Mikelanj’ın kentinde sanat ve lezzet elele
Asıl olan biten İtalya’nın ummadığımız köşelerinde gizli
Bunları keşfetmek ise raslantılara kalıyor. İstanbullu sanatçı Erica Cavalli Beard’in heykel sergisinin açılışına gitmekteki amacım tabii ki bir dostun önemli bir gününü paylaşmak içindi. Meğerse beni Erica’nın muhteşem heykellerinin dışında neler beklemekteymiş... Serginin açılacağı kasaba olan Pietrasanta’ya, Roma’dan Pisa’ya üç saatlik bir tren yolculuğundan sonra yaklışık 20 dakikalık araba yolculuğu ile varılıyor. Burası klasik bir Toskana kasabası değil zira önce deniz kıyısında... Ancak etrafa bir göz attığınızda görülen dört bir tarafı tarihi binalarla çevrilmiş piazzası... Kentin yaslandığı yüksek dağlardaki villaları ile bir aristokratlar yerleşimi olduğu da kuşku götürmüyor. Ama Pietrasanta’nın ünü bunlar değil; sanat ile heykel sanatının buluşturan mermerin çıktığı yer olması. Rönesans heykellerin mermeri olan Carrara buradan çıkıyor. Bu nedenle kuşkusuz tüm heykeltraşları mıknatıs gibi çekmiş. Michael Angelo ile başlayan heykeltraş ve sanatçılar listesine zaman içinde Botero ve Pomodoro da katılmış. Agnelli ise buranın arsitokrat kesiminin ilk sıradaki ismi.. Pietrasanta kısaca ufacık teficik ama içi dolu dolu olan bir fıçıcık.
Etİketler sanatçIlara teslİm edİldİ
Pietrasanta Toskana’daki her yerleşim gibi gastronomiden fazlasıyla payını almış. Ama kent sanat ile gastronomiyi buluşturarak hem bir ilke hem de bir özel girişimi gerçekleştirmiş, sanat ve şarap adına... Toskana da şarabı sadece Chianti’dir. Hangi yemek olursa olsun şarap mutlaka Chianti gelir. Chianti eskiden o ünlü fiasco denilen, yarısına kadar hasır kaplı şişkin gövdeli cam şişelerinde olurdu. Oysa artık bildiğimiz şarap şişelerine dolduruluyor. Bu sene bu şişelerde bir farklılık yaratmak için Pietresanta da yola çıkılmış ve zamanlama olarak da burada her yıl yapılan şarap festivali seçilmiş. Bu yıl ilk kez şarap şişe etiketleri sanatçılara teslim edilmiş. Gerçi benzer bir girişim birkaç yıl once Bordeaux’da Pauillac firması tarafından gerçekleştirilmişti ama Pietrasanta da yapılan farklı. Etiketleri uluslararası sanatçılar yerine Chianti bölgesinde oturan sanatçılar hazırlamış. Erica Beard kendisininki için “Sergim için hazırladığım poster festival komitesinin dikkatini çekmiş. Etiket haline getirmek istediklerini söyleyince ben de bu etkinliğe katılmış oldum” diyor. Serginin konukları, açılışa doğal olarak İstanbullu Beard’in heykellerini izledikleri etiket desenli Chiantilerden içti ve böylece sanat ve lezzet damaklarda farklı bir keyifle buluştu...
NOHUTLU KREP MUTLAKA TADILMALI
Pietrasanta da ancak bir gece yemek yiyebildim. Oysa zenginlerin yeri olan Pietrasanta da nüfus oranına göre gidilecek çok restoran var. Ancak vaktim olabilseydi burada caliente (kaliente okunur) denilen bir çeşit nohut unu krepi diyebiliceğimiz bir yiyeceği denemek isterdim. Caliente’yi ilk kez Sicilya’da yemiştim. Orada ekmek, çörek satılan yerlerde satılan bir sokak yiyeceğine panelle deniyor. Meğerse panelle kültürü çok daha geniş bir alana yayılmış. Pietrasanta’ya ve birçok yere de ulaşmış, yabana atılmayacak bir Akdeniz yiyeceği. Livorno’da adı torta di ceci, Sardunya’da faine. Fas’a kadar kültürü uzanan bu atıştırmalık yiyeceğin adı orada calentita imiş. Sadece nohut, su, zeytinyağı ve tuz ile yapılan ince hamur, ince kenarlı yuvarlak tepsilerde, fırın içinde pişiriliyor. Sicilya’da bu hamuru küçük tabaklara döküp, soğuyunca da üçgen dilimlerine kesip, herbirini spatula ile kaldırıp yağda kızartmıştık. Caliente’nin sınırlı muhteviyatından ötürü yavan olduğu düşünülebilir. Aksine hem gevrek hem de ağızda dağılan dokusuyla çarpıcı. Peynirle de tüketilebiliyor. Geleneksel olarak tüm yeni lezzetlere rağmen devam ettirilmesi ayrıca takdire şayan ve iyisini yapabilmek bir onur meselesi. (Pietrasanta’ya yolu düşünler için adres. Snoopy-Piazza Statuto, Mariconi-Piazza Matteotti ile Pietrasanta Marina’sındaki Pizzeria Carducci.) Pietrasanta bir sanat merkezi olarak şarap şişeleri üzerinde sanatçıların özgün desenlerini kullanarak bir taşla iki kuş vurma yoluna gitmiş. Şarabın tüm dünyada zorlayıcı bir rekabet ortamı yaşadığı düşünüldüğünde bu konuda her girişim ancak artı getirir. Artı bir sanatçının ismi de günlük bir keyif aracı ile evlere girmiş olur. Kopya çekmemize gerek yok ama şaraplarımızın lezzeti git gide ünleniyor. Türk şarapçıları da ortaya yeni fikirler atarak öne çıkmaya çalışsalar bir şey kaybetmezler. Buna yakın bir şey yaratarak hem şaraba hem de genç sanatçılarımızı ilgi odağı haline getirilebilirler. Benden demesi...