Muhalefetin stratejisi ve endişeler
.
Bir ülkenin siyasal karakterini tahlil etmek için bakılması gereken öncelikli unsurlar, öncü kuvvetler vardır. Örneğin Anayasa’da çizilen çerçeve, siyasal partilerin pozisyonları, seçim sistemleri, liderlik türleri ve söylemleri gibi…
Bunların içinde belki de en önemlisi iktidar-muhalefet diyalektiğinin nasıl geliştiği, alternatif bir fotoğrafın halk nezdinde görülüp görülmediği ve bağlantılı olan çoğulculuk meselesidir.
Hani tartışma programlarında kimi zaman seslendirilen “muhalefet sorunu” dedikleri şey...
Bu konu öylesine önemlidir ki geçmişte iktidarı yönetenlerin “böyle muhalefete can kurban” şeklindeki ifadesi hatırlanmalıdır. Bu süreç göstermiştir ki bu ifadenin vatandaş tarafından teyit edilmesi demek “yine bunların içinde en iyisi” şeklinde bir yaklaşımın oy verme davranışına dönüşmesi anlamına gelir. Yani hayal edilen veya ideal olan değil, mevcudu koruyabilenle idare edilmesi hedefi seçmenin rasyonel davranışı oluverir. Aslında bu bir siyasal sistem için en karmaşık güzergâhlardan biridir. İstenen ve beklenenin dışında nereye varacağı belli olmayan bir dolu kavşak ve sapakla yüzleşmek zorunda kalan “milli irade” retoriği siyasal hayatı etkisine alır.
Bununla birlikte geçen 16 yıllık dönemde (7 Haziran dışında) oylarını sürekli artıran bir iktidar ve lider odaklı/güçlü bir merkezileşme süreci yaşanmaktadır. Yeni hükümet etme sistemi ile daha da güçlendirilen yürütme erkinin ülke yönetiminde kendisini hissettirdiği bir gerçektir. Hükümet, bürokrasi ve ilişkili unsurlar Cumhurbaşkanlığı sistemindeki değişikliğe çoktan konumlanmış durumdadır.
Haliyle ülkenin iki parçaya bölünmüş siyasal yapısı, toplumsal sistemi de yönlendirmekte ve bir tarafın her şeyi sürekli kazandığı diğer tarafın ise her şeyi sürekli kaybettiğine inandığı bir umutsuzluk sarmalı hakim olmaktadır. Bu içinden çıkılması en zor kutuplaşmadır. Çünkü ilkeler, değerler giderek önemini kaybetmekte ve insanların temel ihtiyaçları, benlik duyguları piramidin tepesine oturmaktadır.
Üstelik bu problemin aşılması için adım atması gerekenler kutuplaşmanın beslendiği oy yelpazesine yönelme eğilimindedir. Yeni sistem %50+1 ile hükümet etme gücünü bir kişiye verirken diğer kesimin neticeye “varlık yokluk” meselesi olarak bakması yakın gelecek için ülkenin daha büyük bir problemle yüzleşme ihtimalini pekiştirmektedir.
Dolayısıyla birbirine karşı iki ittifakın doğduğu bugünlerde vatandaşların seçim neticesinden azami doyumu sağladığı, meşruiyetin olabildiğince yükseldiği bir seçim süreci oluşturulmak zorundadır. Bunun bir yolu iktidar kanadının atacağı adımlarla vatandaşları ikna etmeye çalışması diğeri de muhalefetin çok alternatifli bir fotoğrafı seçmenlerin karşısına koyabilmesidir.
Yani bu seçim çoğulculuğu esas alan bir yarışla yürütülmelidir.
Eğer böyle bir yaklaşım hakim kılınırsa, hangi ittifak ya da kim kazanırsa kazansın ülke adına meşru ve kabul edilebilir bir yönetime adım atmakta avantaj sağlanacaktır. Mesela son günlerde öne çıkan “Çatı aday” formülü... Mevcut koşullar dahilinde ülkedeki kutuplaşmayı daha da artırabilir. Zira yakın geçmişte güven algısını sarsmış ve netice alınamamış bir örneği olduğu unutulmamalıdır.