Nazım Hikmet 115 yaşında
.
Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey
beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir
laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek
şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.
***
Zor ve saçmanın kol kola gittiği bir sürecin bizi bıraktığı ölüm, is ve çürük kokan günlerden geçerken, sana, sanatına ve yaşama aşkına sevgi ve şükranla...
Vasatlık ve çirkinliğin hemen her daim güzele ve verime tercih edildiği bu topraklar her şeye rağmen senin gibi karasevdalı bir şairi çıkarmışsa, umut her zaman vardır. ‘İnsanlar için ölebileceksin’ diyorsun ya, bunu asık suratlı bütün politikacılara söylemek isterdim, onlar gencecik çocukları ‘aman da aman’ diyerek yokluğa gönderirken, Meclis’te ceylan derisi koltuklarında ‘ama ama’ diye tepinirken...
Velhasıl ne sen eskirsin Nazım Hikmet, ne bu dünyanın kahrı ve beter gidişatı...
Biz mi? Biz yine de şimdiki zamanın dehlizlerine zeytin ağaçları dikmeye devam edeceğiz. Yaşamak yanı ağır bastığından içimizdeki sesin-tüm bu köhneliklere rağmen.