Çanakkale’den Mersin’e tarama yapılsın, çiftlik haritası çıkarılsın
.
3 tarafı denizlerle çevrili Türkiye’de kıyıların kullanım ve yerleşim planları bir türlü çıkarılamadı. Bu planlar olmadığından pek çok balık çiftliğinin kurulum yeri yanlış oluyor. Turizm tesisleri ile dip dibe olunca da haliyle tepki çekiyor. Türkiye’nin 400 milyon dolar ihracat geliri elde ettiği kültür balıkçılığından daha çok yararlanabilmesi için mutlaka kapsamlı bir harita gerekiyor
Türkiye’nin kara sınırlarının uzunluğu yaklaşık 2 bin 949 kilometredir. Deniz kıyılarının uzunluğu ise tam tamına 7 bin 816 kilometre. Kara sınırlarının iki katından bile fazla. Ancak ne yazık ki Türkiye böylesine önemli bir potansiyeli kullanamıyor. Özellikle Muğla ilinde biraz da yerel yönetimin beceriksizliği yüzünden balık çiftlikleri, koyları sarmış vaziyette. Turistik tesislerin hemen burnunun dibindeki balık çiftlikleri haklı olarak tepki çekiyor. Oysa 7 bin 816 kilometre kıyı uzunluğuna sahip Türkiye’nin hem turizmi hem de balık çiftliklerini bir arada geliştirme şansı var.
Konunun tarafları ile konuştum. Deprem çalışmaları ile de tanınan Piri Reis gibi bir geminin bu işe tahsis edilmesi isteniyor. Bu gemide, Turizm Bakanlığı, Tarım Bakanlığı, Çevre ve Orman Bakanlığı yetkilileri ve tabii ki bilim adamları olacak. Türkiye’de pek çok üniversitede su bilimleri fakülteleri bulunuyor. Akademisyenlerden de bir akil adamlar topluluğu oluşturularak bu gemi Çanakkale’den yola çıkacak. Her bir girintinin çıkıntının her bir koyun kapsamlı araştırması yapılacak. Hangi bölgenin turizm amaçlı kullanılabileceği hangi bölgenin balık çiftliği olabileceği harita üzerinde kaydedilecek. Bu zahmetli ancak zor olmayan bir iş aslında. Zira bir kıyıya baktığınızda burada turizm tesisi olur mu olmaz mı rahatlıkla anlaşılabiliyor.
Bundan sonraki adım ise Tarım Bakanlığı’nın yanına bir de balıkçılık ibaresinin eklenmesi. Konuyu iyi bilenler bunun olmazsa olmaz bir gereklilik olduğunu belirtiyorlar. Zira mevcut durumda tam bir karmaşa var. Zaten turistik tesislerin burnunun dibine kadar gelen balık çiftlikleri bu sorumlu kurum kargaşasından kaynaklanıyor. Turizm Bakanlığı, Çevre ve Orman Bakanlığı, Tarım Bakanlığı hepsi konuyla ilgili ama aslında hiçbiri ilgili değil. Bu yüzden konunun tek bir sahibinin olması, bunun da Tarım ve Balıkçılık Bakanlığı olması gerekiyor. Balıkçılıkta öne çıkan Fransa, Danimarka, İspanya, Portekiz gibi ülkelerde Tarım ve Balıkçılık Bakanlığı bulunuyor. 7 bin 816 kilometre kıyı şeridi olan Türkiye bunu hakediyor.
Denizde öldü balıklar kına yakın alıklar...
Yıl 1983. Çocukluk yıllarımda yaz aylarını geçirdiğim Karamürsel’e komşu, şirin mi şirin Ereğli’deyim.
Bir sabah kalktık, “Koşun deniz kırmızıya boyanmış” dediler...
Körfez göz alabildiğine renk değiştirmiş, kızıla dönüşmüştü. Dehşet bir görüntüydü. Denizin renginin değişmesiyle ilgili muhtelif yorumlar yapıldı. İki gün sonra işin aslı ortaya çıktı. Gebze Dilovası’ndaki bir boya fabrikası tüm atıklarını denize veriyordu. O boya fabrikası kustukça, Körfez’in rengi her gün abartısız başka bir renk alıyordu.
