Şampiy10
Magazin
Gündem

İranlı imam Bandırma’da ev kiraladı, piliçleri gözetliyor

İran Türkiye’den beyaz et almaya başladı. Ancak firmaların ‘helal gıda’ sertifikası sahibi olması İranlı yetkililer için yeterli görülmeyince, İranlı bir imam Bandırma’ya gönderildi. Bandırma’da ev tutan İranlı imam, kendi ülkesine gidecek piliçlerin kesimine bizzat nezaret ediyor, kontrol edip, imzalı kaşeli onay veriyor. Böylece ürünler İran’a, gümrükte sorun yaşamadan giriyor

Ortadoğu, Türkiye için büyük bir ihracat kapısı. Avrupa’nın krizinin derinleşmesinden sonra alternatif pazar olarak Ortadoğu öne çıktı ve ‘Komşularla sıfır sorun’ politikasının da etkisi ile ticarette ciddi ivme sağlandı. Gıda ürünleri konusunda Ortadoğu Türkiye için çok büyük fırsatlar sunuyor.

Önceki gün Şeker Piliç’in Genel Müdür Yardımcısı Emre Bor ile beyaz et sektörünün durumunu ve sorunları konuşmak üzere buluştuk. Ciddi konular arasına İranlı imam detayı da girince bu ayrıntıyı başlığa çıkardım. Emre Bor başlığa taşıdığım detayı görünce ‘Onca ciddi konu konuştuk başlık bu mu olmalı?” diyebilir belki ama 20 yıllık gazeteci refleksim de “Türkiye Ortadoğu’nun tavuk ihraç üssü oluyor” benzeri bir başlık atmaktansa İranlı imam ayrıntısını başlığa çıkarmamı emrediyor. Çünkü bu başlıkla yazının daha çok müşterisi olacağı kesin. Bizim de amacımız haberi okunur kılmak. Kendisinin affına sığınarak ilginç hikayeyi aktarıyorum:

Irak pazarında Türk tavuğunun tutması ve çok beğenilmesinden sonra İran da müşteri oluyor. Ancak İran için ithalat yapılacak tesislerin helal gıda sertifikasının olması, hatta İran’dan bu sertifikanın karşılığının alınması yeterli olmuyor. Tavukların kesiminin İslami usule uygun olup olmadığını belirlemek için bizzat İranlı bir imam görevlendiriyorlar.

İranlı imam Bandırma’ya geliyor ve burada ev tutuyor. Emre Bor “Kesimhanede İran’a göndereceğimiz ürünlerin işlemi başlamadan önce İranlı imamı arıyor, haberdar ediyoruz. Mesela ‘Saat 3’te İran’a gönderilecek tavukların kesimi başlayacak’ diyoruz. Kasaplar tezgahın başına geçiyor. Kendisi o saatte kesimhanede oluyor ve tavukların kesimine bizzat tanıklık ediyor. Kesilen tavuklara onay veriyor, imzasını atıp kaşesini vuruyor. Bu icazetin alınması ile birlikte tavuklar İran gümrüğünden rahatlıkla geçiyor” diye anlattı süreci.

Hikaye böyle. Şeker Piliç şu an için İran’a 1.000 tonun üzerinde tavuk gönderiyor. İran’ın Türkiye’den yaptığı tavuk alımının 100 bin tona kadar çıkabileceğini de vurguluyor.

Suudiler de sırada

Emre Bor, Türkiye’de beyaz et fiyatlarının özellikle son 4 aydır düştüğüne dikkat çekerken, ithalat ile sektörün yeniden kendisine gelebileceğini söyledi. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in Suudi Arabistan’da da beyaz et alımı ile ilgili görüşmeler yaptığını belirten Bor, “Şayet Suudi Arabistan pazarı da açılırsa Türk beyaz et sektörü için önemli bir süreç başlar. Suudi Arabistan’ı diğer Ortadoğu ülkeleri izler” dedi. Bor, sorularımı da yanıtladı.

* Kırmızı et ithalatı beyaz et tüketimini nasıl etkiledi?
2-3 yıl öncesine kadar kırmızı et ile beyaz et fiyatı arasında 1’e 3 gibi bir denge vardı. Şimdi bu denge 1’e 7’ye hatta 8’e çıktı. Yani kırmızı etin fiyatı 8 birimse tavuğun fiyatı 1 birimde kaldı. Buna rağmen tüketimde bir sorun var. Belki biz çok üretiyoruz belki bizde de suç var ama bu fiyat farkı ile Türk insanının özellikle de gelir seviyesi düşük olanların daha çok beyaz ete yönelmesini beklerdik.

* Tavuk fiyatı düştü sanırım, bunun sebepleri neler?
4 ay önce toptan fiyat 3.8-3.9 TL idi. Şimdi 3.2-3.3 TL seviyesinde. Perakendede de 3.8 TL’ye satılıyor. Şu an maliyetlerin altına satış yaptığımızı söyleyebilirim. Kırmızı et ithalatı, balığın bolluğu bu fiyat hareketine neden oldu. İlginçtir tavuk fiyatının balık fiyatı ile birebir ilgisi var. Balık bol olunca tavuk fiyatları düşüyor.

* Türkiye’de beyaz et tüketimi ne seviyede?
Beyaz et sektörü yaklaşık 1.5 milyon ton üretim yapar. Bunun 1.4 milyon tonu iç pazarda tüketilir. 100 bin ton civarı da ihraç edilir. Kişi başı tüketim 15-16 kilogramlardan 20 kilogramlara geldi. AB ortalaması 23.5 kilogram seviyesinde.

* Sektör 4 aydır zarar ediyor dediniz. Fiyatın maliyetin üzerine çıkması için ne gerekiyor?
İhracat 200 bin tona çıkarsa, fiyat dengelenebilir. Bu anlamda Suudi Arabistan’ı önemli bir fırsat olarak görüyoruz. Suudi’ler yılda 500 bin ton beyaz et ithal ediyor. Büyük bölümü de Brezilya’dan geliyor. Biz Brezilya ile Irak pazarında mücadele ettik ve önemli bir başarı elde ettik. Sanırım Suudi Arabistan pazarında da bunu yaparız. İhracat miktarı 100 bin ton artsa iç pazarda fiyat dengelenir. Suudi Arabistan pazarına girdikten sonra Yemen, Katar gibi ülkeler de ardından gelir. Türkiye önümüzdeki 3-5 yıl içinde Ortadoğu’nun tavuk ihraç üssü olabilir. Modern çiftlikleri ve kesimhaneleri ile Türkiye bu potansiyeli fazlası ile taşıyor.

* 2010 sizin için nasıl geçti?
Geçen yıl 77 bin tonun biraz üzerinde mal ürettik. 300 milyon TL gibi bir ciro yaptık. Bu üretimin 7 bin 500 tonunu ihraç ettik. Irak’ta iyi durumdayız. İran’da da payımızı artırmak istiyoruz. İhracatımız 12 milyon doları geçti.

İslami usule uygun tavuk nasıl kesilir?

Eti yenen hayvanların etinin helal olma şartları, kesilen hayvanın durumu, kesen kişinin durumu, kesim bölgesi gibi ayrıntılarla belirleniyor.

Kesim yapan kişinin yetişkin erkek ve müslüman olması gerekiyor. Neden kadınların ve çocukların kesim yapmasının istenmediği şu şekilde izah ediliyor: Kadının ve çocuğun kesimi yapması zor ve meşakkatli olup, hayvanın eziyet görmesi muhtemeldir.

Kesilen hayvanın boğazından kesilmesi isteniyor. Şayet kesim enseden ya da yandan kesilirse, yine hayvana eziyet vereceğinden hoş karşılanmıyor.

Yine ayrıca kesimim gündüz yapılması, kesenin ve kesilen hayvanın kıbleye dönmesi, bıçağın bilenmesi, hayvana yumuşak muamele edilmesi gibi noktalara dikkat ediliyor.
Eti yenebilecek hayvan şayet Allah’ın adı anılmaksızın kesilmesi durumunda da helal sayılmıyor. Bu yüzden kasapların kestiği her tavuk için tek tek Besmele çekmesi gerekiyor.

Yazının devamı...

Seçime giderken ekonomiyi soğutan başka hükümet yoktur

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Merkez Bankası’nın son kararlarını değerlendirirken, “Seçime giderken ekonomide frene basan, kredi genişlemesini önlemeye çalışan bir başka hükümet herhalde yoktur. Ancak biz sürdürülebilir büyümeden yanayız. Artık Türkiye ekonomisinde V tipi sert inişler, ardından sert çıkışlar istemiyoruz. Sınıf atladığımızı, istikrarı gerçekten yakaladığımızı V tipi hareketleri önleyerek ispatlayabiliriz” dedi.

