Üç tat üç mutluluk kaynağı
Lezzetin sadece damakla ilgili olduğunu herhalde düşünmüyoruz.
Lezzetin, koku, doku olduğu kadar tinsel bir kavram olduğunu bir kez daha hatırlatayım. Lafın kısası bizi mutlu ya da mutsuz eden tatlar vardır. Bunu derken anne evinin yemeklerinden söz etmiyorum. Bunlar zaten tartışılmaz mutluluk lezzetleridir ve ölünceye kadar da bunlara özlem duyarız... (Babam bizi bırakıncaya kadar annesinin yaptığı esmer, ekşili çorbayı hep yemek istedi... O zamanlar bunun nar ekşisinden kaynaklandığını bilememiştim.) Benim demek istediklerim, önceden tatmış olalım ya da olmayalım damağımızda patlamalar yaratan beynimizde şimşekler çaktırtan, özetle ağzımızı şapırtatacak kadar lezzetli olan tatlar. Ve işte...
Ne zamandır damak hafızamda kalmış tatta bir taramayı gittiğim balık lokantalarında bulmak istemekteydim. Dostum Ruti Levi’nin tarifine göre enfes bir lezzetde yapmayı öğrendim ama balık lokantalırının aranan bu çeşiti sessiz sedasız mezelerin arasından nedense çekiliverdiydi. Arnavutköy’deki Kuyu Lokantası’nda karşıma çıkan tarama bir gramcık tuz fazlasıyla tam damağıma göreydi. Olması gerektiği gibi öğütücü ile değil el mekseri ila yapıldığından mini yumurtalar çiğnerken hissediliyor. Sevinç ve iştah sonsuz!!! Taramayı yerken sanki yıllar hiç geçmemiş gibi geldi. Lezzette sürekli değişim iyi hoş ama eski lezzetleri, hele özel olup kendine sofralarımızda özel bir alan açmış olanları terk etmemeliyiz. Ne demişler giden geleni aratır. (Oldu mu bilmem...) Tarama için sazan balığı yumurtası İstiklal Caddesi, Balık Pazarı’ndan alınabilir.
Erzincan'ın mis kokulu tandır ekmeği
Ne manavımı, ne de kasabımı kolay kolay değiştirmem. Nitekim uzun süredir etlerimi aldığım Reşitpaşa’daki Sarıyer Kasabı beni hiç mutsuz etmedi. Üstelik git gide kendini daha da geliştirdi. Köfte yapıyor, italyan usulüne göre osobucco tipi et (dana inciğinden halka halka kesilir) hazırlıyor. Sucuğu da on numara. Safi etten ve katkısız matkısız bir butik ürün. Bağlama da çalan üstat kasap Hasan beni en son tezgahına koyduğu ekmeklerle şaşırttı. Hani derler ya “ufacık tefecik içi dolu fıçıcık”. Ekmek minik ama ye ye bitmiyor. Tam buğdaydan yapıldığı gibi katkı maddesiz olduğu için sağlıklı ve doyurucu. Diğer ekmek çeşidi ise benim için sonsuz mutluluk oldu. Tam da kebapçılarda verilen, bembeyaz haliyle pişmemiş gibi duran “lavaş” yerine iyi bir alternatif olması gerektiğini düşünürken... Jelatin bir paketin (naylon değil) içindeki Erzin-can’ın tandır ekmeği mükemmel. Gluten miktarı yüksek iyi buğdaydan yapılmış, tandır ateşinin esmerliğini almış mis kokulu bir ince ekmek. Katkı maddeli, üfürük misali daha ağızda adeta yok olan yapay beyaz ekmekten çok daha sağlıklı ve tabii lezzetli. Umarım başka yerlerde de satılıyordur ve kebabçılar pişmemiş gibi duran ve bir hayli de kalın olan lavaş yerine bunu koyarlar... Bu vesile ile memleketimize has ürünlere de bir yol daha açılmış olur. Ben son iki mutluluğu birleştirdim bile. Tandır ekmeği ile tarama... Harika.
Pişmaniye gibi çikolata
Son mutluluk tadım ülke dışından... Muhtemelen birçok kişiden daha az çikolata bağımlısıyım. Olmasa da olurcasına... Berlin’de tesadüfen bulduğum tuhaf bir çikolata fikrimi değiştirmedi ama bu ürünün bağımlısı yaptı. Son olarak oğlum getirmiş. Sanki çikolata değil çikolatadan yapılmış pişmaniye. Ağızda dağılıyor tel tel. Ne biçim bir teknik bulmuşlar ki çikolatayı böylesine umulmadık bir hale sokmuşlar inanamadım. Mucidi Erich Hamam. Adres: Brundenburgische Strasse 17, Berlin.