Barış mı? Aaa o da ne?
.
Resmi kanallardan resmi savaş mesajlarının yağdığı bir dönemden daha geçiyoruz. Ve bir kez daha öğreniyoruz ki bütün siyasiler ‘aslında’ barışı istiyor, barışı özlüyormuş. Barışa methiyeler düzen bu siyasileri görünce ‘Allah Allah’ diyorsunuz ‘yine bir savaş borusu sinyali bu.’ Gerçekten de öyle oluyor. Bunun ardından gelecek olan cümle nedense hiç şaşırtmıyor: ‘İşte bu yüzdennn savaşmalıyız.’
Bundan bıkmadınız mı?
Ben çok bıktım. Sözcüklerin böyle lime lime edilmesinden, anlamlarının boşaltılarak kullanılmasından, bu sözcüklerin zamanla, gerçekten barıştan yana olan insanları dilsiz bırakmasından...
***
Haydar Ergülen’in İzmir Büyükşehir Belediyesi ile birlikte gerçekleştirdiği ve ‘Edebiyat Barıştırır’ temasıyla bizlerle buluşan 2. İzmir Edebiyat Festivali (aslında bu üçüncüsü ama geçen sene iptal edilmiş.) bu dilsizliği dile getirmek, edebiyatla yaşamın dengesini sorgulamamız için iyi bir fırsat oldu.
Haydar Ergülen bu temayı Suruç’un hemen ardından düşünmeye başladığını belirtti. O günden bugüne tanık olduklarımız hatırlandığında, barıştan şimdilik feragat ederek (baksanıza herkes barış yanlısı!) savaş konusunun özenle, yeniden gözden geçirilmesi şart. En azından savaşın ne olmadığı ve hiçbir galibinin bulunmadığını yeniden hatırlatmak farz. Gençler konusuna ise hiç girmiyorum. Orta yaşın üstündeki kimilerine, şu çok ‘barış yanlısı’ savaşçılara, ‘yahu çok meraklıysanız haydi siz gidin savaşa’ demektense yoruldum.
Hayat bu minvalde akarken, Festival’in Torbalı buluşmasında (15 Eylül-14 Ekim arasında gerçekleşen Festival İzmir’in birçok ilçesini kendine mekân edinen uzun soluklu bir maratonu andırıyor) İtalyan şair ve barış aktivisti Laura Garavaglia, Azerbaycanlı şair, öykü yazarı ve çevirmen Selim Babullaoğlu ve çağdaş şiirimizin önemli adlarından biri olan Ömer Erdem’le hem savaşı hem de barışı masaya yatırdık ve dahasını da düşünmeye çalıştık: Edebiyat ve şiirin, barışın inşa edilmesi konusunda etkin olma şansı var mıydı? Hemen hepimizin farklı perspektiflerden bakarak buluştuğu sonuçsa üç aşağı beş yukarı aynıydı. Sözcükler, bu ‘siyasi’ darboğazı, tarihi çizmeye meyletmiş bu ezberi değiştiremez ama insanlara, uzun vadede yaşamı seçmeleri konusunda bir ışık yakabilir-di. Ve bazen bir ışık, cılız bile olsa çok şey anlamına gelebilirdi.
İzmir’deyseniz bu narin ışığı size göstermeye aday buluşmaları kaçırmayın derim.
6 ve 7 Ekim Selçuk, 13 Ekim Bornova ve Buca birbirinden ilginç konukları ve atölyeleriyle sizleri bekliyor. Edebiyatın gerçekten barıştırdığını (en çok da kendimizi kendimizle) bir kez daha hatırlamanız için! Emeği geçen herkese içten teşekkürler.