Bu yıl hangi bölümler çıkışta hangileri inişte?
.
Bir ülkenin en önemli kaynağı olan insan kaynağını üreten ve geliştiren yegane güç üniversitelerdir. Üniversiteler misyonlarını yerine getirdiğinde alttan yukarıya doğru tüm eğitim sistemi kendisini ona uygun hale getirir. Yeterli bulmadığımız bir il ya da okuldan üniversite sınav birincileri çıkması ise bu kaidenin görünür istisnalarıdır.
Çünkü insan kaynağınızı yeterli seviyeye getiremiyor, onu gereken yerlerde değerlendiremiyorsanız ve üniversite öğrenimini sadece bir sembol, bir istatistik aracı olarak görüyorsanız ne sanayide ilerleyebilir ne de bilgi toplumu haline gelebilirsiniz.
Görünen o ki ister kamu isterse özel olsun üreticiler veya istihdam yaratan kurumlar her geçen gün daha fazla aradığını bulamamakta, çalışanlar ise aranılan olamamaktadır. Türkiye dünden bugüne yapısal temelleri olan ve sahada giderek etkisini hissettiren bir istihdam problemiyle karşı karşıyayız.
“Millet iş beğenmiyor.”
“Gençler asgari ücretle çalışmak istemiyor.”
“Yarının garantisi yok” şeklindeki serzenişlerinizi duyar gibiyim.
Aslında hepsi bahsettiğimiz yapısal, sistemsel bozukluğun ya da eksikliğin pratikteki yansımaları.
Neye göre tercih
Aileler ve öğrencilerin bölüm tercihlerinde en önemli etkileyicinin ülkenin sosyo-ekonomik durumu ve/veya gelecek beklentisi olduğu söylenebilir.
Nasıl olmasın ki...
2017 itibariyle Türkiye’deki işgücünün %54.3’ü hizmet sektöründe, %19,1’i endüstride yer alıyor. Dolayısıyla katma değere sahip ve sürdürülebilir istihdam meydana getiren alanlarda yeni işgücüne ihtiyaç daha fazla. Buna karşın ülkedeki genç işsizlik oranı 3,8 puanlık artışla %20’e dayanıyor. Burada yükseköğretim mezunu olanlar %32’i oluşturuyor. İlaveten çalışmadığı halde eğitimde olmayan gençlerin oranı da %22,1 seviyesinde.
Öne çıkan bölümler
Bu yılın gözde bölümleri olarak Tıp, Hukuk, Mühendislik (özellikle elektronik, yazılım ve makine mühendisliği), Sosyal Hizmetler, Çocuk Gelişimi, Mütercim-Tercümanlık sayılabilir. Bu bölümlerin ücretli programlarında bile çok yüksek yerleşim oranları var. Adayların olabildiğince iş güvencesi olan bölümlere yöneldiği, “diplomalı işsiz” şeklinde değerlendirilen ve birbirinin benzeri olan bölümlerden uzaklaştığı anlaşılıyor.
Ayrıca yukarıdaki bölümler dışında tercihlerin büyükşehirlerde, daha kurumsallaşmış üniversitelerde yoğunlaştığı görülüyor.
Bir örnek vermek gerekirse İktisadi ve İdari Bilimler Fakültelerinin Türkiye’nin dört bir yanına hızla yayıldığı bir süreçte işletme ve iktisat bölümlerinden uzaklaşma dikkat çekici.
Büyükşehir olmayan 30 ilde toplam 30 devlet üniversitesinde iktisat ve işletme bölümünü tercih eden ve yerleşen adayların dağılımı ilginç. Özellikle ikinci öğretim bulunan yerlerde ortaya çıkan veriler üniversitelerin coğrafi yapılanması hakkında yeniden ciddi analizler yapılmasını gerekli kılıyor. Örneğin il merkezlerinde bulunan (büyükşehir olmayan) 30 devlet üniversitesinde iktisat bölümü ikinci öğretim kontenjanı 2548, yerleşen öğrenci sayısı 574 olmuş. Yani yaklaşık %22’si dolmuş. Yine bu 30 üniversite baz alındığında 8’nde sadece 1 öğrenci, ikisinde de hiç yerleşen olmamış. İşletme Bölümü için de benzer bir tablo var. 30 devlet üniversitesinin işletme ikinci öğretimde toplam 2568 kontenjanına yerleşen aday sayısı 360. Burada da %14’lük bir doluluk söz konusu.
Bu tespitler ışığında anaok ulundan başlayarak üniversiteye kadar uzanan eğitim-öğretim yaşamı artık birlikte ele alınmak ve insan kaynağı haritası çıkarılmak mecburiyetindedir.