Napoli lezzetleri yerine Türk sofrası
Geçen hafta Napoli’de pizza yemiştik ama Napoli mutfağı ile özdeşleştirilen baş yemek makarnadır. Bu iki kere iki dört kadar kesin...
Napoli usulü makarna, lezzet olarak Türklerin damak tadına en uygun olanı. Bu kentte domatesin makarna ile özdeşlesmesi ise kaçınılmaz. Zira Napoli’de domates yemeyen domatesi tatmış sayılmaz. (Alternatifi ancak eski tarla domatesleri olabilir ama bunlar şimdi neredeler... Çok Napolitan olan bir lezzet ise mozzerella. Şükürler olsun ki bunu yedim. Ve bu an benim için bir kilometre taşı oldu. Burada mozerella’nın farklı olmasının nedeni gerçek manda sütünden yapılması. Dahası mozerella her yerde manda sütünden yapılıyor olsa da buranın mandaları başka. Zira ataları M.Ö. 600 yıllarında Hindistan’dan getirilmişler. Ne yazık ki azalmakta imişler. Nitekim yediğim mozerella, inek ve manda sütünden karışık olarak üretilmiş.
Italya’da mücver ve domatesli pilav
Özgün Napoli lezzetlerini denemeyi son akşama bırakmıştım ama bir davet bu niyetimi sabote etti. Calabria, Termi’de konserini hayranlıkla izlediğim, güneyin yerel dans müziği tarantellayı canlı ve ateşli Taranta Power altında toplayarak gençlerin sevgilisi olmuş ünlü müzisyen Eugenio Bennato, konserinin ertesi günü bana evinde bir Türk sofrası kurmamı rica edince işler değişti... Lezzetin de müzik kadar evrensel bir iletişim aracı olduğuna inanan biri olarak bunu bir görev kabul ettim. Alışveriş listemde mücver için kabak (mücverin benzerini Calabria’da yedim), pilav için domates ile orta uzunlukta pirinç, yoğurt ve çoban salatası için malzemeler vardı. Niyetim Napoli’de domatesli pilav yaparak onların ve kendi kültürümün füzyonunu yapmaktı. Napoli’nin muhteşem gece manzarasına tanık olduğum evine vardığımızda sanatçı malzemeleri çoktan hazır etmişti. Ama kalem kalınlığında kabaklardan ancak teretorlu kabak olurdu... Ayça’nın (Atikoğlu) işi benimkinden de zordu zira tüm sarımsakları o soydu ve doğradı ve de soğanları... Bol soğanlı çoban salatası muhteşem oldu. Sanatçı’nın eşi sanatçı Pietra Montecorvino bize ikram olarak acı bir sos getirince anladım ki bunlar da bizden. Sofraya mumlar konmuştu ama servisi tencereden yaptım. Zira domatesli pilav nemini yitirdiği an bir şeye benzemez. Ocağın üzerinde bulduğum haşlanmış kuru fasulyeleri, mücver için alınmış yumurtalarını haşlayıp derhal bir piyaza dönüştürdüm. Bu şekilde domatesli pilav baş yapıt ve üç çeşit salata çeşni oldular.
Rakı iyi giderdi ama masada şarap vardı
Masadakiler yemekleri Akdeniz diye özetlediler ve severek yediler. Bu yemeğe bir şişe rakı yakışırdı ama Campania şarabı bu füzyonun bir parçası olarak uygundu. Campania şaraplarından pek söz edilmese de (Bu muhtemelen kentin fakirliğinden ve zengin bölgelerin yaptıkları atılımlardan kaynaklanıyor) antik dönemlerde en ünlü şaraplar buradan çıkarmış. Özellikle de beyaz şarapları ünlü imiş. Bunların arasında gerçek bir ünü olan Falerno beyaz tadabildim. Sek ve volümlü bir saman sarısı renginde bir beyaz. Üzümü özgün bir varyete olan falanghina imiş. Pizza ile bile içerlermiş. “Che Medditerreano si” gibi parçaları CD’lerde Şostakoviç ve Ravel gibi ünlü bestecilerin parçalarının arasında yer alan Eugenio Bennato’yu 1 Ağustos’ta Bodrum’da yine dinleme şansı olacak. Ancak Bodrum Kalesi’ne Navigante gibi tutkulu ya da kıpır kıpır Güneyli melodileri bir araya getirdiği Grande Sud gibi parçalarını söylemeden önce Napoli’nin ünlü makarna çeşiti “al pomodoro” nun tarifini verecek... Dostluk ve Napolilik adına.