Atatürk Havalimanı’nın lodos kabusu bitti gibi
.
Atatürk Havalimanı’nı sık kullananlar pist başında kuyruk olan kalkış için sıra bekleyen uçakların sayısının azaldığını rötarların kabus olmaktan çıktığını farkediyordur. Aslında pik sezondayız yani uçuş sayısında bir azalma yok tersine yoğunluk var... Peki o halde ne oldu da Atatürk Havalimanı’nda iniş kalkışlarda yaşanan sıkıntı en aza indi?
Devlet Hava Meydanları İşletmesi (DHMİ) son 1 yıldır üzerinde çalıştığı planı sessiz sedasız devreye sokmuş haberimiz olmadı.
Önceki gün TAV Havalimanları Holding CEO’su Sani Şener ile bir iftar yemeğinde buluşmasak, DHMİ’nin bu radikal değişikliğinden bir süre daha haberimiz olmayacaktı herhalde...
Atatürk Havalimanı’nda malum iniş ve kalkış yapılan iki tane pist var. Bunlardan 05-23 pistine ya Ataköy üzerinden ya da Marmara denizi üzerinden yaklaşarak iner uçaklar. Kalkış yapan uçaklar ise rüzgarın yönüne doğru ya Marmara denizine doğru ya da Sefaköy, Basın Ekspres yönüne doğru kalkarlar.
Bu iniş kalkışlara da kule değil rüzgar karar verir aslında. Şayet İstanbul’a lodos hakimse yani rüzgar güneyden esiyorsa aynı anda hem iniş hem de kalkış yapılamazdı. Kalkacak uçağın, havadaki uçağın inmesini beklemesi gerekirdi. Çünkü aynı yöne doğru kalkış yapacağından, Allah korusun inemeyen ve pisti pas geçmek zorunda kalan uçakla kafa kafaya çarpışma ihtimali ortaya çıkıyordu. (Yukarıdaki grafiklerde olay daha net anlaşılıyor aslında.)
Rüzgarın yönü neden önemli?
Çünkü uçaklar inerken de kalkarken de rüzgarı karşıdan almak zorundalar. Rüzgar lodos ise yani Marmara denizinden geliyorsa, bir uçağın Sefaköy-Basın Ekspres yönüne doğru kalkış yapması mümkün olamazdı.
Ancak DHMİ havayolu şirketleri ile konuştu. Rüzgar ıslak havada 5 knot, kuru havada 8 knot hızında ise bu yönler geçerliyken, şimdi rüzgar şiddet sınırı 15 knot’a çıktı.
Yani Güneyli rüzgarlar 15 knot hızında da esse uçaklar rüzgarı arkadan alarak Sefaköy-Basın Ekspres yönüne doğru kalkış gerçekleştirebiliyor.
Böylece yaklaşık 4-5 dakikada 1 uçak kalkabilirken şimdi bu süre 2 dakikanın altına indi.
Nitekim bu sayede geçtiğimiz haftalarda Atatürk Havalimanı’na 1 günde bin 123 uçak iniş kalkış yaparak rekor gerçekleşti.
Peki bu tehlike arzediyor mu?
Kesinlikle etmiyor. Çünkü öğrendiğime göre zaten Türkiye’nin uyguladığı rüzgar şiddet limitleri çok düşükmüş. Yani arkadan 15 knot rüzgar alsa da bir pilotun uçağı kaldırması için çok ama çok maharetli olmasına gerek yok. Gelişen teknolojide uçaklar bunu kendileri rahatlıkla yapabiliyor.
Yazıyı okuyanlar, “Bu iş bu kadar basitti de neden bugüne kadar çile çekti yolcular?” diye bir soru sorabilir.
Bu iş sadece pistin yönünü değiştirdim demekle olmuyormuş da ondan.
DHMİ’nin yaklaşık son 1 yılı aslında değişecek hava trafiğine göre yolları yeniden planlamak, hesaplayıp bunların simülasyonunu yapmakla geçmiş. Çünkü uçak indirmek de kaldırmak da çok ciddi bir matematik gerektiriyor. Bu arada tüm bu yeni oluşum esnasında DHMİ Genel Müdürü Orhan Birdal da günlerce kulede sabahlamış. Sık uçanlar adına Birdal’a teşekkür etmemiz gerekir. Ancak bir de sitem. Madem böyle bir iş başarıyorsunuz bunu kamuoyuna anlatıp PR yapsanıza...