Deniz birden balık vermez oldu.
Hatırlıyorum çok etkin bir yerel gazete olan Kocaeli Gazetesi’nin öncülüğünde tüm balıkçılar, kıyı şeridinde yazlığı olanlar, duyarlı vatandaşlar bir sabah denizin üstünde toplandık. Sandal, joker bot, motoryat, yelkenli, büyük gırgır balıkçı teknesi... Denizden tüm Körfez’i dolaşıp kirliliğe dikkat çekmekti amaç.
Benim elimde bir pankart vardı. Bir gece öncesinden bir çarşafa duvar boyası ile yazmıştım.
“Denizde öldü balıklar kına yakın alıklar” diyordum.
Hakikaten de balıklar ölüyordu.
Bunları niye anlattım?
Balıkçı bir aileden geliyorum. Denizi, denizciliği çok seviyorum. Bodrum’da bir yazlığım yok. Dolayısıyla balık çiftlikleri ile ilgili objektif, tarafsız bir gözlem yapabileceğimi düşündüm.
Çünkü görüyorum ki Bodrum’da yazlığı olanlar, balık çiftliklerine külliyen karşılar. Oysa balık çiftliği, daha doğrusu kültür balıkçılığı gerçeğinin ekonomik olarak etüd edilmesi gerekiyor. Bu ülkenin balık çiftliklerine ihtiyacı var.
Oysa Türkiye’de tartışma “turizm mi balık çiftlikleri mi?” kısır döngüsünün ötesine taşınamıyor.
Ne yazık ki kötü niyetli fırsatçı uygulamalar nedeniyle de Türkiye’de kültür balıkçılığı ’tu kaka’ hale geldi.
Turizmde lider ülkeler İspanya, Fransa, İtalya ve komşumuz Yunanistan’ın balık çiftliklerini de işin içine dahil ettiğini, turizmle uyumlu bir ikili yarattıklarını maalesef göremiyoruz.
Kültür balıkçılığı Türkiye için önemli bir ekonomik çıkış kapısı olabilir. Küresel ısınmanın tehdit ettiği, gıda yüzünden savaşların çıkacağına dair tahminlerin yapıldığı bir dünyada kültür balıkçılığı Türkiye için çok önemli bir ekonomik değer haline dönüşebilir. Çiftlikleri tartışırken lütfen bu gerçeği unutmayalım.
Aklı başında Türkiye için balık yemeliyiz
Küresel ısınma ile birlikte bugün pirinci, yağlı tohumları, buğdayı konuşuyoruz. Yakın gelecekte ise hayvansal protein krizini tartışıyor olacağız. Önümüzdeki yıllarda kuşkusuz petrol ve su gibi stratejik kavramların yanına hayvansal protein meselesi de eklenecek. Bugün hayvansal protein üzerine dünyada soğuk savaş var, bizim haberimiz yok. Örneğin Çin...
Çin deli gibi et ve süt tüketmeye başladı. Bu gıdaların fiyatları Çin’in ekstra talebi ile müthiş arttı. Çünkü protein sanayileşmenin olmazsa olmazı. Üreten bir nüfusun rekabetçi yapısını sürdürebilmesi için iyi beslenmesi gerekiyor. Nüfusu genç Türkiye için hayvansal protein üretimi ne yazık ki yeterli değil. Küresel protein rekabetinde Türkiye’nin harekete geçmesi lazım. Denizler bu konuda çözümün büyük bir parçası olabilir. Zira balık en ideal hayvansal protein ve yağ kaynağı kabul ediliyor. Son araştırmalar balıktaki Omega 3 yağ asitlerinin akıl ve düşünce kapasitesini pozitif etkilediğini gösteriyor. Aklı başında bir Türkiye için balık yememiz şart.