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, dün İstanbul’da bir grup gazeteciyle biraraya gelerek son günlerdeki gelişmeleri değerlendirdi. Öncelikle sözlerine, Goldman Sachs’ın BRIC gibi MIST adı altında büyümekte olan ülkeler kategorisi oluşturduğunu ve bunun içine Türkiye’yi de dahil ettiğini hatırlatarak başlayan Şimşek, Ortadoğu’daki gelişmelerin Türk piyasasına yansımaları ve Merkez Bankası’nın almış olduğu kararlarla bu gelişmelerin biraraya gelmesinin umulandan fazla bir olumsuz etki yaratıp yaratmayacağına dair sorularımızla muhatap oldu.

Mısır’daki gelişmelerin piyasaya etkisi ne olur?

Ortadoğu piyasalar için her zaman önemlidir. Hatırlayın 1973’te petrol 4 dolarlardan 10 dolarlara geldi, borsalar yüzde 30’a yakın düştü. Irak Kuveyt’i işgal ettiğinde de petrol 20 dolarlardan 40 dolarlara çıktı borsalar yine yüzde 15-30 eksi yazdı. Mısır’daki gelişmelerin bir boyutu petrol fiyatları. Petroldeki her 10 dolarlık artış milli gelirin yüzde 0.6’sı kadar cari açık yaratıyor. Enflasyonunu da yukarı çekiyor. Süveyş Kanalı’nın dünya ticaretindeki önemini de unutmamak lazım. Bence şu an dünyada Sovyetler Birliği’nin dağılma sürecinden sonra en tarihsel dönemlerden birini yaşıyoruz.

Merkez Bankası’nın son aldığı kararların zamanlaması bu açıdan bakınca biraz talihsiz bir döneme denk geldi diyebilir miyiz?

Biz birşey arzuladık ve yapıyoruz. Tabii ki Kuzey Afrika’daki siyasi sorunlar öngörülebilir değildi. Ancak bunun yansımaları bir modele tercih edilemez. Merkez doğrusunu yaptı, biz de destek verdik. Türkiye için uzun vadede doğru olanı yapmak lazım. Türkiye’nin en büyük sıkıntısı bu çok radikal iniş ve çıkışlar. Büyümede ve diğer performans göstergelerinde. Bizim mutlaka daha makul daha sürdürülebilir, imkanlarımızın el verdiği patikada yola devam etmemiz lazım. Öbür türlü maalesef sınıf atladığımızı kanıtlayamayız. Büyük iniş çıkışları bu ülkede tekrar yaşar ve yaşatırsak artık ciddi bir şekilde istikrarı yakaladığımızı kanıtlayamayız. V tipi sert inişler çıkışlar istemiyoruz. Biz aşırı ısınmanın yaratabileceği riskleri gördük ve bunu yönetmeye çalışıyoruz.

Seçim öncesi bu tür kararları alabilmenizde referandumdan çıkan sonucun yarattığı özgüven etkisi var mı?

Biz istemez miyiz seçim öncesi büyüme çift haneli olsun, krediler genişlesin. Ancak biz büyüme sürdürülebilir olsun istiyoruz. Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir hükümet seçim öncesi ciddi bir şekilde ekonomiyi yavaşlatma çabasına girdi. Ekonomide aşırı ısınma olmasın, enflasyon riski, cari açık riski yönetilebilir olsun diye ilk defa yapıldı bu. Tabii ki bir insanın bir partinin özgüveninin yüksek olması aldığı kararlarla ilişkilidir. Ancak biz geçmişte çok kritik süreçlerde de parti menfaatlerini değil ekonominin menfaatlerini düşündük. Mesela parti kapatma davası sürerken, sosyal güvenlik reformunu yaptık.

Alınan kararlara karşı piyasalardan size yansıyan bir hoşnutsuzluk var mı?

Sıcak para açısından bakınca tabii ki bir belirsizlik ortamı yarattık. Ortodoks olmayan kitapta yazmayan kararlar alındı. Çerçeve biraz onları şaşırttı. Hoşnutsuzluk olduğunu söyleyebilirim. Londra ve New York’ta trilyon doların üzerinde fon yöneten 340 yatırımcı ile buluştuk ve bunu gördük. Ancak mesaj alınmıştır. Tahmin ediyorum 8 milyar doların da üzerinde bir para çıktı. Ödemeler dengesinden bunu göreceğiz. Günübirlik düşünenler rahatsız olmuş olabilir. Ancak uzun vadeli bakanlar farklı düşünüyor ‘Bravo size bu takımdan da bunu beklerdik’ diyor. Davos’ta global politika yapıcılar ile de biraraya geldik. Herkes büyük bir ilgi ile izliyor bu modeli.

Türk piyasalarına karşı spekülatif bir atak olabilir mi?

Spekülatif saldırı olabilmesi için zayıf olmanız lazım. Siz zayıfsanız sizi test ederler. Mesela İspanya. Bankaların 20 milyar euro ile 120 milyar euro arasında riski var deniyor. Şu an İspanya PIGS denen ülkeler arasında en düşük borç stokuna sahip ülke. Ancak kimse net rakamı bilmiyor. Bahsedildiği gibi o risk gerçekleşirse İspanya da zorlanır.

Herkes verginin vergisini alıyor, bunda mantıksızlık yok

Bakan’la buluşmamızda tabii ki söz döndü dolaştı, vergilere özellikle de akaryakıt üzerindeki yüksek vergilere geldi. ‘Hiç olmazsa verginin vergisini almasanız, benzin 33 kuruş ucuzlar’ diyecek oldum Bakan hemen kendince yanıtı verdi:

‘Biz dünyadaki literatüre uygulamalara aykırı birşey yapmıyoruz. Önce malın hizmetin üzerine ÖTV ilave ediliyor, KDV ardından hesaplanıyor. Sistemin mantığı bu ve bizim modelimiz dünyadaki uygulamalara aykırılık teşkil etmiyor’

Şimşek bu cevabına karşılık akaryakıt üzerindeki vergilerin yüksek olduğunu kabul etti ve şöyle devam etti:

“Bizde 3-4 tane mal ve hizmet grubunda vergiler yüksek. Bu da dolaylı vergilerin fazla olduğuna dair bir algı yaratıyor. Evet kabul ediyoruz akaryakıtta vergiler yüksek ama inanın geçmişte daha yüksekti. 2002’de 100 liralık benzin aldığınızda bunun 70.30 lirası Maliye’ye giderdi. Şimdi 63.3 lirası gidiyor. Ayrıca bizde efektif KDV oranı yüzde 14.4. AB’de KDV ortalaması bizden düşük sadece 3 ülke var. Dolaylı vergilerin milli gelire oranı bizde yüzde 11’ler seviyesinde. OECD ortalaması da yüzde 10.9. Yani birbirimize yakınız. Ancak bizdeki problem dolaysız vergilerde. Bizde gelir ve kazanç vergilerinin milli gelire oranı yüzde 6’larda. AB ortalaması yüzde 13’lerde. Danimarka gibi ülkelerde bu yüzde 29’lara kadar çıkıyor. Vergi tabanını genişletmeye yönelik çaba içindeyiz. Yeni müşterilerimiz oluyor. Yüzde 13’ler biraz uzak rakamlar ancak bunu 2 puan artırabiliriz. O takdirde yeni mali imkanlarımızı akaryakıttaki yüksek vergileri düşürmekte kullanabiliriz.”

Bütçe açığında Mali Kural öngörüsünden daha iyiyiz

Mehmet Şimşek, Mali Kural’ı çıkartmadıkları için ilk başta eleştirildiklerini hatırlatırken, şu an Mali Kural’ın öngördüğü bütçe açığı oranından daha iyi bir oran yakaladıklarına dikkat çekti. Şimşek, “2011 yılı için ortaya koyduğumuz genel devlet bütçe açığı hedefi de mali kuralın öngördüğünden daha sıkı. Adı konmamış bir Mali Kural uyguluyoruz. AB’de 27 ülke var. Bütçe açığı rakamını milli gelirinin yüzde 3’ünün altına çekmiş ülke sayısı 3’ü geçmez. Biz genel devlet açığı olarak oradayız“ dedi.

Mehmet Şimşek 44.5 milyar TL olarak revize edilen bütçe açığının da altında 39.6 milyar TL’lik açıkla 2010’u kapattıklarını hatırlatırken “Göreceksiniz seçim yılı olmasına rağmen 2011 için öngördüğümüz 33 milyar TL’lik rakamı da tutturacağız” diye iddialı konuştu.

