‘20 santimin altını tutma yemem’ diyenler haklı mı?
.
Denizlerde avlanma yasağı, getirilen yeni kuralların gölgesinde 31 Ağustos gecesi bitti.
Önceki gece, dualar eşliğinde ‘Rastgele’ temennileri ile balıkçılar denize uğurlandı.
Yeni kuralların ne olduğunu tüm okurlar bilmiyor olabilir.
Bu sezondan itibaren 20 santimin altındaki balığın avlanması yasak. Yanlış anlaşılmasın, boyu 20 santimin üzerine asla çıkmayan hamsi, istavrit, sardalye gibi balıkları içermiyor bu yasak. Büyüyünce lüfer olacak çinekop ve sarıkanatı tarif ediyor. İstavritin küçüğü kraçe de yasak kapsamında.
Peki bu yasak denizlerimizdeki balık neslinin tükenmesini önleyebilecek mi?
20 santimin altında kalan çinekop ve sarıkanat avlanmayınca acaba seneye iddia edildiği gibi bol lüfer yiyebilecek miyiz?
Balığı sadece rakı sofrasından tanıyanlara göre yiyeceğiz. O yüzden 20 santimin altındaki balığın avlanmasına getirilen yasak çok doğru. Balıkçıları denize uğurladıktan sonra dün gazeteye bu konuyu mutlaka yazmam gerekiyor, zira konu çok yanlış bir platformda, yanlış bilgilerle tartışılıyor duygusu ile geldim.
Gazetelere göz atarken Milliyet gazetesinde önce Mehmet Tezkan’ın ardından Güngör Uras’ın yazılarını birer sayfa ara ile gördüm. Tezkan 20 santimin altındaki balık için “Tutma satma, alma, yeme” önerisinde bulunurken, Güngör Uras ağabeyim ise keşke avlanma yasağı 1 Eylül’de değil 1 Ekim’de bitse o zaman palamutlar kendine gelecek 300 gramlık çingene palamutu yerine 900 gramlık gerçek palamut yiyebileceğimizi vurguluyordu.
Eyvah dedim içimden. Yazacaklarım şimdi onlara cevap gibi anlaşılacak, polemiğe girdiğim düşünülecek...
Zaten Tezkan ile konu Beşiktaş olunca fikirlerimiz asla örtüşmüyordu. ‘Beşiktaş’ta yeri yok, kalibresi düşük’ dediğimiz oyuncular üzerinde bir türlü hemfikir olamıyor her maç birbirimize giriyorduk.
Anlaşılan o ki balık konusunda da tartışacağız...
Her çinekop lüfer olur mu?
Zannediliyor ki her çinekop lüfere dönüşür. O yüzden de ‘bırakalım avlanmasınlar, büyüsünler lüfer olsunlar öyle yiyelim’ deniyor. İlk bakışta kulağa mantıklı geliyor. Ancak balığı balıkçılığı bilenler için bu kesinlikle doğru bilgi değil.
Çinekopun iki türü vardır. Bizim balıkçıların sırtıkara diye tarif ettiği ve denizlerimizde daha çok görülen çinekop türü 16-17 santimden daha fazla büyümez. Üstelik çinekop da havyar bırakma özelliğine sahiptir. 1 yaşına gelmemiş çinekop bile havyarının yüzde 25’ini denize atar.
15 santimi doldurmuş çinekop ise bütün havyarını bırakır.
Yani çinekop avlanınca, bu balık türünün neslinin tükeneceği savı kesinlikle doğru değildir. Üstelik lüfere dönüşen balığın havyar bırakma yani üreme kabiliyeti düşer. Büyük balığın barındırdığı cıva oranının yükseldiği, sağlığa daha zararlı hale dönüştüğü gerçeğini de unutmayalım. Denizlerimiz kirli. Denizde uzun süre kalan balık daha çok cıvaya maruz kalıyor.
Lüfere dönüştü kim yiyecek?
Sırtıkara diye bilinenin dışındaki çinekop türü büyür gelişir önce sarıkanat sonra lüfer olur. Olur da o balık bizim denizlerimizde durur mu?
Balıklar da tıpkı kuşlar gibi göçer. Boğaz’da lüfer, palamut akını olur bazen. O balık aslında akıp giden yani göç eden balıktır. Önce Marmara’ya ardından Ege’ye çıkar, İspanya’ya kadar gider. Lüfere dönen balığın çok az bir kısmı bizim denizlerimizde kalır. Kalanı da deniz suyu soğuduğunda kırılır yani ölür. Sonuç itibarıyla demem o ki çinekop avlanmayıp lüfere dönüşse bile bunu göç ederken yakalayamadığımız takdirde onu Yunan balıkçı, İspanyol balıkçı avlar. Yani yasağın bize değil aslında onlara faydası olacak.
