Kaşıkçı olayında nasıl bir arka plan olabilir?
.
2 Ekim’de Suudi Arabistan Konsolosluğu’na girdikten sonra haber alınamayan Washington Post yazarı Suudi Cemal Kaşıkçı’nın akıbetini belirlemek için Konsoloslukta inceleme yapıldı. 9 saat süren incelemenin neticesi bugün yarın netlik kazanacak. Ancak CNN International’in “Suudiler, Kaşıkçı’yı sorgu esnasında yanlışlıkla öldürdüklerini kabul etmeye hazırlanıyorlar” şeklinde bir iddia ortaya atması meselenin nereye evrilebileceğine yönelik öncü işaretler olarak kabul edilebilir.
Belli ki Kaşıkçı konsolosluktan içeri girmiş ancak sağ olarak çıkamamış. Eğer bu ihtimal kesinleşmişse cesedin nerede olduğu veya nasıl dışarı çıkarıldığı oldukça önemli. İsrail’e olan sempatisi ile bilinen Dubai eski Polis Müdürü Dahi Halfan’ın “Eğer Cemal Kaşıkçı konsolosluk binası içerisinde kalp krizi geçirdiyse ve öldüyse, Kaşıkçı’nın cesedini S. Arabistan’a götürmek Riyad’ın meşru hakkıdır” sözleri mevcut durumdan sıyrılmaya dönük zaman kazanma çabaları. Zira bu olay ABD-S.Arabistan-Türkiye arasındaki ilişkiler bakımından çarpıcı olduğu kadar dünyadaki dengeler açısından da sorgulanmalı.
Şöyle ki; Al-Arabiya televizyonunun Genel Müdürü Turki Aldakhil, pazartesi günü çok önemli bir makale yazdı. İddiası özetle şuydu: “Riyad-Washington arasında gizli bir uzaklaşma ve hatta kopma süreci ihtimali vardı. Böyle bir durumda Çin ve Rusya gibi ülkeler S.Arabistan’ın askeri ihtiyaçlarını karşılamaya hazırlar -ki çok kısa bir süre önce Trump bunu itiraf etmişti- ve eğer ABD, S.Arbistan’a ambargo uygulamaya kalkarsa sadece Suudi’ler değil tüm dünya kaosa sürüklenecek. Şu an 80 dolar olan petrol fiyatı 100-200 dolar seviyelerine çıkabilir.”
Böyle bakıldığında Arabistan dünyadaki 20 önemli pazardan birisi ve ABD’li silah şirketlerinin ürettiği silahların %10’unu alıyor. ABD askeri/ordu sistemi ise bunun %85’ini bünyesinde bulunduruyor. Yani dünyanın diğer kısmına kalan sadece %5. Ve Suudi’lerin ABD’de 800 milyar doları aşan yatırımları var.
Washington Enstitüsü’nden Simon Hendersen 2017 yılındaki bir yazısında Salman için “onun en büyük gücü ya da zayıflığı acımasızlığı olacak” demişti. Nitekim Salman diğer rakiplerine göre iyi bir eğitim almamış ve gelecek için acımasız yöntemler kullanmaktan çekinmemişti. Hatta yazar, bu noktada Salman’a ait “mermi” hikayesini şöyle anlatıyor. Salman iş dünyasında ilerlemek için bir konuda bir yargıcın imzasına ihtiyaç duyuyor ve yargıç imzalamayınca masasına bir mermi koyuyor. Olay daha sonra Kral Abdullah’a intikal ediyor.
Bununla birlikte Kaşıkçı suikasti Prens Salman’ın reform programlarının ve dünyaya vermek istediği mesajın dışında bir durum. S.Arabistan’ın görünürde de olsa “ılımlılaşma” sürecinin olduğu bir dönemde yaşanıyor. Hatırlanacak olursa bir süredir Salman, “2020 Kaliteli Yaşam Programı” adı altında birçok eğlence ve kültür merkezinin inşasına hazırlanıyordu. Ayrıca Suudi’lerin başını çektiği Arap Ligi’nin tam da Müslüman, Hristiyan ve Yahudi dini liderlerin bir araya gelmesini konuştuğu bir zaman dilimi...
İşte tüm bunlar birleştiğinde Salman’ın acımasızlığı/beceriksizliği/tecrübesizliği ile ABD-İsrail bloğunun Salman nezdinde Suudi’leri olabildiğince kıskaçta tutma amacının Türkiye üzerinden bir operasyona cevaz verdiğini güçlü bir ihtimal olarak irdelemek gerekiyor.