Eğer bu iddia doğruysa...
.
Suriye’de iç savaşın başladığı 2011 yılından bu yana Türk dış politikasının belirleyici unsuru Ortadoğu ve özellikle de Suriye’de, Irak’taki gelişmeler oldu. Bu durum kimi zaman iç siyasetin sebep ve sonuçları şeklinde karşımıza çıktı. “Fırat’ın Batısı”, “Şam’da bayram namazı” gibi yaklaşımlar meseleyi daha kaotik ve sembolik bir mecraya taşıdı.
Ancak DEAŞ’ın eylem ve propaganda alanının meşruiyeti YALNIZCA IRAK ve SURİYE ile sınırlı değil. Bölgede toprak kayıpları %60’ı geçmiş olsa da batıda süregelen İslam KARŞITLIĞI ve kimi ülkelerin YOKSULLUK/gelir adaletsizliği DEAŞ yöneliminin dayanakları haline geliyor. Özellikle internet ağındaki propaganda gücü birçok ülkenin katı yasaklarını aşarak istediği insan kaynağına ulaşmasını sağlıyor. “Yabancı terörist savaşçılar” şeklinde tanımlanan 50 Bine yakın insan geldikleri 100’den fazla ülke için tehdit oluşturuyor.
Dolayısıyla DEAŞ ve Rakka sonrası meydana gelecek kırılma ve dalgalanmalar Avrasya coğrafyasını bütünüyle ilgilendiriyor. Bu bütünsellik odak noktası Orta Asya’yı öne çıkarıyor.
DEAŞ ihraç mı ediliyor?
İddianın sahibi Bağımsız Devletler Topluluğu Anti-Terörizm Merkezi Başkanı General Andrey Novikov… Novikov’a göre Suriye ve Irak’ta etki sınırlarını daraltan DEAŞ, Orta Asya merkezli yeni bir savaş alanı meydana getirmeye çalışıyor. DEAŞ’ın bu yeni etki alanında Afganistan’ın kuzeyinde nüfuzunu artırmak istediği ve özellikle Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan ve Çin’in batısını (Doğu Türkistan) çevreleyen sınırlar arasında eylem kabiliyetini artırmayı hedeflediği ileri sürülüyor.
İşin daha ilginç tarafı Global Research’ta Stephen Lendman imzasıyla yayınlanan “ABD Orta Asya’ya DEAŞ İhraç Ediyor” başlıklı yazıda bu yönelimin arkasında bizzat ABD’nin olduğu ifade ediliyor. Başka bir makalede ise yine ABD ve YPG eliyle bazı üst düzey yabancı terörist savaşçıların transfer edildiği bilgisi yer alıyor. Elbette kanıtlanmaya muhtaç gözüküyor. Eğer böyleyse soğuk savaş sonrası doğu-batı bloğunda yeni güç mücadelesinde DEAŞ kozu daha etkili şekilde harekete geçirilebilir.
Bu iddianın başka bir yerinde Rusya’nın yeniden yayılma hedefleri de sorgulanmalı. Zira yangın çıktığında gerek duyulan itfaiyecinin ABD değil de Rusya’nın olmak isteyeceği çok açık. Muhakkak ki bu süreç Rusya açısından büyük bir risk. İslam ile diyalektiğini belli bir dengede tutmayı başaramazsa sadece Orta Asya değil, kendi toprakları da bu radikalleşmenin kıskacında kalabilir.
Ayrıca Afganistan’ın Özbekistan, Türkmenistan, Tacikistan ve İran’la sınır komşusu olması terörizmin acı ve kanlı yüzünü Şanghay İşbirliği’nin çevrelediği ülkelere sürükleyebilmesine imkan tanıyor. Rusya Federal Servisinden Alexander Bortkinov Bağımsız Devletler Topluluğu ülkelerinden DEAŞ’a olan katılımın 7 bini bulduğunu (2016 itibariyle) ve tehdidin giderek arttığı söyleyerek uyarmıştı. Uluslararası Kriz Grubunun raporuna göre geçen yıl sonunda yaklaşık olarak Tacikistan’dan 1300, Özbekistan’dan 1500, Türkmenistan’dan 400, Kazakistan’dan 400 ve Kırgızistan’dan 500 kadar yabancı terörist savaşçı bölgede bulunuyordu. İsmini açıklamak istemeyen bir yetkili buradan Orta Asya’ya geri dönenlerin oranının üçte bire yaklaştığını belirtiyor.
O halde Türkiye ivedilikle bu konuyu gündemine almak ve ilgili ülkelerle işbirliğine yönelmek zorunda. Çünkü yangın çıkarsa Türkiye’nin omuzlarındaki sorumluluk daha da ağırlaşacak.