Eğitimde eşitlik esastır
.
Yağmur yağıyor. Kendinden neredeyse üç kat büyük bir çöp yığınıyla zorlukla yürüyor önümden. Buna karşın tuhaf bir hırsı var. Mukavvalara sarılmış kağıtların içinden türlü türlü kağıtlar ve o kağıtlara iliştirilmiş envai çeşit yaşam belgesi fırladıkça bedeni bir yay gibi geriliyor. Kontrol altında tutmaya çalıştığı yığının onu geçme hevesi giderek artıyor; hızlanan yağmurla daha da ağırlaşan yükü zorluyor genç çocuk bileklerini, dar alnı kırışıyor.
Yaşı olsa olsa 16, bilemedin 17. Günün o yaştaki bir genç için imkansız bir saatinde imkansızı başarıyor, o devasa yüke diz çöktürüyor. Niyeti belli; oturacak birazcık. Oturacak ne kelime dinlenecek. Dinlenirken deniz kıyısının oralarda yükselen yeni Türkiye’nin yağmurda grileşen silüetine bakacak. Şehrin uğultusuna karışan o sisli görüntüde kendine dair hiçbir şey bulamayacak. Dahası bunu umursamayacak, karşı koymayacak. Ne geri çevirecek ne de kabul edecek. Dalgın ve uzak bakacak olup bitenlere. Dalgın ve çok uzak. Hayalin anlamını ne soracak ne de merak edecek. Tereddüt etmeyecek. Beklemeyecek. Ummayacak.
Onun için yolunda gitmeyenler:
1-Giderek hızını artıran yağmur
2-Çöp konteynerlerinden toplayacağı kağıtların yumuşama riski; dahası kendi çuvalındakilerin de heba olma tehlikesi.
Hedefi: Ne dershane ne üniversite. Önündeki yokuşu tökezlemeden inme özlemi. Günü kazasız belasız atlatmak. Yaşama kıyısından köşesinden öylece akmak. Öylece.
Gelecekten beklediği: Karnını doyurmak.
Siyasi çekişmeler arenası Türkiye
Bilsem ki dershanelerin kaldırılması gerçekten eğitim cephesinden tartışılıyor, durup düşünürüm. Eğitimin verdiği firelerin dershaneleri yarattığını, bu firelerden kimlerin nasıl cebini doldurduğunu, öğrenciler ve ailelelerinin bu döngüye nasıl muhtaç haline getirildiğini vs. Ancak işin tamamen farklı siyasi bir çekişmenin ipuçlarını taşıdığını hemen hepimiz biliyoruz.
Öte yandan adına eğitim eşitsizliği denilen o yalın gerçek derin dondurucularda buz tutmaya devam ediyor. Bırakın dershaneleri, okulları, müfredatı, eğitime dahil olamayan nice genç insanımız var. Hal böyleyken neyi tartışıp duruyoruz?
Sahi gençleri gerçekten önemsiyor muyuz?