Bir masal
.
Ahmet Şık ve Murat Sabuncu’ya çıkan tahliye kararı, bizim evi sisli bir İstanbul gecesinde buldu. Yaşamın değil, bir masalın içinde gibi hissettim kendimi. Sanki böyle şeyler sadece masallarda olurmuş gibi. Yahu, gerçeğin bu kadar ayağımızın altından kayması iyi bir şey değil.
Belki bu yüzden size bugün bir masal filmden bahsetmek istiyorum. Çivi çiviyi söksün diyerek...
The Shape of Water, (‘Suyun Sesi’ hem sözcüğün hem de içeriğin tam karşılığı değil sanki) dediğim gibi sisli şehrimin nefes alınamaz bir zaman diliminde karşıma çıktı. Filmi seyrettim, Oscar kazanmış olması malum reflekstendi (başarının sırrı ne acaba?); filmi seyrettim, Oscar kazanmış olması eleştiri nedenlerimden biri olacaktı, kesin! Film, distopik atmosferli bir kurguyla başlayıp ivmelendiğinde de, derin bir hayal kırıklığı içine düştüm... ‘Kalk bir çay demle’ dedim kendi kendime. ‘Sisi seyret, başka bir şeyler yap işte!’
Sonra masal diyorum ya, boş yere demiyorum. Hem kurguda hem de o saatteki yaşam yapbozunda bir şey oldu. Yorgun bir ruh haline sahip olduğum için olsa gerek kalkıp çay demleyemedim. Ve sonra gerçekten de olan oldu. Sisten arınıverdik!
Yenilgiyse al sana yenildi. Kurguda umduğum olmamıştı! Sisi gölgeden ayıran güneş ışığı gibi, biteviye distopya örneklerinden bir anda sıyrılıverdi film ve kendi oluverdi! Filmin güzelliği, bir yerden sonra, kafanızdaki önyargıları kırıp, gerçekten de anlattığı masalsı dünyaya sizi çekebiliyor olmasıydı. Suyla birlikteydik. O kıpırtı içerisinde orada anlatılan devasa ‘sevgiyi’ birden çok sevdim. Kelam etmek için aynı olmamız gerekmiyor; birbirimizi sevmemiz içinse mekanın pek de bir önemi yok diyordu film. Birdenbire karşıma çıkan bu hissi çok yakın hissettim. Sudaki akıcılığın, düşlerimizdeki akıcılıkla buluştuğu o yerde, kabusların çıt diye kırılıverdiği başka bir koordinatta, adım adım varılan arkadaşlıktan, adım adım aşka geçişin damlalarıydı film. Biçimi, biçemi, ele avuca sığmazlığı ve buna karşın şefkati ve acil şifasıyla kadere meydan okuyan suyun kendi dilindeki ihtiyatsız ve ölçüsüz masalıydı. Bu su masalı, ‘onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine’ydi.
Ve daha da önemlisi:
İyiler kazanırken kötüler kaybederdi.