Eco’nun sarkacı
.
‘Sadece bireyler değil toplumun kendisi sürekli bir gelgeçlik sürecinde yaşıyor... Bu akışkanlığın yerine ne konabilir? Akışkanlığın üstesinden gelmenin yolu var mı? Var. Yeni araçlara gereksinim duyan akışkan bir toplumda yaşadığımızın farkında olmak. Ama sorun şu ki siyaset ve büyük ölçüde aydınlar henüz bu olgunun kapasitesini anlayamadı.’ Umberto Eco
***
Büyük bir düşünürdü Eco. Sadece dünya edebiyatına büyük katkılar sağlamadı; kavrulup gittiğimiz bu çöl fırtınasının içinde dil ve düşüncenin insanla kurabileceği sonsuzluğun kapılarını da aralamayı başardı. En azından görmek ve algılamak isteyenler için!
Hiç kuşku yok, çetrefil satırların yazarıydı. Gülün Adı adlı kitabı ilk çıktığı zaman okumak için çok debelendiğimi hatırlıyorum. Bereket, kısa bir süre sonra rahip rolündeki Sean Connery bütün o olgun yakışıklılığıyla beyaz perdeye kurulmuş manastırın birinde karşıma çıkıvermişti de kitaptaki Orta Çağ labirentlerini çözmek (ya da çözermiş gibi yapmak) daha mümkün gibi gözükmüştü. Usta yönetmen Jean-Jacques Annaud, Orta Çağ’ı en çok etkileyen filozoflardan biri olan Aristoteles ve onun en çarpıcı kitaplarından biri olan Poetika’yı esas alan bu polisiye kitabı güzel yansıtmıştı beyaz perdeye. Din için tehlike oluşturan gülmenin, insanın başına ne çoraplar örebileceği konusunda net bir biçimde aydınlanmamıza katkı sağlamış; cinayetleri tam bu konuda haklı gösteren manastır sakini rahipleri karşımızda etlendirip butlandırmıştı.
Ancak bu bile Luis Borges’ten çok etkilenmiş Eco’nun labirentlerle dolu kitabını tam olarak çözebileceğimiz anlamına gelmiyordu. Orta Çağ estetiği ve göstergebilim uzmanı bir entelektüelin satırlarını takip edebilmek için okur olarak kendinize ödevler vermeniz gerekiyordu! Entelektüelliğin sıfırlandığı, sorgulamanın ve düşünmenin suç teşkil ettiği, bilim insanları, sanatçı ve yazarlarına üvey evlat gibi davranan, kitapların bomba olduğuna inandırılmaya zorlanan bir toplumda, bu ödevlerin önceliğinin ne olabileceğine de siz karar verin derim...
Sonrasında, Foucault Sarkacı ile dünyayı bir kez daha sarsacaktı Eco. Fransız fizikçi Foucault’nun sarkaç düzeneğinden adını alan roman, yine gizemli bir izleğin peşinden gidiyordu.
Eleştirmenler Dan Brown’un Da Vinci Şifresi’nin kitapla kurduğu bağa dikkat çekerken, Eco, Foucault’nun Sarkacı ile Da Vinci Şifresi’nin arasında kurulabilecek bağı çok özel bir nüktedanlıkla açıklamıştı. Burada detaya girmemeyim ama hiç kuşku yok ki Foucault’nun Sarkacı’nı anlamak için Dan Brown’un kitabını okumak, neden olmasın, Eco’nun yapıtı için bir başlangıç sayılabilirdi!
***
Eco’yu, yıllar sonra, düz yazılarından okumak da ayrı bir keyif verebilir. Can Yayınları’ndan çıkan çok sayıda kitabı var. Doğrusu, onun gibi bir entelektüelin yeryüzünü bırakıp gitmesi büyük bir kayıp. Ancak biliyoruz ki geride bıraktığı kitapları, bizleri Orta Çağ’ı anlamak ve bugünleri düşünme konusunda uyarmaya devam edecek.
Bu yazıyı dilimize çevrilmiş bir kitabının adıyla bitirelim: ‘Kitaplardan Kurtulabileceğinizi Sanmayın’.
İşin özeti bu galiba.