Başbakan’ın Moğolistan seyahati neden önemliydi?
.
Başbakan Binali Yıldırım’ın önceki gün tamamlanan Moğolistan seyahatini önemsiyor ve değerli buluyorum. Moğolistan belki tarihsel dinamiklerinin gerisinde bir ekonomik birikime sahip. İkili dış ticaret hacmimiz de oldukça düşük. Eğer ulaşım yollarında radikal tedbirler alınmaz ve maliyetler düşürülmezse bunun artması oldukça zor görünüyor. Ancak Türkiye açısından Moğolistan ekonomik göstergelerin ötesinde anlam ve etkiye sahip. Ne yazık ki bu etki alanının bölgesel bir ivme yakalaması için atılan adımlar yeterli değil.
Yıllar önce, 2005’te, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Başbakanlığı döneminde yine bir Moğolistan seyahatini kaleme almıştım. Tarihte ilk kez Türkiye’den Başbakan düzeyinde bir ziyaret yapılıyordu. O seyahatte Karakurum’dan Orhun Yazıtlarının bulunduğu yere giden yolun 45 km’lik kısmı Türkiye tarafından asfaltlanıyordu.
13 yıl sonra Başbakan Yıldırım tarihte ilk kez “Türk” adının geçtiği Tonyukuk Yazıtına dokunuyordu.
Bunlar olumlu gelişmeler. Etkileşim daha da artırılmalı...
Peki neden?
Moğolistan salt bozkır ve göçebe yaşamla ilişkilendirilmemeli. Tarihsel bir doğuş ve kopuşun coğrafyası konumunda... Bakınız “Tarihçinin Kayıtları” yazarı Sima Qian (Pulat Otkan’ın üzerinde çalıştığı çevirisi onun vakitsiz ölümünün ardından öğrencisi Giray Fidan’ın danışmanlığında yayınlandı ) Orta Asya tarihinin Kuzey’in atlı göçebeleri ile Güney’in tarım alanları arasındaki çatışmayla şekillendiğinden söz eder. Bu görüşe göre Orta Asya’nın kuzey yarısında etkinlik gösteren atlı göçebelerin çoğunun anavatanı Moğolistan Yaylası’dır. Orta Asya’yı boydan boya Türkleştirmiş olan (Gök)Türkler ve ardından yine Moğolistan’da kurulan Uygur Devleti’de bu coğrafyanın ruhuna nakşedilmiştir. M.Ö 3.yüzyılda Moğolistan yaylalarının Güneyinde muhtemel Altay dillerini konuşan kabilelere Çin kayıtlarında “Di”ler denilmektedir. Bunun daha sonra Türk ya da Türkler kelimesinin çevriyazı şekli olduğu anlaşılmış. Bu yönüyle bakıldığında Tarihçinin Kayıtları gerçekten tarihe önemli bir kayıt düşüyor. Buna göre Karahanlılar, Abbasi Hanedanı içindeki Türk askerleri, Hindistan’da kurulan Türk hanedanlıkları ve hatta Selçuklular ile Osmanlı Devleti’ni kuranların aslında kaynağı Moğolistan Yaylası’dır. Bu iddia üç bakımdan çok önemli ve değerlidir. Birincisi Türk tarih ve medeniyetinin sadece Kuzey-Güney ekseninde değil aynı zamanda Doğu-Battı ekseninde de kurucu ilişkiler ağına sahip olduğunu gösterir. İkincisi Türk tarihini Bin yıl öncesinden başlatıp geri kalan kısmına “at biniciliği” ya da “et pişirme” olarak bakanların yanılgılarını bir kez daha ortaya koyar. Üçüncüsü ise Türkiye’nin Moğolistan’ı klasik Moğol karşıtlığı ile değil bu topraklara nakşedilmiş Türk izleri ile değerlendirip ilişki kurmasını gerekli kılar.
İşte bu gerekçelerle başta siyaset alanının ve alınan kararları hayata geçirecek bürokratik kurumların bu hassasiyetle Moğolistan’a eğilmesi vazgeçilmez bir görev olarak kabul edilmelidir.