Yasak martılara yarayacak
Şimdi bir de işin teknik kısmına bakalım. Boy kısıtı geldi diye balıkçılar tüm ağ takımlarını değiştirmeyecek. Bu ağ takımları öyle ucuz şeyler değil. Ağı ayrı para, kurşunu mantarı ayrı para. Şimdi balıkçı denize açılacak. Radarında balığı görecek. Ancak o radarlar balığın boyunu, santimine kadar gösterecek donanıma da sahip değil. Balığı çevirecek.
Balık torbaya kitale girdi miydi ölür. Balık tekneye alınacak. Ceza yemek istemeyen balıkçı santim kuralına uymayan balığı ayıklayacak, uymayanı ister istemez denize dökecek. (Bir kasa bile kural dışı balık bulunsa cezası 7 bin TL) Denize geri bırakılan balık yaşayacak mı? Kesinlikle yaşamayacak ve denizin üstünde öyle kalacak. Yani bu yasaktan Yunan, İspanyol balıkçının yanısıra bir de martılar kârlı çıkacak.
Başka kimler kârlı çıkacak?
Ceza yerim korkusu ile tuttuğu balığın büyük bölümünü ölmüş şekilde denize geri bırakan balıkçı Hal’e daha az balık getirecek. Mezatta fiyatlar yükselecek. Çiftlikte üretilen çupranın levreğin fiyatı zaten arttı, daha da artacak.
(Düşünmeden edemiyorum. Acaba bu yasakta balık çiftliklerinin etkili lobisinin payı olabilir mi. Bir ayrıntı daha. Yaklaşık 2 ay önce Ankara’da Greenpeace başta olmak üzere çevre örgütleri, üniversitelerin su ürünleri bölüm uzmanları, balıkçılar ve Tarım Köyişleri Bakanlığı yetkilileri biraraya gelip toplantı yapmıştı. Boy sınırı konusunda 19 santim olsun, bunun yüzde 20 altına kadar da opsiyon tanınsın kararında mutabakat sağlanmıştı. Ancak nedense toplantı sonrası karar 20 santim ve yüzde 5 opsiyon şeklinde çıktı. Balıkçılar şimdi çok kızgın ve oyuna geldiklerini düşünüyorlar. Mağdur edildikleri için dava açmaya hazırlanıyorlar)
Yasaksa herkese yasak olsun, çifte standart uygulanmasın
Şimdi gelelim meselenin bir başka boyutuna. Avlanma yasağı Nisan ortasında başlıyor, Ağustos sonuna kadar da sürüyor. İyi güzel de bu yasak niye sadece sektörün bir bölümüne, büyük gırgır teknelere uygulanıyor.
Deniz kenarlarında elinde oltası ile avlanan onbinlerce amatörü bir kenara bırakın. (ki onlar da küçücük balıkları tutup aslında katliama ortak oluyorlar) Oltacılar, valiciler uzatmacılar, yasak döneminde tekneleri ile çıkıp kasa kasa balık avlıyorlar.
İzmit Körfezi’nde 6 tane gırgır tekne var. Bunlara 15 Nisan-31 Ağustos tarihleri arasında avlanmak yasak. Darıca Yelkenkaya mevkiinden itibaren Körfez’de yasak döneminde bile avlanan küçük tekne sayısı ne kadar biliyor musunuz?
900’e yakın.
Bu teknelerin en küçüğü bile her gün mezata en az 5 kasa balık getirir.
Yasak kapsamındaki gırgır teknelerinin ise her biri, 1 Eylül ile 15 Nisan tarihleri arasında sezonda ortalama 50-60 bin kasa balık avlarlar.
Hesabı sadece İzmit Körfezi için yapıyorum.
Yasaktan etkilenmeyen yaz aylarında da denize açılan 900 tekne var dedik. Her biri günde 5 kasa balık yakalasa, (Ki fazlası vardır azı yoktur) 135 günde yakalanan balık miktarı 600 bin kasayı geçer. (Üstelik küçük teknelerin tuttuğu balık kayıt dışıdır. Vergisi de ödenmez.)
Yasaklı gırgır teknelerinin her biri sezonda 60 bin kasa balık tutsa dahi 360 bin kasa yapar ki küçük teknelerin, yasak dönemde tuttuğu balık miktarına yetişemezler.
Yani anlayacağınız avlanma yasağı da aslında göstermeliktir. Balık neslini korumaktan uzaktır. Çifte standart uygulanmakta, adeta göz boyanmaktadır.
Eğer yasak uygulanacaksa yaz aylarında denizde avlanan tek bir kayık bile olmamalıdır.
Amatörler üzülecek hatta kızacak belki ama Boğaz kıyılarında, Köprü üstünde balık tutanlara bile izin verilmemelidir.