Şampiy10
Magazin
Gündem

Şarap sadece bağda değil kültürle de harmanlanır

Davet edilen yabancı şarap uzmanları Türk şaraplarını tattılar

ABONE OL
Vatan Haber

Geçtiğimiz günlerde Türkiye’ye davet edilen yabancı şarap uzmanları Türk şaraplarını tattılar. Lezzetlerini değerlendirdiler. Bu girişim kuşkusuz Türk şarapçılığını ve şaraplarını uluslararası bir varlık olmaya taşımak için yapıldı... Günümüzde ancak her kim şarap üretiyorsa yalnız şarap kalitesi değil kendi şarabına dikkat çekecek şeyler yapmak zorunda. Kimileri bu konuda çok şanslı. Mesela biz...

Türk şarap üreticisi de samimiyetle çabalıyor ve iyi şeler yapıyor ama bu yeterli midir? Kapadokya’da Turasan, Ankara merkezli Kavaklıdere, Denizli ve Akhisar’daki Pendore bağları ve diğerleri... Bozcaada’da Corvus, Torbalı’da İdol tek bağ şarapçılığı Batılı şarap üretimi mentalitesini yakaladı. Şaraplar da bana sorarsanız özellikle özgün üzümleri ile ve Anadolu gibi eşsiz bir coğrafyada yapılanları ile özel. Keşiflerim arasında olan Sevilen’in R etiketli roze şarabı bir ilke imza atmıştı. Yabancı uzmanlar nitekim Kavaklıdere’nin rozesini listelerine almışlar. Turasan’ın uzmanların listelerine giren Seneler serisi şarabın tartışmasız ilk merkezi olan Orta Anadolu’ya dikkat çekmesi bakımından bir kilometre taşıdır. Yine kendi tercihlerim arasında olup uzmanların listelerine de girmiş olan Kavaklıdere’nin 2008 Şiraz’ı ve muhtemelen çok üstün bir şarap olacak olan 2009 Kalecikarası...

Ancak uzmanlar daha öğreneceğiniz çok şey var demiş. Teknik olarak ne yapılabilir bilemem ama bana göre şarap tüm kültürü ile bir bütün olarak ele alınırsa yaratılan sinerji çok daha etkin olur.

Yeni dünyada şarapçılığa adım atıp şarap evreninde kendine bir pay çıkartan ülkeler arasında imkan ve geniş toprağı ile şanslı olan Amerikan şarapçılığından bir örnek verilebilir. Amerika’nın saygın yemek ve şarap dergisi Food and Wine’da okuduğum bir yazıda şarapta kültürün ne denli önemli bir prestij konusu olabileceğini kanıtladı. Yazıda İtalya’nın Umbria bölgesindeki şarap üreticisi, babası Giorgio Lungarotti’nin ölümünden sonra işin başına geçen Chiara, Amerikan şarapçılığının ikonu Robert Mondavi’nin Napa’daki bağları için Lungarotti bağının eski kapısını istediğini ama buna babasının red cevabı verdiğini söylüyordu... Mondavi Amerikan şarabına damga vuran kişi ama kültür deyince eksik kaldığını hissetmiş olmalı ki böyle bir talepte bulunmuş.

Bağlarının KAPILARINI restoran OLARAK açtı

Mondavi bağlarında bu eksiklik nitekim aşikar... Orada her şey yepyeni. Ancak bu eksiğini Mondavi farklı şeylerle telafi etmişti. Bağdaki modern binada Mondavi şarapları eşliğinde yemek yenilebilecek bir restoran vardı örneğin. Dileyen burada Mondavi şaraplarını yemeklerle eşleştirerek yeni bir kültüre ilk adımlarını atabileceklerdi. Ayrıca böylelikle bağını çok daha fazla kişi ziyaret ediyordu.

Lungaratti ise bölgesindeki küçük kasaba Torgiano’da 280 hektarlık bir bağda yapılırmış. Bağların kenarındaki 17’nci yüzyıl malikanesinden beş yıldızlı bir otele dönüştürdüğü Le Tre Vaselle ise Giorgio Lungarotti’nin hayatta iken şarapçılığına ek olarak sunduğu şık bir hizmet. Otelin şık restoranı ise gastronomik iddiası olan bir yer. Bu yetmemiş otelin hemen karşısındaki bir diğer 17’inci yüzyıl malikanesini Lungarotti Şarap Müzesi haline getirmiş. Bu müze dünyadaki en kapsamlı şarap müzelerinden biri olarak kabul ediliyor. Şarabın tarihini anlatmak için müzede duvarlarda asılı haritalar var.

Şarabın doğduğu topraklarda yaşamak

Şarabın, Orta Anadolu’dan başlayan yolculuğunu yarımadanın Batı’sından Kiklat Adaları ve oradan da İtalya’ya atlaması bu haritalarda görülüyor. Bu müzede böyle bir tablo ile karşılaşmam beni hem şaşırtmış hem de gururlandırmıştı. Şarabın doğduğu topraklar üzerinde yaşama ayrıcalığım olduğu hissetmek güzel bir duygu... Bu şekilde düşünüp bu şekilde davranmalı, ülkemizdeki üreticiler. Bunun dışında yine beni gururlandıran bir başka olay İspanya’da büyük çapta şarapçılığın yapıldığı Penedes bölgesindeki Torres şaraplarının yapıldığı bağdaki açık şaraplık üzüm müzesinde özgün ve primitif çeşitler arasında karşıma Sultanina (Sultaniye), Narince ve Kalecikkarası üzümlerinin çıkmasıdır.

Elimizde şarapçılığın ilk merkezi olma gibi bir tarihsel bir avantaj var. Primif varyetelerden hâlâ şarap yapıyor olmamız gibi bir başka avantajı buna ekleyebiliriz. Müzelerimizde Anadolu’nun şarap kültürüne ait sayısız antik nesne var. Bu malzeme bolluğunda bunu bir araya getiremiyorsak bu bizim becereksizliğimiz. Şarap kalitesi ile uğraşmak yadsınacak bir çaba değil ama avantajları da yabana atamayız! Sonuç olarak uzmanların dediği gibi yemek, turizm ve şarap el ele vermeli. Şarabın Anadolu’dan başlayan yolculuğunu birçok kişi bilmeyebilir. Öğrenmenin ve öğretmenin zamanını geçirmeyelim. Turizm artık sadace deniz değil. Yemeğiyle, içkisiyle, içeceğiyle bir ülkeyi tanımayı daha anlamlı buluyor gezenler. Bağlardan aynı zamanda yemek ortamları da yaratılabilir. Bu yöre halkı için de bir kazanç vesilesi olur. Unutmayalım en lezzetli yemekleri Anadolu kadınları yaparlar. Böyle bir girişimden turizm ve tabii şarapçılarımız kârlı çıkar.

Yazarın Diğer Yazıları

  1. Korfu Adası'nda dalak dolması
  2. Kekik kullanmak ince bir iştir
  3. Yoğurdun kıymetini bilelim
  4. Sardunya Adası'nın gizli lezzet noktaları
  5. Emeğin ve tutkunun adresi: Atılay Restoran
  6. Sarımsağın hakkını yemeyin kendini yiyin
  7. Bayram için farklı bir öneri
  8. Antakya’nın “işte bu” dedirten tatları
  9. Gurme oruçlulara Ramazan turu
  10. Bir Hatay düğünününden geriye kalan leziz tatlar

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.