Kredi kuruluşları proaktif değil, kendimizi anlatmasak notumuzu bile indirirlerdi

Mehmet Şimşek, alınan tedbirlerde olası bir not artırımının yaratacağı etkiyi de dikkate aldıklarını söyledi. “Seçimden önce not artırımı bekliyor musunuz?” şeklindeki soruya ise şöyle yanıt verdi:

“Kredi derecelendirme kuruluşları proaktif değil. Öyle olsalar not artırımını seçimden önce yaparlar. Eğer az biraz resmi görebiliyor olsalar bunu yaparlar. Ama tipikseniz k,i tipikler not artırımını seçim sonrasına bıakırlar. Notumuz elbette hakettiğimiz seviyede değil. Ancak biz kriz döneminde onlarla yakın güçlü bir ilişki içinde olmasak bırakın not artırımını notumuzu bile düşürebilirlerdi.”

Yazının devamı...

Sadece 5 ada 1 salon değil, Uludağ bile kapsama alanında

Önce reklam sloganı dikkatimi çekmişti: 5 ada 1 salon. Projeyi görünce ne demek istediklerini daha iyi anladım. Hatta az bile söylemişler. Ufkun açık olduğu günlerde Uludağ rahatlıkla seçilebiliyor. Projenin sahibi Hakan Özyazıcı “Dürbünle baktığımda rüzgar gülleri gördüm. Araştırdım Kapıdağ Yarımadası’ndan önce rüzgar gülleri yok. İmralı da görüş mesafemizde” dedi.

Havası muhteşem. Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları Hastanesi’ne komşu sayılır ancak daha yüksek bir rakımda. Bazı noktalarında denizden 300 metre yüksekte.



Konumu da çok avantajlı. Başıbüyük bölgesinde, Nish Adalar’ın yükseldiği lokasyonda daha önce Kiptaş’ın evleri ve Narcity projesi hayata geçirilmişti. Ancak Nish Adalar’ı görünce ‘Narcity’de evi olanlar ne kadar da kızgındır’ dedim kendi kendime.

Zira Narcity’nin projesi hem Kiptaş evlerinin hem de Nish Adalar konutlarının gölgesinde kalmış vaziyette. Manzarası epey kapanmış. Zaten bu yüzden projeyi değiştirip bir bloğu enine değil, dikine yapmaya başlamışlar. Aynı tehdit Nish Adalar için yok. Arazinin konumu önünün kapanmasını imkansız hale getirmiş.

Gelelim Nish Adalar’ın arazisine. Arazi düz değil. Oldukça zor bir arazi. En alt ile en üst kot arasında 150-160 metreye varan fark var. Ancak bu kot farkı çok zevkli evlerin ortaya çıkmasına da neden olmuş. 15 numaralı blokta bir bahçe dairesi gezdim. İnsan kendini bahçede değil de çok katlı bir evin terasında zannediyor. Öylesine muhteşem, kapanmayacak bir manzaraya sahip. Bahçede oturup Adalar’a karşı bir çay içmek herhalde çok keyifli olacaktır. Kot farkından dolayı bu projede ‘Elmas yüzük’ tabir edilen pek çok daire var. Tabii bu dairelerin şerefiyesi de diğerlerine göre oldukça yüksek. Projede tüm bloklardan denizin görülmesi sağlanmış. Arkaya bakan daire yok. Sadece arkaya bakan odalar var ancak denizi görmeyen, deniz tarafına bakmayan daire yok. Tabii ki tüm evlerin deniz görmesi imkansız ancak Mimar İsmet Köseoğlu o kadar hoş bir proje çizmiş ki evlerin yüzde 75’inden denizi görmek mümkün.



Rakım yüksek olunca haliyle rüzgarı düşünmek lazım. ‘Ne tedbir aldınız?’ diye soruyorum. Özyazıcı, “Isı izolasyonuna büyük önem verdik. 6 cm kalınlığında mantolama yapıyoruz. Ayrıca rüzgarla birlikte dairelerde ıslık olmaması için tüm tedbirlerimizi aldık, ölçümlerimizi yaptık. Çünkü biliyorum ki bunu yapmasak sonrasında her daireye ayrı ayrı girmek gerekecek ve maliyet çok daha fazla olacak. Ayrıca konut alanları da üzmüş olacağız” diye yanıt verdi.

Ortalama metrekare satış fiyatı 2.150 TL seviyesinde

Nish Adalar’da 1+1’den başlayıp 4+1’e kadar 9 farklı seçenekte daire tipi mevcut. Gelelim en önemli meselelerden birine yani fiyatlara. Proje ilk satışa çıktığında ortalama metrekare satış fiyatı 1.900 TL seviyesindeymiş. Bugün geldiğimiz noktada ortalama metrekare satış fiyatı 2 bin 150 TL seviyesinde. Kot farkından sözetmiş, bunun şerefiyesi yüksek bazı daireler ortaya çıkardığını vurgulamıştım. Dolayısıyla 3 bin 544 TL metrekare satış fiyatı olan daire var. Ancak bunlar parmakla gösterilen daireler. Onun dışında 2 bin 700 TL ile 1.900 TL arasında metrekare fiyatı olan evler mevcut. Şu an geçerli olan fiyat listesine göre 83 metrekare brüt kullanım alanına sahip 1+1’ler 142 bin TL ile 215 bin TL arasında değişen fiyatlarla satılıyor.

123 metrekarelik A tipi 2+1 dairelerin satış fiyatı 207 bin TL ile 320 bin TL arasında. B tipi 114 metrekarelik 2+1 daireler 205 bin lira ile 309 bin lira arası fiyatlarla satışta. 208 metrekarelik 4+1 dairelerin satış fiyatı ise 445 bin TL ile 551 bin TL arasında.

Hakan Özyazıcı, projeyi gezerken fiyatlama ile ilgili olarak şunları söyledi:

“Burada bizi ‘çok rahatlıkla 2.500 TL ortalama fiyatla ev satarsınız’ diye gaza getirmeye çalışanlar oldu. Evet belki öyle de yapabilirdik, ancak bizden ev alanların da kazanmasını istedik. İddia ediyorum, bu proje bittiğinde ortalama metrekare satış fiyatı, ilk çıkış fiyatımız olan 1.900 TL’ye göre iki katına çıkmış olacak. Burası hem İstanbul’un içinde ancak hem de dışında bir yer. Ulaşım sorunu yok. Büyükşehir Belediyesi de bu projeyi sahiplendiği için özel önem veriyor ve yollar konusunda güzel projeleri hayata geçiriyor. Buradan hemen TEM’e bir bağlantı yolu yapılıyor. Öyle tahmin ediyorum ki bizim konutları teslim etmemizden daha önce yol bağlantısı bitmiş olur. E5’e bağlanmak zaten çok kolay. Ayrıca sahile rahatlıkla ulaşıp deniz yolunu da kullanabilirsiniz.

Bostancı IDO iskelesi 7 kilometre mesafede. Sahile 4 kilometre, E5’e 2.5 kilometre uzaklıktayız. Burası bir uydukent projesi. Kiralama avantajı var. “

Başıbüyük’te ama adres Adakent olarak değişecek
Proje Maltepe Başıbüyük mevkiinde yer alıyor. Ancak büyük bir ihtimalle Büyükşehir Belediyesi’nin alacağı kararla projenin de yer aldığı bölgenin adı Adakent olacak.

Arazinin dörtte üçü yeşil alana ayrılmış

Nish Adalar’da 61 blokta 2 bin 189 daire olacak. Proje toplam 202 bin metrekarelik bir alanda yükseliyor. Blokların oturma alanı sadece 50 bin metrekarede sınırlı.

Yani 150 bin metrekareden fazla bir alan yeşile terkedilmiş vaziyette. Üstelik kot farkından dolayı kazanılan ekstra yeşil alanlar da var. Örneğin , projenin içinde yer alan 9 katlı rezidans projesinin çatısı kot farkından dolayı yanından geçen yolla hemen hemen aynı seviyede. Bu çatıda başta açık bir yüzme havuzu olmak üzere çeşitli aktiviteler yer alacak. Dolayısıyla yeşil alan hesabı daha farklı da yapılabilir. Projede 4 açık 1 kapalı yüzme havuzu yer alıyor. Şu an satış ofisi olarak kullanılan bölüm kreşe dönüşecek. Ayrıca 48 derslikli bir okul da yapılıyor. Her evin kendine özel açık ve kapalı otoparkları olacak.