Sani Şener: Üçüncü havalimanı ihalesini alamazsak kötü olur
TAV CEO’su Sani Şener, Kemerburgaz’ın kuzeyinde Karadeniz’e doğru eski kömür ocaklarının bulunduğu bölgeye yapılması planlanan üçüncü havalimanı ihalesine çok sıkı hazırlanacaklarını, mutlaka ihaleyi kazanmak niyetinde olacaklarını söyledi.
Şener, 150 milyon yolcu kapasiteli olacağı tahmin edilen üçüncü havalimanı projesinin mutlaka ehil ellere tesliminin de çok önemli olduğunu aksi takdirde projenin mundar edilme riski bulunacağını belirtti.
Şener henüz ihale şartnamesini görmedikleri için temkinli konuşuyor ancak ihaleye Fransız ortakları ile çok sıkı hazırlandıkları her halinden belli oluyor. “İhaleyi alamazsak kötü olur” diyerek de düşüncesini dürüstçe paylaşıyor.
Dünyanın sayılı havalimanı işletmecileri arasına giren, özellikle eski Osmanlı hakimiyet bölgesinde işlettiği havalimanları ile dikkat çeken TAV Havalimanları Holding, mart ayında Fransız havalimanı işletmecisi Aeroports de Paris’e yüzde 38 hissesini 874 milyon dolara satmıştı.
Şener, bu ortaklıktaki asıl amacın üçüncü ülkelerdeki yeni fırsatlara bakmak olduğunu belirtirken “Biz açıkçası İstanbul’a üçüncü havalimanı ihalesinin 2017’den önce yapılmayacağını tahmin ediyorduk. Şimdi bir anda İstanbul’da önümüze büyüme fırsatı çıktı” diye konuştu.
Şener İstanbul’un yeni bir havalimanı ihtiyacının bugün olmasa bile 4-5 yıl içinde ortaya çıkacağını, Atatürk Havalimanı’nın yetersiz kalacağını kabul ediyor. Ancak Şener’e göre havalimanı inşasının 3 yılda bitirilmesinin “olmazsa olmaz” koşulları var; “Öncelikle işi bilen birisi almalı. Bir de bunuyapacak grubun gerekli finansmanı bulabilme gücü olmalı” diyor.
“Kendinizi tarif ediyorsunuz” esprisine ise şöyle yanıt veriyor: “Bu iş (inşaat+havalimanı işletmeciliği) ciddi bilgi birikimi gerektiriyor. Kriterlere dikkat edilmesi gerekiyor ve bu işin şakası yok. Ayrıca havalimanının maliyetinin 10 milyar dolar düzeyinde olacağı tahmin ediliyor.
Bu da ciddi bir finansman. Kaldı ki sadece borç piyasalarından bu parayı bulamazsınız. Proje kredisi olacağı için burada kreditörler deneyim arar. Bizim Fransız ortağımıza çok güveniyoruz. Çünkü A plus kredi ratingi var. Para bulmamızda bize çok büyük katkısı olacağını düşünüyorum bu ortaklığın.”
Butik havaalanı endişesi
Şener, planlanan bölgede 100-150 metre derinliğinde çukurlar bulunduğuna da işaret ederek “İnşaatta önemli bir toprak hareketi sözkonusu olacak.
O çukurların doldurulması çok büyük bir hafriyat çalışması gerektiriyor. Yapan için enteresan bir deneyim olacak” dedi.
Şener, Üçüncü havalimanı ile birlikte Atatürk Havalimanı’nın butikleşeceğine yönelik spekülasyonlara da şöyle yanıt verdi:
“Nihayetinde bizim 2012 yılına kadar sözleşmemiz var. Ancak üçüncü havalimanı ihalesinde şartnameye bakmak lazım. Ne kadar yolcu garantisi verecekler. Mutlaka Atatürk Havalimanı butikleşecektir. Belki özel jetler ve sadece kargo için hizmet veren bir hale de dönüşebilir. Ancak özelleştirmeler konusunda en az ÖİB kadar hatta ondan daha deneyimli Ulaştırma Bakanlığı özelleştirdiği bir alana yatırım yapanların hakkını koruyacaktır diye düşünüyorum. Diğer taraftan da iki havalimanı birbirine yakın olacağından zaten ikisinin aynı etkinlikte kullanılması fiziken imkansız. Mutlaka birinin butikleşmesi gerekecek.”