Beni Baştan Yarat
.
Malum konumuz 2013. Her şey iyi olsun diye başladığımız temennilerle geldi kondu yanı başımıza yeni yıl.
Bütün yapılacak rejimler, yeni hayat görüşleri, başlangıçlar, sözler devreye girdi. O bir türlü bırakılamayan sigaralar bu yıl kesin bırakılacak, iyimser olamayanlar bu yıl kesin ‘öyle olacaklar’ ve elbette çakı gibi bir bedene sahip olmayan kalmayacak...
Umarım dileklerinizin hepsi 2013’te gerçekleşir. Ya da şöyle söyleyeyim: Umarım kendinize ait olan dileklerinizin hepsi gerçekleşir.
Tuhaftır, değişim deyince çoğumuzun aklına ilk olarak beden geliyor. Beden ya da dış görünüş deyince, yeri geldi hatırlatalım. ‘Bugün Ne Giysem?’ diye bir program var. Belki seyrettiniz, gala gecesi de yapıldı. 2012’nin ‘Bugün Ne Giysem’ kadınları taç bile giydiler. Hatta taç giyerken gözyaşı bile döktüler. Galayı merakla izlerken şu soruyu sordum: ‘Nedir bu kadın bedeninin insanlardan çektiği?’ Aslında şunu sormak istiyordum: ‘Nedir bu kültürün kadın bedeniyle alıp veremediği?’
Görünüşte alan memnun satan memnun diye düşünebilirsiniz. Belki de öyledir. Ancak bu tür yarışmaların arka planında, özellikle de orijinal olarak tasarlandıkları ülkelerdeki tavra bakmak gerekiyor. Giyim ve kuşamın, makyaj ve saçların, kısacası dış görünümün neye göre belirlendiğine. Bu ise beğenilerin ‘hangi sınıfın beğenileri’ olduğu konusunda az çok ipucu verebilir.
‘Bugün Ne Giysem’ ABD’deki örneklerine bakıldığında daha makul görünen bir yarışma. Okyanus ötesinde bu tür yarışmaların insana ‘pes’ dedirten çeşitleri var. Örneğin belli yoksunluktaki kadınları (bunlara katılan erkekler de var), sınıf atlatma tarzında bir ‘değişimle’ bir tür peri masalı kahramanına dönüştürüyorlar. ‘Herkes güzel olmak, beğenilmek ister, bunda ne var?’ diyebilirsiniz. İnanın buna itirazım yok.
Sadece kafamı kurcalayan bir konu var. O da şu: Kendini ‘değiştirmek’ ve ‘beğenilmek’ isteyen insanların hangi sınıfsal kaygıyla ya da hangi sınıfın beğenileriyle karşımıza çıkartılmak isteniyor oluşları. Yine ABD’de yapılan ‘feminist’ araştırmalar ve toplumsal cinsiyet üzerine yazılmış kitaplar bu tip yarışma programlarının, kendilerine başvuran insanları, orta sınıf, beyaz ve feminen kadın tipi doğrultusunda değiştirdiğini belirtiyor.
Peki ‘feminen kadın tipi’ deyince ne anlıyoruz? Çok basit. Bugün meşruiyetini kadınlığıyla değil (mecburen ya da isteyerek) dişiliğiyle, kendilerine ait düşünceleriyle değil kendilerine dayatılan bir imaj bulutuyla ‘idare eden’ insanları...
Onlara farklı bir mercekten bakın. Gördünüz onları değil mi? İşte aslında öykünülen kadın tipinin bu olduğunu söylüyor araştırmalar. Öykünülen ve sürekli üretilen ‘kadın’ tipi. Kısacası sistemin öngördüğü bir kalıp var ortada ve hemen herkes o kalıba benzemek istiyor. O kalıbın onları güzelleştireceğinden ise neredeyse eminler.
Peki öyle olsun... Benim sorum bu değil zaten. Bu kalıbın güzellik olduğunu kim, nasıl belirliyor diye soruyorum.
Demin erkekler dedim ya. Bu yarışmalar aracılığıyla imaj değişikliği yapmak isteyen erkeklerin, giyim kuşam vb. hususlarda hedef aldığı (hedef alması umulan desek daha doğru) tipler ise erkek egemen söylemi devam ettirmeye meyil eden, yine üst orta sınıf, beyaz ‘erkekler’miş. Ortalama genelgeçer bir değer. Böyleyseniz beğenileceğinizi düşündürtüyorlar size. Mutluluğunuzun buna bağlı olduğunu hissettiriveriyorlar.
Peki ya 2013’te sadece kendimiz olmak istersek ne yapacağız?
Ben sistemin diliyle söyleyeyim size: Hiç şansınız yok!
Fikrimi soracak olursanız... Ne diyeceğimi biliyorsunuz zaten.