Elektrik işi ile başladı inşaatçı olup, 6 bin konuta imza attı



Projenin arkasındaki grup elbette çok önemli. O yüzden daha önce neler yaptığına bakmamız lazım. 1987 yılında bina içi elektrik işleri yapan Özyazıcı, Türkiye’nin en büyük orta gerilim yüklenicilerinden. Bina içi elektrik işlerini yapan firma Başakşehir’de de pek çok etabın orta gerilim işlerini yaparken, haliyle inşaatların içinde deneyim kazanıyor. 1997’de ilk konut projesini hayata geçiriyor. Bu arada Hakan Özyazıcı, Türkiye çapında 2 bin 500’ün üzerinde trafo yaptıklarını söylüyor. Kiptaş’tan Ünalan’da aldıkları 96 konutluk proje, inşaat alanında aldıkları ilk iş olarak kayıtlara geçiyor. Projeyi 12 ayda bitirerek hızlarıyla ve titizlikleriyle dikkati çekiyorlar.

Özyazıcı, “Bizim prensibimiz aldığımız işi bir an önce bitirmektir. İşin başında durarak en kısa sürede işi bitirmeye odaklanırız. Bu yüzden de elimizin uzanamayacağı yoğunlukta iş almayız. İşin başında durmazsanız, takvime uymanız riske girebilir” diye konuşuyor.

Ünalan’daki projeyi Başakşehir’de yaptıkları Ulaştırma Daire Başkanlığı binası izliyor. O bina bugünlerde Başakşehir Devlet Hastanesi olarak kullanılan bina. Burada da iyi iş çıkarınca Başakşehir’de 4. etapta 116 konutluk bir başka proje daha alıyorlar.

Sonuç itibarıyla 1997 yılında girdikleri inşaat alanında bugüne kadar 6 binin üzerinde konut yapmayı başarıyorlar. Ukrayna’da bir kömür fabrikası yapmışlar. Hep zamanından önce, Hakan Özyazıcı, “2 yıl süremiz vardı biz 8 ayda bitirip teslim ettik“ diyor.

Sadece Kiptaş’tan değil TOKİ’den de ihaleler almışlar. Halkalı’daki 360 daireli Ihlamur Evleri bunlardan biri. Hakan Özyazıcı, “Evler çok güzel oldu. Hatta ben bile Ihlamur Evleri’nde oturuyorum” derken bir başka noktaya dikkat çekiyor: Biz bir işi yapıp çekilmeyiz. Ünalan’da yaptığımız evleri teslim edeli 12 yıldan fazla oldu. Ancak hala elimiz üzerinde. Bir sorun yaşandığı zaman gideriz çözeriz” şeklinde konuşuyor.

Ataköylü endişe etmesin

Özyazıcı Grubu’nun prestij projelerinden biri ise Torunlar ile birlikte yaptıkları Çobançeşme’deki Nish İstanbul projesi. Ofis, rezidans daireler ve alışveriş merkezinden oluşan bu proje şık tasarımı ve gece aydınlatması ile dikkati çekiyor. TOKİ’nin 90 dönümlük Ataköy ihalesini de 447 milyon TL karşılığında kazanan Özyazıcı Grup, burası ile ilgili çalışmalarını sürdürüyor. Hakan Özyazıcı, “Ataköylüler hiç merak etmesin. Sahili halkın kullanımına açık tutacak, son derece özel bir proje hazırlığı içindeyiz” diye konuştu.

Yazının devamı...

ING Bank CEO’su Nagel: Karara bayıldığımızı söyleyemem ama hayat bu

ING Bank CEO’su Wilfred Nagel ile bir öğle yemeğinde buluşmak üzere geçen hafta randevulaştığımızda Merkez Bankası’nın munzam karşılıklardaki sürpriz artışı henüz ufukta görünmüyordu. Çok ilgi çeken Turuncu Hesap ile ilgili konuşmayı umarken tabii ki gündemin odağına Merkez Bankası’nın aldığı son kararlar oturdu.

Sanırım Merkez Bankası’nın kararı şok etkisi yaratı. 90 günlük mevduata yüzde 9.5 gibi piyasanın oldukça üzerinde bir hoşgeldin faizi vereceğinizi duyurmuşken, bu karar maliyetlerinize olumsuz bir etki yaratacak mı?

Karara çok bayıldığımızı söyleyemem. Ancak hayat bu. Açıkcası munzam karşılıklarda bir artışı bekliyorduk. Ancak oranın bu kadar yüksek olacağını öngörmemiştik. Kararlar kısa vadeli mevduatı etkileyecek. Tabii ki kredi fiyatlandırması bundan bir şekilde etkilenecek. Bizim pasif tarafından aktif tarafına aktaracağımız transfer fiyatlandırmasına bakmamız gerekiyor. Bütün bileşenlere bakmamız gerekiyor. Bunun içinde tabii ki zorunlu karşılıkların da maliyeti var. Sonuçta buradaki faiz yeni. Bunları kendi hesaplarımızda kullanacağız. Bütün bankalar yapıyor bunu, güçlü oldukları yanlara göre yapıyorlar.

Merkez Bankası bir yandan faizi düşürürken, bir yandan da kredi faizlerinde benzer bir düşüş olmaması için çaba sarfediyor ve kredi maliyetini yükseltici önlemler alıyor. Dünyanın pek çok yerinde bankacılık yaptınız. Bu işin eğitimini aldınız. Böyle bir yöntemi daha önce herhangi bir ülkede gördünüz mü?

Hiçbir ülkede görmedim, okulda böyle bir ders de okumadım. Ancak makroekonomik olarak baktığımız zaman Merkez Bankası bence iyi birşey yapmaya çalışıyor. Çünkü Türkiye’nin sorunu yeterince tasarruf yapılmayışı. Kredi büyümesi ile tasarrufların büyümesi arasında bir denge olması lazım. Merkez’in aldığı kararlarda eleştirilecek tek bir nokta var ki bu uygulama piyasada bir belirsizlik yaratıyor. Bundan sonra para politikalarının ne yönde seyir izleyeceği konusunda net bir resim çizilmiyor. Piyasa yapılana tam olarak inanmış görünmüyor. Güven açısından bir algı sorunu yaşatabilir. Merkez Bankası iletişim konusunda biraz daha özenli olabilir. Biz bu belirsizlik yüzünden TL üzerinde bir baskı oluşacağını öngörüyoruz. Kurlar bu seviyelerin altına kolay kolay inmez.

Merkez Bankası’nın kararı istenilen etkiyi yaratır mı, kredi maliyetleri artınca insanlar ev ya da taşıt kredisi kullanmaktan vazgeçer mi?

Merkez Bankası’nın kararı çok caydırıcı olmayabilir. Sonuçta bu karar kâr-zarar tablomuzda bir etki yaratacak ancak rekabetçi ortamda tüm bankalar birbirini kollayacaktır.

Karar sonrası kredi faizleri mi artar yoksa mevduata verilen faiz mi indirilir?

Tüm bankalar kendi aktif pasif yapılarına göre hareket edecektir. Bazıları vadeli hesapların faizini düşürebilir. Bazıları kredi faizlerinde yükselişi öngörebilir. Biz kendi aktif pasif komitemizde bunu değerlendireceğiz. Şimdi biz Turuncu Hesap ile birlikte önemli bir mevduat çekeceğiz. Bu çekilen mevduatın krediye dönüştürülmesi lazım. Ben değişen dengelerin her bankaya farklı oyun alanları yaratacağını düşünüyorum.



‘CEO değişiyor’ diye koridorlarda fısıltı var ama henüz erken

ING Bank kurumsal bankacılıkta gücünü artırmak için Akbank’tan Cem Mengi’yi transfer etme kararı aldı. Cem Mengi’nin Genel Müdür Yardımcısı olarak görev alacağını söyleyen Nagel, “Transfer yanlış anlaşıldı. Bizim bankanın koridorlarında bile personel fısıltı halinde benim gideceğimi konuşmaya başladı. Evet ING Bank’ın bir Türk CEO planı var. Zaten bu benim buraya gelirken, planladığımız hedeflerden biri. Yapamazsam hedeflerimden birini gerçekleştirememiş olurum. Ancak bunun bir zamanı var. Bu süre de 3 ile 5 yıl arasıdır. ING olarak tüm sistematiğimizi kuruma yerleştirdikten sonra. Açık söyleyeyim şu an için henüz bir CEO arayışımız yok.” dedi.



Turuncu Hesaba ilgi çok büyük, hedef ilk 5’te olmak

WIlfred Negal, Turuncu Hesaba beklediklerinin de ötesinde büyük bir ilgi olduğunu ancak rakipler tarafından neler yaptıklarının bilinmemesi için açılan hesap miktarını açıklayamayacaklarını söyledi. Negal tüm oyun planlarını özel sektör bankaları arasında ilk 5’e girmek üzere kurguladıklarına da dikkat çekti. Turuncu Hesap sayesinde mevduat sahiplerinin ING Bank ile tanışmalarını istediklerini söyleyen Negal, “Şeffaf, kolay bankacılığı gördükten sonra zaten gelenlerin bir daha geri döneceğini düşünmüyoruz. Bireysel müşteri sayımızı ciddi oranda artıracak bu uygulamanın kâr-zarar hesabını, çapraz satışlarla yaratacağımız ekstra gelirlerle yapmak lazım ki şu an için bir hesap yapmak çok zor” dedi.



