Bakmalar Koleksiyonu
.
Serdar Türk’ün Tanrı’nın Yalnız Kırları (Dedalus Kitap) adlı yeni öykü kitabından çalıverdim bu başlığı! Öykü kişisel bir bakış, kaçış, kayboluş öyküsünü anlatsa da daha genele yayarak düşünmek istedim ‘Bakmalar Koleksiyonu’nu.
‘İnsan ne kadar güçlü duygular hissediyorsa da bir yerde görünmez güçler devreye giriyor. Karanlık bulutlar çöküyor günün belli saatlerinde üzerimize. Uzay gemisine bindirip götürüyorlar seni. Ruhunu değiştiriyorlar oracıkta birkaç saat. Sonra o içinden benim geçmediğim kalbinin düğümlerini çözüyorum tek tek. Her düğümünde ne çok mevsim geçiyorum seninle.’
Son cümle aynı yolun yolcusuyken, yollarınızın ayrıldığı dostları, kardeşleri, evlatları, sevgilileri çağrıştırıyor bana. Bazen de düşünceleri. Düşünceler çatallandıkça yollarınızın ayrıldığı sevdiklerinizi. Sonra yeniden o insanlarla karşılaştığınızda ortak bir dili tutturabilmek için harcanan enerjiyi, zamanı, mevsimleri, yılları.
Aklıma yitip giden dostlukların kayıp giden mevsimleri kadar yersiz ayrılıkların yüreklerde zamanı bölen zorunlulukları da o zaman düşüyor. Türkiye kaderiyle buna yatkın bir ülke, belki o yüzden. Faili meçhulleri, cezaevleri, idam sehpaları, askeri darbeleriyle...
Ancak bugün cumhuriyeti kutlamalıyız. İçerdiği her mevsimiyle çoğulluğu işaret ettiğini düşündüğümüz cumhuriyeti.
İlk iktidar yıllarında onu büyük bir istekle omuzlayacağına dair mesajlar veren AKP’ye pek de bir şeyler söylememeliyiz bu yüzden. Şimdi geldiğimiz yerde cumhuriyeti pek de umursamayan bir parti oluşuna hiç değilse bugün dokunmamalıyız. ‘Cumhuriyet ve demokrasi ülkeye sadece metrolar yaparak, hızlı trenler koyarak gerçekleşmiyor ne yazık ki!’ dememeliyiz, örneğin. Kürt açılımı konusunda başlangıçta topluma sunduğu umudu yerle bir etmeyi başardığı gibi, Suriye konusunda olmadık mesajlar vererek içimizi iyiden iyiye daraltmayı başarmış oluşuna çok da fazla değinmemeliyiz bugün. Basına getirilen sansüre ‘sansürü konuştuğumuza göre sansür yoktur’ şeklinde mantık geliştirebilen bir düşüncenin gölgesine sığınabildikleri için eleştirmemeliyiz bu partiyi, bugün.
Hiç değilse bugün... Bugün bu ülkenin en büyük bayramı. Şiirlerden, marşlardan, bir sınıfın başka bir sınıfa üstünlük taslama fırsatını yakalama gayretkeşliğinden bahsetmiyorum. Bahsettiğim, yaşama, demokrasiye ve özgürlüğe dair ortak bir sorumluluğun buluşabilme şansı ve iradesidir. Etkin, çoğulcu ve demokratik bir yurttaşlık fikrinin yaşayabileceğine dair bir buluşmanın günüdür bugün; bu yüzden hepimiz için önemli olmalıdır.
Bugün öyle bir gün.
Bu yüzden cumhuriyeti kolladığını söylerken geçmişle gerçekten yüzleşebildi mi diye CHP’ye sorular da yöneltmemeli. Zamanında onca darbe gerçekleşirken sesini çıkarıp cumhuriyetin gerçek rengini neden dile getirmedi diye sormamalı onlara bugün. Ordunun gündelik hayatta cumhuriyetle ve demokrasiyle ne işi olabilirdi diye sormamalı, yok. Zamanında buna sesini çıkarmamış bir partinin bugün iktidarı kesinleşse, aynı söylemi yineleyemeyeceğinin, yeni bir ‘elitist’ tavır üretmeyeceğinin bir garantisi var mı diye sormamalı, hayır.
Bugün gerçek halk iradesinin sesi olan o gün. Bugün çoğunluğun değil, çoğulluğun bayramı. Bakabilmenin ve görebilmenin buluşması.
Hiç değilse bugün o umudu içimizde taşımalıyız.