Kurtuluş planları
.
Sukut Diyarının Gümüş Kadınları, bıraksam bir yıl devam eder. Bir ay boyunca birkaç kadın için, sadece birkaç kadın için ayırdığım bu bölümün kendimce sonuna geldim.
Bir kapanış yazısı olarak, hazır seçim listeleri çarşaf çarşaf ortada dolanmaya başlamışken, bir başka listeden bahsetmek isterim size. Ölen kadınlar için bir anıt sayfası bu:
2008’den 2015’e ülkemizde öldürülen kadınlar için hazırlanmış bir liste bu. Bu listede, ülkemizde ölen kadınların adları var. Her birinin üzerine tıkladığınız zaman, okuduklarınız, bu ülkenin aslında en elzem sorunlarından birinin ‘bu gerçek’ olduğunu ortaya koyuyor. Sırf 2015’te, bugüne kadar tam 68 kadın öldürüldüğü saptanmış bu ülkede.
Öyle bir liste ki bu, özlemle sırlanmış bir geçmişle, geçmişi yaşatmakla cilalanıp duran bir gelecek arasında salınan bu ülkede, şimdiki zamanda, hemen şimdi alınması gereken SAHİCİ önlemlerin eşikte beklediğini söylüyor bizlere.
Nasıl bir girdap bu?
Bir kutu erzakla, ellerine tutuşturulmuş 190 liralık alışveriş kartlarıyla oyları satın alınan insanların ülkesinde, parçalanmış hayatları, parçalanmış bellekleri, metinleri anlatmak ne işe yarar? Bunu çok düşünüyorum bu aralar. Bu girdaptan çıkmak mümkün mü diye...
Derken bir okur imdadıma yetişiyor. Bana Edgar Allan Poe’nun Maelström’e Düşüş adlı öyküsünü hatırlatıyor. Maelström gerçek bir girdap, çapı ve derinliği akıl almayan bir burgaç. Dünyevi ve gerçek bir çatlak. Maelström Boğazı’nın tam orta yerinde, dünyayı delip geçen bir kuyu, bir uçurum. Öykü, Norveçli bir balıkçının kardeşleriyle girdaba yakalanmasının öyküsü. Kardeşleri yitip gidiyor. O ise sağ kalıyor.
Nasıl mı?
Balıkçı, girdaba yakalanır yakalanmaz, tahmin edeceğiniz gibi mahvolacağını düşünüyor. Akıntıya kapıldıkça kayığın dengesinin giderek bozulacağını, alabora olacağını ve girdabın nihayetine varmadan ölüp gideceğinin farkında. Anafor onu yuttu yutacak! Ancak o esnada, soğukkanlılığını korumayı başarıyor. Bir kurtulma stratejisi belirliyor: Girdabın dibine ulaşana kadar dengesini koruması gerekiyor! Ama nasıl? Denge, kendi aklını sağlam tutmak olduğu kadar, aynı zamanda tutunacağı nesnenin dengesini de sağlamak anlamına geliyor. Bu kayık olabilir mi? Hayır. Burgacın derinliğinden kurtulup kıyıya vuran nesnelerden biliyor ki yuvarlak nesneler, diğer çerçeveli düz nesnelere göre yukarıya daha sağlam çıkıyor. O yüzden kayığı bırakıp güvertedeki bir fıçıya bağlıyor kendini. (Arşimed Kanunu bunu açıklıyor! Edgar Allan Poe bunu da öyküde söylüyor bize!)Balıkçı, köşeli bir cisme göre, yuvarlak bir cisimle emilmeye karşı daha fazla direnci olacağını, daha zor aşağıya çekileceğini biliyor.
Ve sonrasını da anlıyor: O noktadan sonra yine aynı şekilde suyun kuvveti karşısında paniğe kapılmazsa, yani suyun gücünü kendi enerjisine dönüştürebilirse kurtulabilir! Suyun kaba gücünü suya karşı kullanarak tekrar yüzeye çıkmayı başarabilir. Cevap ortada: Suyun kaldırma kuvveti sayesinde girdap onu kendi dışına fırlatacaktır zaten!
Denge ve serinkanlılık... Ve elbette köşeli, sınırları belli, alışkanlık yaratmış cisimlere değil, daha yuvarlak bir cisme tutunmak (yeni olanaklara açık olmak da denilebilir); öyküdeki ‘kurtuluşun’ anahtarları bunlar. Yaşama tutunmak, yeni olanakları göz ardı etmemek, hayalden ödün vermemek, devam etme gücü... Dahası etrafındaki kaba gücü fark etmek ve onu kullanarak o girdaptan kurtulabilmek...
Bu öyküyü hatırlattığı için Ufuk Erkıvanç’a minnettarım.
***
Ayhan Geçgin’in Metis’ten çıkan ‘Uzun Yürüyüş’ünü kaçırmayın bu arada, bir fırsat yaratıp okuyun derim. Geçgin’in satırlarını ve elbette şu sorusunu düşünüp duracağım bu hafta:
‘İnsan duvarları olan bir hapishaneden kaçabilirdi ama duvarlarının yıkıntılar olduğu bir hapishaneden nasıl kaçabilirdi?’