Neye yarar bu Turuncu Hesap?

Şu an bankaların 1 aydan 6 aya kadar vadelere uyguladıkları faiz oranı yüzde 6.75 seviyesinde. Bunun 0.25 puan üzerini veya altını verenler var. ING Bank 90 gün boyunca alt limit olmaksızın tüm hesaplara yüzde 9.5 vermeyi taahhüt ediyor. Piyasa şartlarına göre cazip, rekabetçi bir faiz oranı. Üstelik başka artıları da var. Hesabınıza bu oran üzerinden günlük faiz işletiliyor. Faiz hesaba günlük geçiyor ve istenilen zaman, istenilen tutar ve sıklıkta hesaba para yatırılıp hesaptan para çekilebiliyor. Hesap işletim ücreti alınmıyor. İnternet ve telefon bankacılığı kullanıldığında EFT ve havale masrafı da alınmıyor.



Takipteki kredi oranı en düşüklerden biri

ING Bank, Türkiye’deki faaliyetlerine 7 Temmuz 2008 itibarıyla başladı. Özel bankalar arasında ilk 5 hedefi olan bankanın şu anki pozisyonu şöyle:

- Şube sayısına göre: 329 şube ile 9.

- Aktif büyüklüğüne göre 16.6 milyar TL ile 8.

- Kredi büyüklüğüne göre 11.8 milyar TL ile 7.

- Mevduat büyüklüğüne göre 9.3 milyar TL ile 7.

- ATM sayısına göre 842 ATM ile 12.

- Personel büyüklüğünde 5.828 kişi ile 11.

- Takipteki kredilerin toplam kredilere oranı: % 3.3

Yazının devamı...

‘Kar yağar, Türk bakar’ tarih olur Erzurum Antalya’ya rakip çıkar

Üniversitelerarası Kış Oyunları, 27 Ocak’ta Erzurum’da başlıyor. 6 Şubat’a kadar sürecek oyunların Erzurum ve bölge için çok farklı anlamları var. Bu sadece 4 bini sporcu ve antrenör, 1500’ü basın mensubu,

08 bine yakın yabancının Erzurum’a gelmesinden ve burada 1 hafta geçirmesinden çok daha fazla şeyler ifade ediyor. Bu oyunlar, Türkiye’nin artık deniz-kum-güneş turizminden kış turizmine de geçiş yapması için bir milat sayılabilir.

Erzurum, Dünya Üniversitelerarası Kış Oyunları’na ev sahipliği yapıyor. Müsabakalar 27 Ocak’ta başlayacak. Ne yazık ki Oyunlar bugüne kadar medyada hep ‘Yağmayan karı’ ile yer aldı. İşin ekonomik boyutu, Erzurum için, bölge için anlamı karambole gitti.

Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Faruk Nafiz Özak ile haftasonu Erzurum’a gittiğimizde, ortaya çıkan tesisleri yakından gördüğümüzde işin ekonomik boyutunu daha iyi anlama fırsatı bulduk. Sonuçta oyunlar topu topu 1 haftalık bir organizasyon. Bitecek gidecek. Ancak, bu oyunlar 6 Şubat’tan sonra Türk kış turizminde çok önemli izler bırakmaya aday.

Önce Erzurum’dan başlayalım. Palandöken’in yanısıra Erzurum bu oyunlar sayesinde Konaklı bölgesini kazanıyor. 2 bin 800 metrelik pisti ile Konaklı dünyanın sayılı kayak pistlerinden biri olmaya aday. Zaten Erzurum’un karı meşhur. Nem az olduğu için kar toz halinde. Kayakçılar için en ideal olanı bu. Kar yağıyor ancak güneşli gün sayısı da çok fazla. Bu da bir avantaj. 2 milyon euro’nun üzerinde yatırım gerektiren çığ önleme sistemleri kurulmuş. Ayrıca tesisler hem şehre hem havaalanına çok yakın. Bu özellikleri ile Palandöken ve Erzurum tüm kayakçılar için çok önemli bir nokta haline gelebilir. Konaklı’ya dünya standartlarının üzerinde bir kayak tesisi, telesiyej sistemi kurulmuş. Yolu da gayet şık olmuş. Şimdi sıra turizm tahsislerinde. Erzurum’a 10 kilometre mesafedeki Konaklı’ya en az 10 tesis yapılabilirse yatak kapasitesi 7-8 bine çıkarılabilirse, Konaklı Alpler’den daha havalı bir yer haline dönüşebilir. Bu yüzden tahsis işinin çözülmesi, 20 yıl önce burada otel yapma sözü vererek tahsis alanların ya sözünü tutması ya da haklarından feragat etmeleri gerekiyor. Bu tahsisi alanlar arasında Nurol, Marco Polo, Hilton gibi yerli yabancı turizm markaları var.

Kış olimpiyatlarından sonra da burada her yıl en az bir uluslararası müsabaka yapılarak Erzurum adı kış sporlarına gönül verenler nezdinde canlı tutulacak.

Burası 10 ay yaşayabilir

Spordan Sorumlu Bakan Özak yarışlardan sonra, tesislerin Erzurum’a ve bölgeye katacaklarını, beklentilerini şöyle aktardı: “Buraya 700 milyon TL harcandı ancak kalıcı eserler bırakılıyor. Bunun ekonomik dönüşümünü fazla fazla alacağız. Antalya’ya rakip bir turizm merkezi olacak burası. ‘Su akar, Türk bakar’ sözü gibi, ‘Kar yağar, Türk bakar sözü’ de vardır. Artık bakmayacağız. Kar turizmini devreye sokacağız. Hatta burayı yazın da yaşayan gelir üreten bir yer yapacağız. Yazın bu telesiyejlerle dağa çıkacak bisikletçiler dağdan aşağıya bisiklet yarışları yapacak. Çim kayağı da yapacağız. En az 10 ay burayı yaşayan bir bölge haline dönüştüreceğiz. Türkiye’de 100’den fazla 3 bin metrenin üzerinde kayak yapılacak yer var. Ancak bunların sadece 15’i değerlendirilebilmişti. Biz bu sayıyı 30’a çıkardık. Hedefimiz 40’ın üzerinde kayak tesisi inşa etmek.”

Bu arada devreye Kayak Federasyonu Başkanı Özer Ayık giriyor. Kış turizmi ile ilgili son dönemde yapılan yatırımları hatırlatıyor. Trabzon Çakırgöl, Samsun Ladik, Van, Ağrı, Hakkari, Bolu Köroğlu, Ankara Elmadağ, Tunceli Ovacık, Malatya Yamadağ, Urfa Karacadağ’da telesiyej yatırımı yapıldığını belirtiyor. “Muğla Eren Dağı’nda bile kayak tesisi var. Burası Fethiye’ye sadece 45 dakika mesafede. Marmaris’e 1 saat. 4 ay kar var. Burayı bile kış turizmine kazandırıyoruz. Üstelik tüm yatırımların toplam maliyeti 150 milyon euroyu bile bulmadı” diyor.

Erzurum Valisi Sebahattin Öztürk de, “2011’i milat olarak görüyoruz. Bu oyunlar için yapılan yatırım Erzurum’a tek kalemde yapılan en büyük yatırım oldu. Ancak artık Erzurum kış sporları merkezi olacak ve bu yatırımların meyvelerini toplayacak. Sanayiden ziyade bu alanda Erzurum’un iddialı olmasını istiyoruz” diye konuşuyor.

Tüm bu yatırımlar gerçekten de, ‘Kar yağar, Türk bakar’ sözünün artık tarihe karışmak üzere olduğunu gösteriyor. Üstelik tesis kurulan pek çok yerde ekonomik anlamda başka bir şans bulunmadığına, sanayileşmenin çok zor olduğuna da dikkati çekmek isterim. Kara dayalı turizm büyük bir kazanç kapısı olabilir.

Çifte minarenin yanına Erzurum’a bir sembol daha

Üniversitelerarası oyunlarda kullanılacak atlama kuleleri abartısız dünyanın en iyileri arasında. Akşam aydınlatılınca Erzurum’a ayrı bir hava verdiği de kesin. Erzurum’un sembolü 1290’larda inşa edilmiş Çifte Minareli Medrese’dir. Öyle görünüyor ki bu çifte atlama kuleleri de Erzurum’un sembolü olacak.

