Türkiye bunu durdurmak zorunda
.
Barzani liderliğindeki Kuzey Irak Bölgesel Yönetiminin (IKBY) tek taraflı kararı ile yapılacak referanduma 19 gün kaldı. Irak Merkezi Hükümeti’nin ve Türkiye, İran gibi bazı ülkelerin karşı duruşlarına rağmen süreç işlemeye devam ediyor. Tercihte kullanılacak mürekkep ve pusulalar hazır. Pusulada şu cümleye “evet” ya da “hayır” denilmesi isteniyor. “Kürdistan Bölgesi ve bölge idaresinin dışında kalan Kürdistanlı yörelerin bağımsız devlet olmasını istiyor musunuz?”
Bu referandumun Türkiye açısından hayati bir önemi var. Gelinen noktada kınama mesajlarının bir önemi kalmadı. Devleti yönetenlerin tüm dikkatlerini buraya verip en sert duruşu göstermesi gerekiyor.
Peki bu süreç neden bu kadar önemli? Bunu temel olarak 3 boyutta toplamak mümkün:
BİRİNCİSİ Kerkük başta olmak üzere tartışmalı bölgelerde de sandık konulacak olması. Eğer Kerkük’te referandum yapılır ve “evet” oyu çıkarsa TÜRKMENLER için geri dönüşü olmayan bir yok olma süreci başlayacaktır. Musul’da, Kerkük’te, Selahaddin ve Diyala’da bazı yerlerin oylamaya dahil edilmesinin sebebi bir devlet aşamasına gelindiğinde buraları da içine almak. Böylelikle bölgedeki petrol sahalarının da önemli bir kısmı sözde devletin kapsamı içerisinde kalacak. Ayrıca 25 Eylül’ün hemen ardından IKBY’de yapılacak başkanlık ve parlamento seçimlerinde bu bölgelerin de oy kullanmasının önünde görünür bir engel yok.
İKİNCİSİ Türkiye başından bu yana buraya “Kuzey Irak Kürt Bölgesel Yönetimi” diyor. Geçen hafta MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin eleştirileri üzerine Başbakan Binali Yıldırım “biz burayı devlet olarak görmüyoruz ki savaş açalım” dese de Türkiye’deki resmi görüşmelerde söz konusu yerin bayrağının kullanılması fiili bir bakış açısı meydana getiriyor. “Önce referandum sonra devlet kuracağız” diyerek dünyayı dolaşan bir yönetimden söz ediyoruz. Bırakın bayrak asılmasını Türkiye’nin söz ve eylemlerini keskinleştirmemesi bölgesel yönetimin koşusunu hızlandırıyor. MHP’nin bu tavrı iç siyasette yeni konumlanmalar meydana getirecek bir potansiyele sahip.
ÜÇÜNCÜ boyut PKK-Barzani etkileşiminin Türkiye’de meydana getireceği kırılma…Her ne kadar PKK’nın üst yönetiminden yapılan açıklamalarda referanduma karşı oldukları belirtiliyorsa da satır aralarındaki sorun Barzani odaklı bir sürecin PKK’yı ikinci plana atmasında yatıyor. Özellikle 1999’da teröristbaşının Türkiye’ye iadesinden sonra bağımsız bir devlet yerine “demokratik özerk yönetim” fikrine yönelen terör örgütünün Barzani tarafından yazılan bir öykünün içerisinde yer almama iradesi önde gözüküyor. 2007’de yürürlüğe konan KCK sözleşmesinde sınırları değiştirmeden Irak, Suriye, İran ve Türkiye’de 4 parçalı özerk yönetim oluşturulması hedefleniyor. Ancak bu tavır Türkiye’yi “PKK’ya karşı Barzani’yi kullanırım” düşüncesinde durdurmamalı. Zira PKK’nın öteden beri en önemli gücü bu bölgede konuşlanmıştır. 2011’de başlatılan sözde çözüm süreci ile ABD’nin PKK meselesini müzakere yoluyla halletme yönündeki telkinleri DEAŞ’ın ortaya çıkışı ve YPG=PKK ile yürütülen operasyonların ardından yeni bir yaklaşıma evriliyor.
Dolayısıyla Türkiye buradaki enerji kaynaklarının Barzani kontrolündeki bir yapı üzerinden transfer edilmesi ve karmaşık/illegal yapılar yerine daha sistematik bir mekanizma ile muhataplık yaşama politikasını uzun vadeli irdelemek durumundadır. PKK için nihai hedef Barzani’yle ya da onu saf dışı bırakarak 4 parçadan oluşan bütünleşik bir Kürdistan’a ilerlemektir. Küçük bir ayrım dışında yıllardır aynı toprakları kullanan bu iki odağın gelecekte nasıl bir işbirliğine varabilecekleri Türkiye açısından karmaşıktır.