360 derece
.
‘Zor bir yolculuktu sanırım’ dedi kadın kahvaltıda. (Ona bu yazıda ‘nazik kadın’ diyeceğim.)
‘Evet’ dedi karşısındaki (ona da ‘huzursuz yolcu’ diyeceğim), ‘resmen gerçeküstü bir yolculuktu!’
Bakıştılar. ‘Tahmin ediyorum’ dedi nazik kadın, sesi anlayışlı ve içtendi. ‘Dün gece iyi uyuyabildiniz mi peki?’ diye sordu bu kez.
Huzursuz yolcu, gece boyunca tedirgin bir düş yamacına yaslanmış, ancak, uyumuştu. Üstelik bu sabah kendini biraz rahatlamış hissediyordu. ‘Bu iyi işte... Kahvaltınızı bitirin sonra sizi bir yere götüreceğim’ dedi nazik kadın.
Scheveningen sahilini ilk o zaman gördü huzursuz yolcu. Bir film çekiminin ortasında gibiydi hemen her şey. Kış kıyısı, kuzey sahili, kumun, gümüş ışıltılı denize meydan okuyan deniz kabuklu, dingin ve kirli beyaz rengi. Nazik kadına, biraz çekinerek ve huzursuz bir edayla sordu: ‘Gerçek mi bu?’
‘Ben de zaman zaman aynı kanıya kapılırım’ dedi nazik kadın. ‘İnsanda hep bir tablodaymış hissini uyandırır bu sahil, özellikle de kışın bu aralarda; zaman durmuştur, sanki ölümsüzlük budur.’
‘Daha beteri oldu bana’ dedi huzursuz yolcu. ‘Sanki o tabloda kaybolmuşum gibi geldi bana. Küçük bir zerre gibi... Sona varmışım gibi.’
‘Daha da kaybolmak ister misiniz?’ diye sordu nazik kadın.
Huzursuz yolcu emin değildi. ‘Başka seçeneğim var mı?’ diye sordu.
‘Yok’ dedi nazik kadın gülümseyerek. ‘Bana öyle tembihlendi. Sizi Mesdag’a götürmek zorundayım!’
O zaman ‘peki’ dedi huzursuz yolcu. ‘Zorunluysak...’
Sahilden kuzey rüzgarları esti, hatta içtikleri kahve dükkanının adı oldu. Yarım saat havadan sudan sohbet edip birlikte Mesdag Müzesi’ne gittiler.
Nazik kadın, Müze’deki bazı resimlerle ilgili çok özel bilgiler verdi. Bazılarını turistik bilgilerden çaldı, bazılarına kendi deneyimlerini ekledi, arada huzursuz yolcudan izin isteyip sigara içmeye gitti. Yine de sordu: ‘Siz de benimle gelmek ister misiniz?’ Huzursuz yolcu huzursuzluğunu unutmuş gibiydi. ‘Yok’ dedi ve Müze’nin en üst katında öylece kaldı. 120 metrelik dairesel, panoramik resimle arasında 14 metrelik mesafeyle ’ona’ uzun uzun baktı. Scheveningen sahiline. Yarım saat önce gördüğü, kıyısında kahve içtiği sahile. Hangisi daha gerçekti, bir türlü karar veremedi. Kendi durduğu yerle 360 derecelik resim arasında öyle bir kurgu yaratılmış ki, sanki oradaydı. 19. yüzyılın sahilinde. Ressam Mesdag’ın 10 senede bez üzerine taşıdığı bu sahilde neler yoktu ki! Huzursuz yolcu kumu, denizi, denizde giden ve sahile oturmuş gemileri, deniz kabuklarını gördü. Sonrasını da. Zamanın zalimliğini ve sevecenliğini, geçmişin romantizmini, şimdinin aynılığını ve geleceğin tozunu da.
Sonra çocukların sesini duydu, yosun kokusu gibi kıyı çocuklara yakışırdı. Kendi çocukluğunu onlarınkiyle karıştırdı. Yosun kokusuna boya ve yıllar karıştı. Hayat bilgisi dersinin en hatırlanası ipuçlarını hayata bağlayan en ince çizgisi de.
‘Hayat bilgisi dersi’ diye mırıldandı huzursuz yolcu. O zaman gerçekle, gerçeküstünün, sanatla yaşamın, yaşamla kurgunun, hayal gücüyle sonsuzluğun 360 derece nasıl kesişebileceğine tanıklık etti.
O sırada nazik kadın gelmiş ve dostça koluna dokunmuştu.
***
Kanımca, Hollanda’ya savaş açmak (!) yerine Mesdag Müzesi’nin bulunduğu Den Haag’a gitmek ve sonsuzluğu hissetmek daha iyi. Bıçaklarla yürüyen ve Türkleri hor görmeye çalışan kimi Avrupalıların da, örneğin Nemrut’ta gün batımını seyrettiklerinde bu ırkçılıklarından utanmaları an meselesi. Esasen ırkçılık utanılması gereken, hem de çok utanılması gereken bir mesele. Yaşama 360 derece bakmak dururken, ne yavan ve zavallı bir tercihtir ırkçılık.. İnsanın en beter takıntısı.