Bakan “17.59’da kar yağacak” diye teminat verdi, yağmasa bile Erzurum oyunlara hazır

Erzurum 1600 metrenin üzerinde rakımı ile yılın en az 4 ayını karlar içinde geçiren bir şehir. Ne var ki tam da Kış oyunlarının yapılacağı bu sezon kar şehre fena halde cimri davranmış vaziyette. Pek çok tepe de kar bile yok. Hatta Erzurum’a yağmayan kar iktidar ile ana muhalefet partisi liderleri arasında polemik konusu da oldu. Şu var ki, kar hiç yağmasa bile bu oyunlar yapılabilecek seviyede. Öyle hummalı bir çalışma yapılmış ki suni karla tüm pistler yarışlara hazır edilmiş. Kayak Federasyonu Başkanı Özer Ayık, kar azlığından dolayı iptal edilen bir müsabaka olmadığını söyledi. Göletlere önce tankerlerle su taşınmış ve o göletlerden çekilen su ile suni kar yapılmış. Ayrıca kamyon kamyon kar da oyun alanına 100-150 kilometre uzaklardan getirilmiş. Bu operasyonun ekstra maliyeti 200 bin TL civarında.

Tam da tabiat ananın Erzurum’a yaptığı azizlikten konuşurken Bakan Faruk Özak espriyi patlattı. “Meteorolojiden sorumlu Bakan Veysel Eroğlu’nu aradım. Kendisi yarın (Pazartesi gününü kastediyor) 17.59’da karın geleceğini söyledi. Bekliyoruz. En fazla bir iki dakikalık hata ile tahmin doğru çıkacak inşallah” dedi.

Erzurumlular bana mail atarsa sevinirim. Biz pazar gecesi oradan ayrıldık. Acaba dün 17.59’da kar yağdı mı?

Oyunların maliyeti 700 milyon TL’yi buldu

Erzurum’da kaldığımız 2 gün süresince oyunların yapılacağı tüm spor tesislerini, sporcuların kalacağı lojmanları ve yemek yiyeceği tesisleri gezme imkanı bulduk. Bakan Özak’a, “Bu oyunlar için toplam maliyet ne kadar oldu?” diye sorduğumda toplam harcamanın 700 milyon TL’yi bulduğunu söyledi. Sadece oyunlar yönetim sistemine 6.1 milyon TL, skorlandırma ve sonuçlandırma sistemlerine 9.2 milyon TL, yayınların HD kalitesinde yapılabilmesi için yayın ihalesine 9.7 milyon TL, IT altyapısına 20 milyon TL gitmiş.

5 bin tane mont, 5 bin tane salopet, 5 bin tane de bot 1.5 milyon TL tutmuş. Günde 3 bin kişiye hizmet verecek cateringin ihalesi ise 6.2 milyon TL’ye sonuçlandırılmış. Ve tabii organizasyonda en önemli gider kalemi açılış kapanış törenleri. 13 firmanın yarıştığı bu ihaleyi İzmir Universiade’nin de açılış-kapanış törenini yapan Tikris-Tim Com iş ortaklığı kazanmış. Anadolu Ateşi’nin Yönetmeni olan Mustafa Erdoğan projenin başında. 1200’den fazla dansçının yer alacağı açılış kapanış törenlerinin maliyeti 11 milyon TL artı KDV.

Yazının devamı...

Polat ‘İki kale arkasının tezahüratı protestoyu bastırır’ demişti, yoksa gitmezdik

DEVLET Bakanı Faruk Nafiz Özak, Türk Telekom Arena’nın açılış davetiyesini götürdüğü zaman Adnan Polat’a çekincelerini ilettiklerini açıkladı. Özak, “Polat’a Galatasaray Liseliler protesto edebilir, bizden pek hoşlanmazlar dedik. Kendisi ‘İki kale arasında maçlarda en güçlü tezahüratı yapan taraftarlarımız olacak. Olabilecek protestoları bastırmaya yeter’ güvencesini verdi” dedi.

Galatasaray’ın yeni stadı Türk Telekom Arena’nın açılışında yaşanan gerginlik sonrası Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Faruk Nafiz Özak, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın stadı terk etmesine varan gelişmelerin perde arkasıyla ilgili ilk kez önemli detaylar açıkladı. Galatasaray Başkanı Adnan Polat, açılış davetiyesini götürdüğünde Bakan Özak, çekincesini aktarmış: “Bu tür kalabalık ortamlarda protestolar gündeme gelebiliyor. Galatasaray Liseliler protesto edebilir, çünkü bizden pek hoşlanmazlar.” Ancak Polat, Özak’a “Merak etmeyin Sayın Bakanım. Biz önlemimizi aldık. İki kale arkasında Galatasaray maçlarında en güçlü tezahüratı yapan taraftarlarımız olacak. Onların tezahüratı, olabilecek protestoyu bastırmaya yeter” sözleriyle güvence vermiş.

27 Ocak’ta başlayacak Universiade 2011’in (Uluslararası Üniversitelerarası Kış Oyunları) ev sahibi Erzurum’a yaptığımız seyahatte sorularımızı yanıtlayan Devlet Bakanı Özak, protestolar için “O tür kalabalık ortamlarda protestolar yaşanabilir. Zaten Galatasaray Başkanı Adnan Polat’ı da protesto edenler vardı” yorumunda bulundu.

“Aslında protestoları ilk ateşleyen Polat’a yönelik bazı tepkilerdi” diyen Özak, şunları söyledi:

“TOKİ Başkanı Erdoğan Bayraktar’ın konuşması sırasında protestolar artınca, konuşma biter bitmez Sayın Başbakan’a ‘Hadi gidelim’ dedim. Çok da güzel bir konuşma hazırlamıştım. Çünkü ben Ali Sami Yen Stadı’nın açılışında bulunmuştum. Orada futbol oynamıştım. Trabzon’da futbolun gelişmesinin ilk temelinde Ali Sami Yen’in harcı vardır. Bunları anlatacaktım. Aslında Sayın Başbakanımıza, ‘Müsade edin ben de konuşayım, sonra stattan çıkalım’ dedim. Gürültüden Sayın Bayraktar’ın neler söylediğini tam anlamadım ama protestoların artışından konuşmada taraftarı sinirlendiren mesajlar olduğunu anladım. Sayın Başbakanımıza, ‘Belki beni de yuhalarlar ama Galatasaray camiası için onore edici mesajlar vereceğim’ dedim. Ama stattan hemen ayrılmak istedi. Hep beraber çıktık.”

Seyrantepe’ye hastane yapacaktık Başbakanımız stat için ısrar etti

Erzurum’da bize eşlik eden Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Seyrantepe’de Türk Telekom Arena’nın yükseldiği arsanın durumuna açıklık getirdi. Akdağ, şunları söyledi: “Aslında biz oraya hastane yapacaktık. Sayın Başbakanımız stadyumdan yana tavır koydu. Ben hastane konusunda çok direndim ancak Başbakanımız, ‘Tamamdır, oraya stadyum yapacağız, size hastane için yer buluruz’ dedi”. Akdağ, Türk Telekom Arena’ya yakın bir noktada hastaneyi yapacaklarını belirterek, kompleksin çok büyük olacağını ifade etti.

Protestocuların tespit edilip stada alınmamasını doğru bulmuyoruz

Galatasaray taraftarına kızgın olmadığını belirten Faruk Nafiz Özak, “O protestoların kaynağında Adnan Polat’a oluşan tepkiler vardı. O nedenle Galatasaray taraftarına kızgın değiliz. Türk Telekom Arena’nın açılışını düğün günü gibi hayal etmiştik. O gölgelendiği için üzüldüm” diye konuştu.

Bakan Özak, Türk Telekom Arena’da protestoya katılanların tespit edilmeye çalışılıp sonra stada alınmamamak istenmesini de doğru bulmadıklarını söyledi. Özak, “Bu bize de zarar veriyor. Polat bizi de zor durumda bırakıyor. Bırak kimi tespit ediyorsun” açıklaması yaptı. Başbakan Erdoğan’ın yaşanan o tatsız geceyi unuttuğunu, gündeminin çok dolu olduğunu ifade eden Özak, “Daha fazla uzatmanın da anlamı yok. Sayın Başbakan Galatasaray taraftarına, camiaya kızgın olmadığını zaten söyledi” dedi.

Avrupa’da kupa alırsa Beşiktaş’ı tutabilirim

SAĞLIK Bakanı Recep Akdağ, Galatasaray’a duyduğu sempatinin UEFA kupasından kaynaklandığını belirtti. Akdağ, “Eğer Beşiktaş da ülkemize Avrupa’dan kupa kazandırırsa, onları tutabilirim” dedi.

