Türkmen bayrağı yeniden Telafer’de ama büyük bir tehlike var...
.
Telafer 20 Ağustos’ta başlayan etkili bir operasyonla DEAŞ’ten geri alındı. Şimdi daha zor bir süreç geliyor. Özellikle Türkiye’yi ve sınır ötesi güvenlik tehdidini yakından ilgilendiren bu süreçte ivedilikle atılması gereken adımlar var.
Neden mi?
Kamuoyu genelde Telafer’in DEAŞ’tan kurtarılması hedefine odaklandığı için oradaki Türkmen gerçeği yeterince anlaşılamıyor. Oysa işgalden önce Telafer’in 550 Bine varan nüfusunun 400 Binden fazlası Türkmenlerden meydana geliyordu. Merkezin ise neredeyse tamamı Türkmenlerdi.
Yani yıllar boyu burada Türkmenler yaşamış ve şehrin dokusu, nüfus yapısı Türkmenlerin ezici üstünlüğü ile şekillenmiş. Şehir büyük ölçüde Türkçe konuşuyor. Kültürü, mimarisi bununla uyumlu.
Böyle bir gerçeği yok kabul etmek Kerkük’teki gibi oldu bittiye getirilmek demektir. Sorumluluğun ciddiyeti ortadadır.
Bu sorumluluk en başta Türkiye’nin.
Ve yanımızda olmalarının sürpriz kabul edileceği kimi İslam ülkelerinin...
‘Kerkük Valisi laftan anlamıyor’
Dün Telafer’e giderek Türkmen bayrağını asan IRAK TÜRKMEN CEPHESİ BAŞKANI ERŞAT SALİHİ ile konuştuk. Önemli şeyler söyledi. “Şehir merkezi bomboş, temizlenmiş. Artık oraya Türkmenlerin dönmesi lazım. Sincar’da PKK’ya yaptıkları gibi olmamalı. Burada güvenliğin sağlanmasında Telaferli Türkmenlere görev verilmeli. 143.madde Anayasa’da Kürt Bölgesinin topraklarını belirlemiştir. Kerkük ve Telafer yoktur. Herkes bilmeli ki burada 3 proje işletilmiştir. (1)El-Kaide, (2)DEAŞ, (3)Irak’ın parçalanması. Bağdat yönetimi diye bir şey kalmaz. Kerkük valisi artık laftan anlamıyor. Daha sert tedbirler gerekli. Kerkük’te Türkmenler bu işe karşı duracaktır, durmalıdır. ”
İki büyük tehlike
BİRİNCİSİ işgal sonrası kentteki Şii Türkmenlerin önemli kısmı katliam endişesiyle göç ettiler. Suni Türkmenler de adım adım terk ettiler. Irak’ın güney ve kuzey bölgesine, Türkiye’ye, Haşdi Şabi’ye katıldılar. Öncelikle şehrin mezhepçilik üzerinden ayrışan demografisi olabildiğince kontrol altına alınmalı.
Eğer Haşdi Şabi ve Irak ordusu içindeki radikal grupların yönelimleri şehir yönetiminde etkili olursa Türkmenler Şii-Sunni ayrışması üzerinden açık/örtülü savaşa sürüklenebilir. Bu Türkiye ve Türkmenlerin güvenliği için en kötü senaryodur. Bu yolla Menbiç, Kerkük, Sincar’da yaptıkları gibi PKK ya da onun farklı görünümlerini yerleştirebilirler. Öyle ki Telafer şehri stratejik konumuyla Sincar’daki PKK hattının güneye açılmasını sağlayacak bir konumda duruyor. Geçtiğimiz günlerde ABD’nin Telafer-Sincar arasındaki Zumar’da kalıcı bir üs kurduğunu da hatırlatmak lazım.
İKİNCİSİ, uzun süredir çatışmalarla yerle bir olan şehrin yeniden imarı için Türkiye’nin öncü rol üstlenmesi ve Türkmenlerin yönetimin etkili bir parçası olmasının sağlanması. Değilse Türkmenlerin geri dönüşleri sıkıntıya girecektir.
Kınamak, nota vermek vb. yöntemler muhakkak ki belli başlı adımları oluşturuyor. Ancak bunların pratikte bir karşılığı olmadığını referandum konusunda gördük. Bu kez Türkiye kararlı ve keskin bir duruş göstermeli.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile Başbakan Binali Yıldırım arasındaki “Savaş sebebi” tartışması Telafer söz konusu olduğunda daha anlamlı bir noktaya taşınıyor. Çok açık ki 400 bin soydaşımızın kazanılmış hakları söz konusu. Bu haklar Kerkük’ten sonra Telafer’de de gasp edilirse karşımızda bir Devlet mi? Terör örgütü mü? Başka bir şey mi olup olmadığının bir önemi kalmıyor.