Bize bunu da yaşattın ya Ali Naci Karacan...
.
Ali Naci Karacan’ın kendisini doğuştan gazeteci saymasını sağlayan gazeteci dedesi ve gazeteci babası, dün yaşadıklarımıza tanık olsa acaba ne hissederdi merak ediyorum...
VATAN, 2002 yılının sonunda yayın hayatına başladı. Bir parçası olmaktan büyük gurur duyduğum takım, gecesini gündüzüne katarak, adeta iğneyle kuyu kazarak bu gazeteyi çok kısa sürede, en güçlülerin yer aldığı kulvara soktu ve orada dimdik ayakta tuttu.
VATAN, çok konuşulan farklı haberleri ile gündemi belirleyen gazete olarak öne çıktı.
Bu gazete, bugün yine güçlü gazetecilik örneği sergilemeye çalışırken, enerjisinin bir bölümünü de maalesef, hissedarlık yapısında ortaya çıkan kaotik ortamda tüketiyor...
Dün gazeteyi yaptığımız binanın hiç de alışık olmadığımız, bu yüzden de çok yadırgadığımız davetsiz misafirleri vardı.
İstanbul 4. İcra Müdürlüğü’nün tayin ettiği memur, yanında alacaklı firmanın avukatı ile Yazı İşleri katına gelip, gazeteci arkadaşlarımın şaşkın bakışları arasında haciz işlemi yapmaya kalkıştı. 875 bin liralık bir borçtan söz ettiler.
Bu gazetenin hiçbir dönemde kimseye 1 kuruş borcu olmadı.
O yüzden de hep cesur, hep korkusuzdu...
Meğer VATAN’ı çıkaran
Bağımsız Gazeteciler A.Ş.’nin de bağlı olduğu DK Gazetecilik Yayıncılık’ın ortaklarından Ali Naci
Karacan’ın yıllar önce ödemediği borcu için gelmişler.
İsmi duyunca hiç şaşırmadım.
Otomobilini tamir eden ustaya, hatta yanındaki silahlı korumasına bile borç takan bir kişi için 875 bin liralık borç ve haciz işlemi sıradan bir vaka olsa gerek...
Number One TV’nin 2001-2004 yılları arasında ofis olarak kullandığı yerin kirasını ödememiş, mal sahibi Yaşat İnşaat da haklı olarak faizi ile birlikte parasını tahsil etmeye çalışıyor.
Kimbilir kendine ait şirketlerde bu tür manzaraya kaç kez tanık oldu.
Ancak dedim ya biz alışık değiliz.
Bir tane VATAN, bir tane MİLLİYET var.
Biz öyle haciz memurları gelince türlü taklalar atarak, 1 Numara Yayıncılık, olmadı 3 Numara Yayıncılık, o da olmadı 5 Numara Yayıncılık diye farklı şirketler kurarak hacizden yırtma, zaman kazanma usüllerini bilmeyiz. Bu işlere de bozuluruz.
Gelenlere, “Zaten bu gazetelere olan sermaye taahhüdünü de yerine getirmiş değil. Dolayısıyla aslında gazetenin sahibi de değil. Kendisine ait olmayan bir varlıktan, değerden borcunu tahsil etmeye çalışmanız ne kadar saçma” diyeceğim ama kağıt üstünde DK Gazetecilik’in yüzde 50 ortağı görünüyor...
Uçan kuşa borcu olan bu adam, neyine güvendi bilmiyorum ama 2011 yılı Nisan ayında dedemin babamın gazetesi diyerek 73 milyon 960 bin dolar karşılığında
MİLLİYET ve VATAN gazetelerinin satın alınma işlemine Demirören Holding ile birlikte yüzde 50 hissedar olarak talip oldu.
Dikkat edin ‘sahip oldu’ demiyorum ‘talip oldu’ kelimesini
kullanıyorum.
Zira kendisi şu ana kadar 2.5 milyon liralık asgari sermaye şartı
(O da bir bankadan kullandığı kredi ile yasal sürenin son günü güç bela yerine getirebildi) dışında ortaklık taahhütlerine uymadı.
875 bin liralık borcunu dahi ödeyecek gücü olmayan birinin 37 milyon dolarlık sermaye taahhüdünün altına imza atabilmesini ve gazete patronluğu rüyası görebilmesini hakikaten anlayamıyorum.
Anlayan biri varsa gelsin, bana da izah etsin lütfen...
5 Ocak’ta gelecekti
Mali Şube Dolandırıcılık Masası tarafından ifade vermek üzere aranan Ali Naci Karacan’ın, avukatları ‘Müvekkilimiz yurtdışında. Milyon dolarlık bir yatırım sözleşmesi imzalayacaklardı süre uzadı. 5 Ocak’ta dönüyor. İspatı olarak THY’nin 5 Ocak’taki TK 1986 sayılı uçuşunda adına kesilmiş bileti gösteriyoruz” demişlerdi. Magazin sayfalarından takip ettiğimiz kadarı ile Ali Naci Karacan, 5 Ocak’ta da Türkiye’ye dönmedi ya da dönemedi.