiz, muhteris, kalitesiz insanlara Allah diyor, eşinin başı örtülü, Kuran okudu diye prim vermeyin. Yapmayın, etmeyin, eylemeyin. Değişin artık.’