Biz ev sahibiyiz, kullanım hakkı Galatasaray’ın

FARUK Nafiz Özak, spordan sorumlu Devlet Bakanlığı’nın Türk Telekom Arena’nın “ev sahibi” olduğunu söyledi. Özak, “Diğer birçok statta olduğu gibi kulüpler kiracı konumunda. Galatasaray, üst kullanım hakkına sahip bir kiracı” dedi ve vazgeçmenin söz konusu olmadığını sözlerine ekledi.

Yazının devamı...

Siemens: İstanbul Boğazı 5 bin MW elektrik üretebilir

Siemens Türkiye Genel Müdürü Hüseyin Gelis; ölçüm yaptıklarını, İstanbul Boğazı’ndaki nehri 5 bin MW’lık elektrik gücüne dönüştürebileceklerini söyledi. Hüseyin Gelis, deniz altına yapılacak bu yatırımın toplam maliyetinin 4 milyar euro civarında çıkacağına da dikkat çekti.

Bilgi Üniversitesi kurucusu ve eğitim uzmanı Latif Mutlu, İÜ Fen Fakültesi’nde düzenlenen ‘Türk Fizik Derneği 27. Uluslararası Fizik Kongresi’nin ‘Uygulamalı Fizik’ dalındaki panelinde ‘Termodinamiğin Yükselişi ve Yıkılışı’ başlıklı bir sunum gerçekleştirirken boğazlardaki güçlü akıntıya dikkat çekmiş ve bu akıntıdan elektrik elde edilebileceğini söylemişti.

Mutlu, “Çanakkale, Marmara ve Cebelitarık Boğazı’nda yoğunluğu fazla olduğu için, yer çekiminin de etkisiyle, tuzlu sular daha az tuzlu olan suyun altından akıyor. Bu akıntıdan 200 milyon metreküplük bir enerji ortaya çıkıyor ve kullanılmıyor. Bu enerji elektrik üretiminde kullanılabilir. Fransa’da gel-git olayında da aynı şekilde denizlerin yükselip alçalması esnasında ortaya çıkan enerjiyi türbinleri doldurmak için kullanıp elektrik üretiliyor. Yer çekim enerjisi masrafsız, çevreyi kirletmeyen ve tükenmeyecek ve dolayısıyla uluslar arasında çatışma çıkarmayacak bir enerji. İstanbul boğazı dünyanın en büyük denizaltı nehrini içinde barındırıyor. Burada büyük bir potansiyel var” demişti.

Siemens Türkiye Genel Müdürü Hüseyin Gelis, ölçüm yaptıklarını ve İstanbul Boğazı’nın altına çok rahatlıkla 5 bin MW gücünde elektrik üretecek bir santral kurulabileceğini söyledi. 5 bin MW’nin ne anlama geldiğini daha iyi anlayabilmek için bir kaç örnek vermek sanırım iyi olur. Türkiye’nin enerjide kurulu gücü daha 3 yıl öncesine kadar 40 bin MW civarındaydı. Yani İstanbul Boğazı’nda Türkiye’nin kurulu gücünün yüzde 12.5’ini tek başına üretebilecek bir potansiyel var.

Bir başka örnek ise tepki çeken nükleerden. Ruslar’ın Akkuyu’da yapacağı nükleer santral toplamda 4 bin 800 MW güç üretecek. Yani Boğaz’da boşa akan su değerlendirilse nükleer’e gerek bile kalmayacak. Üstelik Enerji Bakanı’nın bu duruma itirazı da olamaz. Zira Enerji Bakanı neden önce yerli kaynaklar kullanılmıyor? sorusuna hep “Rüzgar esmeyebilir, yağmur yağmayabilir. Nükleere ihtiyacımız var” diye cevap veriyor. Boğaz’ın suyu binlerce yıldır akıyor. Yani esmeme, yağmama gibi bir riski de yok.

Maliyeti yüksek mi?

Peki Boğaz’ın altına böyle bir santral kurmak maliyetli mi? Siemens Genel Müdürü Gelis, bu santralin maliyetinin bir rüzgar yatırımından daha fazla olmayacağını söyledi. Gelis, “Son rakamlara göre rüzgarda 1 MW’lık elektrik üretimi için kurulacak türbinin maliyeti 800 bin euro’lar seviyesinde. Boğaz’ın altına da 5 bin MW’lık santrali 4 milyar euroluk bir yatırımla, yani rüzgarla eşdeğer bir maliyete kurabiliriz. Siemens olarak bunu yapabiliriz” dedi.

Gelis’le bir akşam yemeğinde buluştuk ve Siemens ile ilgili rakamları da konuştuk.

2010’da Siemens’in iş girişinin (birkaç yıla yayılan işler nedeniyle ciro kullanılamıyor) yüzde 19 artarak 1.1 milyar euroya ulaştığını grubun sağlık, aydınlatma gibi diğer birimleriyle birlikte konsolide iş girişinin yüzde 18 artışla 2.6 milyar euroya yükseldiğini söyledi. Konsolide cironun yüzde 70’inin ihraç edildiğini anlatan Gelis, 81 milyar euroluk dünya rakamı içinde Türkiye’nin 2.6 milyar euro ile 18’inci sırada olduğunu dile getirdi.
Dünyanın önemli büyük grupları gibi Siemens’in de çevreci yatırımlarla tasarruflarını artırdığına işaret eden Gelis, “Türkiye’de 3 yılda 1.7 milyar kilovatsaat elektrik, 700 bin metreküp gaz, 20 bin metreküp tasarruf yaptık” dedi. Yatırımların 2011’de devam edeceğini, İstanbul Kartal’daki değerli arazideki fabrikanın Gebze’ye taşınacağını 2014’te bu taşınmanın tamamlanacağını dile getirdi.

Beyaz yakalıların ofisi olmayacağını, dışarıdan çalışacağını da anlatan Gelis, “Ankara’da bunu yaptık. Önce zor oldu ancak şimdi herkes memnun” diye konuştu. İstanbul’da işe gelmek için insanların 2 saatlerini yolda harcadığına dikkat çeken Gelis, bu sayede bina masraflarından yüzde 30 tasarruf edebileceklerini hesapladıklarını belirtti.

Siemens’in rüşvet davası sorularına ise Gelis, “Ben de ne zaman sıra gelecek diyordum” diyerek başladı yanıt vermeye. Aslında toplamda söylediği fazlaca bir şey de olmadı. Aynen aktaralım: “Araştırmalar devam ediyor, gizleyeceğimiz bir şey yok. Elimizden gelen ne varsa ne isteniyorsa vermeye hazırız.”

Nükleer santrale ortak olabiliriz

SIemens, Akkuyu’daki 4 bin 800 MW’lık nükleer santrali yapacak olan Rus şirketle ortaklık görüşmeleri yapıyor. Hüseyin Gelis, ortaklıkla ilgili görüşmelerin sürdüğünü söyledi. “Eğer görüşmelerden ortaklık çıkarsa Siemens, Akkuyu’daki santralin yapımında olacak mı” sorusuna Gelis, “Elbette. O zaman buhar türbinlerini biz vereceğiz” cevabını verdi.

Yazının devamı...

Koç, Saray, Banvit ‘önemli değil’ de köylü kızınca ne olacak?

İthal et Türkiye’de hayvancılığı sekteye uğratmaya başladı. Koç, Banvit ve Saray gibi sektörün büyük oyuncuları hayvan alımını durdurdu. Tarım Bakanı “Oyuncuların sektörü terketmesi önemli değil, önemli olan vatandaşın ucuz et yemesidir” diyor. Büyük çiftlik sahipleri blöf mü yapıyor, yoksa maliyetleri gerçekten ithal etle başedemeyecek kadar yüksek mi? Maliyet analizine birlikte bakalım, kim haklı kim haksız anlayalım...

Cuma günü bir gazetede çıkan “Tesislerini kapatan firmalar daha önce yüzde 50 kârla çalışıyorlardı. Şimdi yüzde 20’ye düşen kârlara karşı ayaklandılar. Yüzde 20’lik kârı beğenmiyorlar” haberinde amaç hükümet politikalarına destek değilse, en masum ifadesiyle cahillik kokuyordu.

Besi çiftliklerinin önceleri yüzde 50, şimdilerde ise yüzde 20 kârla çalışabildiklerini” maliyet analizi yaparak ortaya koyan grafik haber daha temelinden yanlışlıkla başlıyordu.

İlk düğme yanlış iliklenirse sonrası da yanlış gider. Dolayısıyla sonuçta ortaya çıkan tüm hesap kitap da yanlış çıkıyordu.

Türk hayvancılığının enteresan gelişmelere gebe olduğu kesin. Bilgi kirliliği de oluşmaya başladı. Şimdi objektif kalarak, okuyucuyu salak yerine koymadan, kim doğru söylüyor, kim feryadında haklı, bu işin sonu nereye gider” gibi soruların cevabını vermeye çalışalım.



