Düşünce Suçları Müzesi
.
Geride bıraktığımız hafta “Düşünce Özgürlüğü için 9. İstanbul Buluşması” gerçekleşti. İstanbul Buluşmaları 1997 yılından beri yapılıyor ve bu alanda çalışan Uluslararası Af Örgütü, İnsan Hakları İzleme, Freedom House, Uluslararası PEN vb. birçok kurumun sürekli katılımıyla gerçekleşiyor. Bu seferki buluşmada şeffaflık ve ifade özgürlüğü, medya ve sosyal medyanın rolü gibi konular başı çekiyordu. Bir de elbette devletin hayatımızda nerede durduğunun ve bizlerden neler alıp götürdüğünün en yakın örneği olan Soma ve Soma’daki uygulamalar... Kısaca, çok sayıda güncel konu, ulusal ve uluslararası kurumların temsilcilerinin katılımıyla tartışıldı.
Ancak tüm bunların ötesinde bu buluşma çok ilginç bir müzenin açılışına tanıklık etti: Düşünce Suçları Müzesi. Dahası, Noam Chomsky internetten bağlanarak müzenin açılışını yaptı.
Peki neyin nesiydi bu müze?
Öncelikle belirtelim ki burası sanal bir müze. Müzenin yapısı bitmiş durumda ama içi dolmuş değil. Bu müze herkesin katkılarıyla geliştirilmeye açık bırakılmış. Yani elinizde müzelik belge, bilgi ve malzeme varsa artık yok olup gitmeyecek, bu müzede sergilenebilecek. Kısaca yapılan hiçbir zulüm, yaşanan hiçbir utanç saklı kalmayacak; bu tür örnekler hemen herkesin bir tıkla ulaşabileceği bir arşivde sergileniyor olacak.
Bir tık dedik ya, müzenin kurdelesini sanal bir makasla kesip, herhangi bir ücret ödemeksizin hemen içeri girme şansınız var. Müzenin hemen kenarındaki panoda güncel ifade ve düşünce özgürlüğü vakalarını da izleyebiliyorsunuz. Bu da bu müzenin ‘müzelik’ olmadığını, çok aktif bir oluşum olduğunu kanıtlıyor.
Tam içeriye girecekken müzenin bulunduğu caddede özgürlük talep eden bir grup karşınıza çıkıyor ve hemen arkasındansa malum; ekipler ve taş gibi bir TOMA ekranda beliriyor. Burada da, evet! İfadesiz ve düşüncesiz bir toplum olmamızın adeta tazyikli simgesi hâline gelmiş olan şu meşum TOMA, her zamanki gibi. Yani ‘depresif bir enerji’ yüküyle kuşanmış durumda!
TOMA’yı kendi hâline bırakıp şekillerin ve fotoğrafların üzerine tıklıyarak müzeyi gezmeye başladığınızdaysa 3 kat karşınıza çıkıyor. Bu arada sanal bir rehber de size yol gösterebilir. Elbette seçim tamamen size kalmış! Ana koridorlardan kavşaklara, kavşaklardan sağa ve sola açılan yan koridorlara, koridorlardan odalara doğru kendi seçimlerinizle de ilerleyebilirsiniz. Her ne olursa olsun, durum vahim! Savcının önünde biriken insanları mı ararsınız, mahkemelere sevk edilmiş olanlarını mı; kısaca yok yok. Üstelik bu insanların üzerine tıkladığınızda neyle suçlandıkları, ne kadar ceza alabilecekleri vb. konularını da hemen öğrenebilirsiniz.
Yok yok dedik ya, kıtalararası bir mezarlık bile var bu müzede. İskilipli Atıf Hoca, Hrant Dink, Sabahattin Ali, Adnan Menderes, Nâzım Hikmet, Yılmaz Güney ve Ahmet Kaya’nın mezarları yan yana! Dahası, aşağıya; merdivenlerle bodrum katına inmeye cesaretiniz varsa DAL ile karşılaşmanız da mümkün. DAL, yani derin araştırma laboratuvarı, 1971 ve 1980 askeri rejimlerinde insanların hücrelere tıkıldığı ve işkence edildiği tezgâhın adı. Artık orada nelerle karşılaşabileceğinizi tahmin edin...
Ve daha neler neler
Müzede ilginç koridorlardan biri de politikacılara ayrılmış. Büstlerle dolu burası. Belli ki daha da dolacak. Bir politikacı düşünce ve ifade özgürlüğünden hiçbir şey anlamadığını gösteren bir laf ettiğinde büstü bu koridora yerleşecek ve bir daha hiç çıkmayacak.
Müzenin mimarı, Düşünce Suçu(!?)na Karşı Girişim’nden Şanar Yurdatapan’ın sözlerine kulak kesilmeli burada: ‘Dikkat dikkat! Politikacılar bundan böyle ağzınızdan çıkan sözlere lütfen dikkat edin, bunlar aleyhinize delil olarak kullanılabilir ve kendinizi anında bu müzede bulabilirsiniz.’
2. kat ise mevzuat katı. Burada yasalar, kararnameler, yönetmelikler ve elbette bunların düşünce ve ifade özgürlüğü adına nasıl ihlal edildiklerine dair bilgi ve örnekler yer alıyor.
3. kat ise özgürlükler galerisi. Bu galerideki kapılarda kocaman kilitler var. Kapıların üzerinde ‘örgütlenme ve gösteri’ yazıyor. Yurdatapan ‘Bu kapıları açacak anahtara sahip değilseniz tüm kapılar kilitli kalır’ diyor. Elbette haklı. Bu kapıları açacak anahtarsa belli: İfade özgürlüğü.
Said Nursi, Bülent Ersoy, Füsun Erdoğan, Musa Anter, Behice Boran... Bu müzede yer alan isimlerden bazıları. En temel konuların başında ise Twitter ve YouTube yasakları geliyor. Ve mesaj Voltaire’in sözüyle belirginleşmiş durumda: ‘Söylediklerini kabul etmeyebilirim ama söyleme hakkını ölünceye kadar desteklerim.’
Bu müzeyi gezmeyi unutmayın, olur mu?
http://www.dusuncesuclarimuzesi.net/