Kilosu 4.5 euroya gidiyor, Avrupa’da 20 euroya satılıyor
ABD ve AB ülkelerinde deniz ürünleri konusunda büyük açık var. Sadece ABD’nin 8 milyar dolarlık deniz ürünleri ihtiyacı bulunuyor. AB’nin deniz ürünü açığı ise çok daha fazla. AB, bu konuda net ithalatçı durumunda ve 10 milyar euroluk deniz ürününü her yıl dışarıdan satın alıyor. AB’ye ihraç edilebilen tek Türk hayvansal ürününün balık olduğunu da unutmamak lazım. Yani Türkiye’nin önünde büyük bir pazar fırsatı var. Türkiye’den kilosu yaklaşık 4.5 euro fiyatla ihraç edilen çipura, Cenevre’de 20-25 euroya alıcı bulabiliyor.
Türkiye’nin en büyük kültür balığı üreticisi Pınar Balık Rusya, Kanada ve ABD’ye balık ihraç ediyor. Sabah saat 10’da denizden alınan balık, akşam 6’da İzmir’de kargo uçağına yüklenip New York’a gönderiliyor. Saat farkı nedeniyle aynı günün akşamı New Yorklu’nun evinde pişiyor.
Yumurtayı Türkiye’den aldılar üretimde 3 katlık fark attılar şimdi çiftlikleri satın alıyorlar
BALIK çiftlikleri konusunda komşumuz Yunanistan açık ara öne geçti. Selçuk Yaşar, kültür balıkçılığı üretimine 1985 yılında başlamış. Yunanlılar’a üretim için ilk yumurtaları kendisinin sattığını söylüyor. O Yunanlılar bugün Türkiye’nin tam üç katı kültür balıkçılığı üretimi yapar hale geldi. Türkiye’de üretim 70 bin tonu bulmazken Yunanistan’da 210 bin tonun üzerine çıktı. Sadece Çeşme açıklarındaki Sakız Adası’ndaki üretim 20 bin tonun üzerinde. Yunanistan’da kültür balıkçılığı devlet desteği alan 2 sektörden biri.
AB’nin açığını gördükleri için, Cezayir’den, İspanya’dan ve Türkiye’den de balık çiftliklerini toplamaya başlamışlar. Kesin veri yok ama Türkiye’deki çiftliklerin üçte birinin Yunanlı firmalara geçtiği belirtiliyor. Selonda ve Nireus gibi Yunanistan’ın önde gelen kültür balığı üretim şirketleri, sadece Türkiye’de balık çiftliklerini değil, Türkiye’de yatırım yapan başka ülkelere ait çiftlikleri de alıyor. Türkiye’nin en büyük üreticilerinden Norveçliler’e ait Fjord Marin’in yarısını da Yunan firması aldı.
TÜRKİYE su avcılığının 2007 verileri enteresan sonuçlar ortaya koyuyor. Karadeniz halen Türkiye’nin en önemli balık avlanma merkezi. Hamsi de en çok avlanan balık. Ancak lüfer, torik, palamut ve kefal gibi türlerde azalma var. Bir diğer önemli konu ise iç sularda yapılan avlanmaların giderek azalması.
Küresel ısınma nedeniyle iç suların kalitesinin düşmesi, oksijenin azalması, su sıcaklıklarındaki değişim balık türleri üzerinde çok ciddi bir tehdit oluşturuyor. Bakanlık 2007 verilerine göre 632 bin tonu avcılıkla, 140 bin tonu da yetiştiricilikle olmak üzere 772 bin ton su ürünü üretildi. Deniz ürünleri üretimi 2006’ya göre yüzde 20.5 arttı. Deniz ürünleri üretiminde ilk sırayı yüzde 59.6 ile Doğu Karadeniz, yüzde 20.7 ile Batı Karadeniz aldı. Onu yüzde 8.3 ile Ege ve yüzde 3.5 ile Akdeniz bölgeleri izledi.
Hamsi 385 bin tonla en çok avlanan balık. Palamut ve torik üretimi yüzde 79.9 gibi çok ciddi bir oranda azaldı. Karagöz avında yüzde 23.5, lüfer avında yüzde 18.4, kefal avında yüzde 7 azalış oldu. İç su ürünleri üretimi 2007’de bir önceki yıla göre yüzde 17 düştü ve 43 bin tonda kaldı. Sazan balığı avında yüzde 14, inci kefalinde ise yüzde 3’lük üretim kaybı yaşandı.