Bir okul
.
Bugün bir liseden bahsedeceğim size. Kadıköy Anadolu Lisesi’nden.
Geçen sene ÖSYS’de İstanbul’daki Anadolu Liseleri arasında yerleştirme oranı en yüksek olan bir okuldan. Lise, Türkiye’nin eğitim politikasını yansıtması bakımından önemli bir yerde duruyor. Şu ara orada işler karışık. Bu lisede değişen bir müdür ve bu müdürle birlikte değişen bir yönetim zihniyeti var. Bu değişim gerçekleşir gerçekleşmez ortaya konan en önemli icraat ne biliyor musunuz? Okuldaki Mezunlar Derneği’nin (KALİD) varlığını, önce 5072 sayılı yasayı (ki bu dernek bu yasanın içinde yer almıyor, hem İçişleri Bakanlığı hem de Milli Eğitim Bakanlığı’nın bu konuda verdiği onaylar var) gerekçe göstererek okuldan çıkarmak. 5072 sayılı yasayı tutturamayınca bu kez ‘okul kalabalık’ diyerek onları okuldan uzaklaştırmak... Bu, 2012 yılının yaz aylarından itibaren ivmelenerek artan bir ‘dışlama’ politikasının en önemli halkalarından biri.
Oysa içerden ve bizzat tanık olduğum haliyle mezunların çatı örgütü olan KALİD, okuldaki öğrencilere, kalıplaşmış bir algının dışında, yani eğitimin ‘gerçekte’ olması gereken yüzünü göstermeye çalışıyor yıllardır. Kısacası geçmişten gelen gücü, birikimi ve yaşanmışlığın verdiği tecrübeyi bugüne yansıtıyorlar! Mezunlardan toplanan gelirle oluşturulan burs yardımı bunların başında geliyor. Türkiye’nin dört bir yanından gelen sayısız ihtiyaç sahibi çocuk, bu ihtiyaç bursu sayesinde okulda daha rahat okuma fırsatına sahip olabiliyor. Dahası bu dernek, o çocukların üniversite hayatlarında da bu desteği sürdürmeye devam ediyor. Gelenekselleşmenin mezun ve okumakta olan öğrenci arasında, kısacası yaşamı tecrübe edenle yaşamı tecrübe etmeyi öğrenen arasında kurulacak bir köprüyle sağlandığını biliyor bu dernekte çalışan gönüllü mezun ordusu. Ancak gelin görün ki ilk etapta, yeni müdür tarafından, üstelik gelir gelmez okuldan el çekmeye zorlanıyorlar!
Bunu anlamakta çok zorlanıyorum çünkü işin esası okulda gerçekleşen yenileşmelerin hemen hepsinin başını Mezunlar Derneği KALİD çekiyor. Yıllardır bu böyle. Her yıl okul kütüphanesine sunduklarıyla, laboratuvarları onarmalarıyla, yatakhaneye getirdikleriyle... Kısacası insan odaklı bir eğitimi işaret ediyorlar, insan ve tecrübe odaklı bir eğitimi. Bunun neresi kötü olabilir diye soruyorum kendime. Aslında cevap çok belli. Okul idaresi iç işlerine kimsenin karışmamasını istiyor. Oysa Mezunlar Derneği okulun iç işlerine karışmak için bir tehdit değil ki; bir sivil toplum örgütü. Temsil ettiği ise bir kurumu kurum yapan temel bir özelliğe işaret ediyor: Demokrasinin çoğulculuğuna. Bu çoğulculukta hem geleneğe hem de iş birliğine vurgu yapıyorlar. Üstelik görevleri biten onca müdüre karşın, onlar orada ve hep aynı niyetle duruyorlar: Öğrenciye daha iyi bir hizmetin sunulması! Onların okuldan uzaklaştırılması sembolik anlamda çok şeyin de karşılığı demek.
MEB’in 2014 strateji raporunda ve hükümet programlarının eğitim bölümlerinde sivil toplum kurumlarıyla iş birliğinin artması kaleme alınırken, okuldaki müdür ve müdür başyardımcısının bu eylemlerini anlamak zor. Okuldaki idarecilerin tamamının son senelerde değiştiğini, camia kültürü olan hiçbir idarecinin okulda görev yapmadığını da unutmadan belirteyim.
KALİD, bu geleneğe sahip çıkılması ve okulda kalabilmek için bir imza kampanyası başlattı. Yaklaşık 2000 imza toplandı ve toplanmaya da devam ediyor. Sonuç olarak okul yönetiminin camianın gücünü anlayacağına ve bu gücün herkese iyi gelecek bir güç olduğunu fark edeceğine eminim. Bir mezun olarak temennim budur.
Ayrıca bir önemli husus daha:
Emre Kınay’ın Duru Tiyatrosu ile okulun yaşadığı çelişkinin de neredeyse aynı zamana denk düşmesi çok ama çok tuhaf.