1- Hayvan pazarında besilik dana kaç liraya satılıyor?

Herşeyden önce hayvan pazarlarında iki tip hayvan satılıyor. Biri besilik, diğeri de kesimlik. Kesimlik hayvanın ilave yem masrafı olmayacağından fiyatı daha düşük. Satışta canlı hayvan kilogram ağırlığı 7.5 TL civarında. Ancak 200 kilogram gelen bu canlı hayvandan yüzde 46 karkas et çıkacağını unutmamak lazım. Yani 1.500 TL verilerek alınan 200 kilogram gelen kesimlik hayvandan en fazla 92 kilogram et çıkar ki, yine hesapladığınızda karkas et olarak kilogram fiyatı 16 TL’nin üzerine geliyor. Besi çiftliklerinin ilgilendiği ve kavganın da temelini oluşturan hayvan ise besi hayvanı. Gidin, Kars hayvan pazarında bugün besilik bir dananın canlı kilogram fiyatı ne kadar, sorun. 7-8 aylık, aşağı yukarı 250 kilogram gelen besilik danaları kilogramı 12 TL’den daha aşağı fiyata almak mümkün değil. Yani çiftliğe gelecek bir danayı köylü 3 bin TL’ye satıyor.

2- 250 kilogramla çiftliğe gelen dana ne yer ne içer?

Besi çiftliği 3 bin TL. verdi, 7-8 aylık danayı çiftliğe getirdi. Hadi ona bir isim de verelim ve Sarıkız diyelim. Sarıkız 300 günlük bir çiftlik hayatı yaşar ve bu sürede ağırlığı ortalama 550 kilograma çıkar.

Çıkar çıkmasına da, bu ağırlığa ulaşmak için Sarıkız günde en az 5 liralık yem tüketir. Yem fiyatlarındaki gelişime de ayrı bir kutu açtım) Yani 300 gün sonunda çiftliğe maliyeti 1.500 TL daha artar. 3 bin liraya pazardan alındı, çiftlikte 1500 liralık yem yedi, Sarıkız’ın maliyeti oldu 4 bin 500 TL.

3- Bu iş tam Yıldırım Demirören’e göre sayılır

550 kilograma çıkan Sarıkız kesime gittiğinde 300 kilogram civarında karkas et verir. 4 bin 500 TL’Lik Sarıkız’ı satın alma ve yetiştirme bedelini 300 kilogramlık karkas ete bölünce 15 liralık bir maliyet çıkıyor ortaya. Demek ki, Cuma günkü grafik analizde ortaya konan 12.3 liralık maliyet hesabı yanlış. Bu hesap üzerinden yapılan “Yüzde 20 kârı beğenmiyorlar” tespiti de havada kalıyor.

Şimdi 15 liraya kesimlik hayvanı maleden besi çiftliğine, “Neden bu işi bırakıyorsun, sıfır kâr marjıyla 15 TL’ye sat işte” demenin alemi var mı?

Bu hesaba göre, ticareti yapsa yapsa bizim Beşiktaş Başkanı Yıldırım Demirören yapabilir. Zira kendisi bir futbolcuyu 8 milyon euro’ya maledip, sonrasında bedelsiz takasta kullanmayı işadamlığı, basiretli yöneticilik sayan bir kişidir. Ancak ne yazık ki Demirören’in besi çiftliği yok.

O Beşiktaş’ı çiftlik gibi kullanarak günlerini geçiriyor. (Bu arada 8’e maledip 8’e satabilse yine içimiz yanmayacak ya neyse...)

4- Devler çekilince 12 TL’Lik fiyat gerileyecek

Analizi yaptık. Bir de sonucuna bakalım. Her biri 20 binin üzerinde büyükbaş hayvan besleyen çiftlikler hayvan pazarlarından alımı durdurunca ne olacak? Köylü hayvan pazarına getirdiği danasını satacak kimse bulamayacak.

Sonuçta burası borsa. Arz talebin önüne geçerse ne olacağı belli. 12 kilogramlık canlı hayvan satış fiyatı ister istemez düşecek. Düşecek de, köylü bu düşüşten hiç hoşlanmayacak. Bağırmaya başlayacak. Kendisine sıfır faizli kredi veren banka da tedirgin olacak. Genel seçimler öncesi bu durum haliyle hükümetin de isteyeceği bir durum değil.

Çok uzun süre et ithalatına karşı çıkan, hatta hatırlıyorum ilk kez VATAN gazetesinde ‘İthal ete izin çıkıyor’ başlığı attığımızda bizi yalanlayan, kesinlikle bunun doğru olmadığını söyleyen Tarım Bakanı Mehdi Eker şimdi, “Bizim temel önceliğimiz vatandaşa ucuz et yedirmek. Besi çiftliklerinin kârına zararına bakması normal. Pazardan çekilmeleri önemli değil” diyor.

Eğer öncelik vatandaş olsaydı, aynı hassasiyet benzinde de gösterilirdi. Yani öncelik aslında vatandaş değil. Bu işin sonunda canlı hayvan fiyatı düştükten sonra binlerce hayvan yetiştiricisinin bağırışı çağırışı önemli olacak. Bakalım Tarım Bakanı, alımlar durunca, canlı et fiyatı düşünce ve köylü pazarda hayvanını satamayınca da, “Önemli değil, ithalata devam” diyebilecek cesareti gösterebilecek mi?

Mısırın fiyatı % 35, arpanın ise % 40 arttı

Üreticiler et fiyatının artmasının temel sebeplerini şöyle sıralıyor:

1. Domuz gribinden sonra Ortadoğu ülkeleri et ithalatını kesti. Doğu sınırlarından hep Türkiye’ye canlı hayvan girerken, olay tersine döndü. Domuz gribi döneminde 70-80 bin hayvan ters göçle Türkiye’den Ortadoğu’ya gitti.

2. Et tüketimi catering firmaları ile arttı, kişi başı 10 kilogramı geçti. Sektör yetkilileri, “Bugün artık köydeki yas evinin yemek işi bile catering firmasına veriliyor. 7-8 kişi çalıştıran işletme bile catering firması ile anlaşıyor. Onlar da her öğün mutlaka beyaz ya da kırmızı etli bir menü sunuyorlar” diyor.

3. Turizmin canlanması, artan turist sayısı da talebi tetikliyor. 7 günlük konaklama hesabına göre turistler Türkiye nüfusunda yüzde 10’luk ilave artış yaratıyor. Üstelik turistik tesislerde normalin üzerinde et tüketiliyor.

4. Hayvancılığın temel girdileri anormal fiyat artışları gördü. Temmuz 2010’da 0.36 kuruş olan arpa 0.50 kuruşa yükseldi. Ekim 2010’da 0.40 kuruş olan mısır 0.54 kuruş oldu. Saman 10 kuruştan 30 kuruşa, yonca ise 28 kuruştan 50 kuruşa çıktı.

Doğru modelden vazgeçildi

Sektör temsilcileri stratejisi doğru belirlenen sperm teşvikinin bazı suistimaller yüzünden durdurulduğunu, bunun da hayvan gelişimini engellediğine dikkat çekti. Yapılan uygulamaya göre, etçil ırkların gelişimi için hayvan yetiştiricisine sperm veriliyordu. Ancak bu spermlerle dölleme yapan veterinerler, ne yazık ki dölleme yaptıkları hayvan sayısını fazla beyan ederek sistemi suistimal etti. Bu yöntemle ‘Simental’ adlı ırkın oldukça iyi bir gelişim gösterdiğini belirten uzmanlar, “Zaaflar giderilip yönteme geri dönülmeli” diyor.

Hayvancılığın terör yüzünden bittiği büyük şehir efsanesi

Son yıllarda söylenen tek bir şey var. Terör yüzünden Doğu’da hayvancılık öldü. İstatistikler öyle demiyor.

Diyarbakır’daki hayvan nüfusunun gerileme oranı ile Kayseri, Afyon, Balıkesir, Eskişehir gibi illerdeki hayvan nüfusunun gerileme oranı aynı. Demek ki problem yanlış yerde aranıyor.

Ancak şu bir gerçek ki, meralar yok oluyor. Meraların yok olmasının sebebi terör değil, maalesef bilinçsiz kullanım.

Meraların çiçeklenme, gelişme dönemlerinde bile hayvanlar meralara sokuluyor, aylarca kalıyorlar. Dekar başına bulunması gereken hayvan sayısına dikkat edilmiyor. Meralar yoruluyor ve gelecek yıllarda verimi azalıyor.

Kars-Ardahan gibi bölgelerde meralar ne yazık ki bilinçsiz kullanımın acısını yaşıyor.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.