Ağzımızın tadı bozulmasın...
.
Türkiye’nin terörle mücadelesini anlık kırılmalarla ve saptamalarla açıklamak oldukça zor. Fakat terör örgütlerinin motivasyonlarını artırabilecek uluslararası gelişmelerle yüzleşiyoruz.
Özellikle Körfez ülkelerinin yaşadığı sorun ve Türkiye’nin bu sorunla uğraşırken hareketsiz kalması ya da belli bir harekete sevk edilmesine yönelik hain emeller devreye sokulabilir. Buradaki olası bir kurgu toplumsal dinamikleri ve etnik/mezhepsel fay hatlarını tetiklemeye yönelik bir amaca yönelebilir.
Ayrıca FETÖ ile mücadele sürerken PKK ve DAEŞ başta olmak üzere terör örgütlerinin Türkiye’nin zayıf anını kolluyor olması gerçeği her an gözetilmeli. Böyle bir kurgu içerisinde terör örgütlerinin uluslararası dinamiklerle olan etkileşimi de düşünüldüğünce metropoller, turizmin ve yatırımların yoğun olduğu bölgelerdeki önleyici mücadele kararlılığı üst seviyeye çıkarılmalı.
İşin belki de en önemli cümlesi korkmak da yok gevşemek de...
Zira yaz aylarında kaos ve korku yaratmak isteyen terör odakları aldıkları vekalet göreviyle de ilişkili biçimde sansasyonel eylemlere yönelebilir. Üstelik terörist grupların muhtemel amaç ortaklıkları daha geçişken ve yüksek teknoloji ile eylem kabiliyetlerini artırıyor. Bu noktada terörle mücadele Türkiye için sınır ötesiyle eklemlenmiş ve hibrid (melez) bir kategoride duruyor.
Mücadeleyi kurgularken Nelson Mandela’nın şu sözüne baksak iyi olur. “Yüksek bir tepeye tırmandıktan sonra, kişinin tırmanılacak pek çok tepe olduğunu anlamasının sırrına erdim”. Gerçekten siyasal/yönetsel problemlerin çözümüne odaklanırken sürekli daha iyiye ulaşmanın yolu , durduğunuz tepenin konumuyla alakalı. `Sorun çıkmadan onu engellemek` ideal bir yönetsel duruş ise terörün acı yüzüyle bir kez daha karşılaşmadan çare üretmek benzer bir yaklaşımın ürünü sayılabilir.
Bu tehdidi asgariye indirmek için ne yapılmalı?
(1) Geniş kesimlerde olabildiğince büyük bir farkındalık ve toplumsal işbirliğinin güçlendirilmesi... Bu konudaki mücadelenin istenilen neticeye ulaşabilmesi için askeri ve siyasi önlemlerin sürece uyum sağlamasının yanı sıra tüm kamu kurumları işbirliği içerisinde ve toplumsal duyarlılık üst seviyede olmalı. Gerçekten Vatandaşların sürece katkısı çok önemli. Örneğin Alo Terör Hattı (140) açıldığı günden itibaren sadece 8 ay içerisinde 266 Bin 518 çağrı aldı ve 187 terör örgütü mensubu ele geçirildi. Kısa bir süre önce Malatya’ya bombalı bir eylem için geldiği anlaşılan terörist yapılan ihbar neticesinde yakalandı.
(2) Terörist/mühimmatı konuşlandırılmadan Türkiye’nin müttefikleri ile istihbarat işbirliği ve servisler arası enformasyon paylaşımı gerekiyor. Son süreçte belki de en çok sorun yaşadığımız etki sahası burası. Bırakın doğru bilgilendirilmeyi, Türkiye’nin bir çok hava saldırısında teröristlerin önceden nasıl bilgi aldıkları hala hafızalarımızda.
(3) Nihayet yazılı ve sözlü basın olmak üzere kamuoyu oluşum sisteminin yüksek bir kamusal sorumluluk ile hareket etmesi gerekli.
Ve malumunuz yarın bayram. Hepimize kutlu olsun. Ağzımızın tadı bozulmasın. Birliğimiz daim olsun...