Aşure: Farklı kültürler aynı kâsede
Muharrem ayının 10’uncu günü, yani 29 Ocak’ta aşure kazanları kaynamaya başladı
Şiiler 20 Ocak’ta tutmaya başladıkları ‘yas orucuna’ aşureyle son verdi. Buğday, incir, kayısı, ceviz, fındık, fıstık tatlı bir telaş içinde büyük bir heyecanla yapılan aşureler kase kase komşulara dağıtıldı. 17 Şubat’a kadar kaynamaya devam edecek aşure kazanları yüzyıllardır, bereketin, sevincin, barışın kardeşliğin simgesi olmayı sürdürüyor.
Aşure hazırlanması zor ama yemesi bir o kadar güzel bir tatlıdır. Nuh’un tufandan kurtulduktan sonra gemide kalanlarla pişirdiği bu geleneksel tatlı; yıllardır korunarak kendine yeni simgeler edinerek bugünlere kadar geldi. Dostluğun, sevginin sembolü olan aşurenin İslam inancında önemli bir yeri vardır. Hicri yılın ilk ayı olan Muharrem ayının onu Aşure günüdür. İbranice “aşûr” kelimesinden gelen aşurenin diğer dinlerde de yeri vardır. Errmeniler tarafından Noel zamanı pişirilir. Ermeniler aşureye “Anuş abur” yani tatlı çorba diyorlar. Rumlar ise koliva diyor. Ama onlar pişirdikleri aşureyi dağıtmıyor, özellikle oruç günlerinde yiyorlar.
Türlü bakliyat, kuru çerez ve şekerle tatlandırılarak kaynatılan, bir tür tatlı buğday çorbası olan aşure, Hicri yılın ilk ayı olan Muharrem ayının 10’uncu (Arapça da a-şu-ra 10 demektir) günü başlanarak bu ay boyunca yapılan bir hatırlama ve dostluk lezzetidir. Hicri yılın ayın dünya etrafındaki seyrine göre ayarlanmış olması Miladi takvimde bugünün bir önceki yıldan 11 gün önce gelmesine neden olur. Böylelikle bu yıl aşure kazanları 29 Ocak’ta kaynatılmaya başlandı... Aşure kazanı lafı ise hiç boşuna değil... Zira muhtemelen kültürümüzde aşure yapma adetini başlatan Bektaşi tekkelerinde sadece aşure yapmaya mahsus bir kazan olur ve Muharrem ayının 9’uncu günü Bektaşi dervişlerinin dualarla kazandaki aşureyi karıştırmaları suretiyle pişirilirdi. Kazanın başında duran dervişler mevkilerine göre mutlaka kazandaki aşureyi karıştırmayı kutsal bir vazife addederlerdi.
Nuh’un gemisinde kalanlar
Her ne kadar belirli bir aşure günü var ise de Türkiye genelinde bu adet çok sistematik olarak uygulanmaz ve en az bir ay boyunca süslü aşure tasları evler arasında gider gelir... Aslında birçok adetimize sırtımızı çevirirken aşureye gösterilen bu ilgi kuşkusuz boşuna değil. Öncelikle aşure ağzımızda biraz gülün rayihasını taşıyan, biraz buğdayın çerezimsi dokusunu hissetttiğimiz; en tuhafı da nohut ve fasulye ile kuru bakla gibi tuzul yediğimiz malzemeleri kıvamlı tatlı bir helme içinde yediğimiz bir tatlı olarak gönüllerimizde yer etmiştir. Öyle ki saray da süzülerek daha da incelikli bir çeşit haline getirilip salt aşurelik denilen geniş ağızlı nadide porselen ibriklerden özel bir ikram olarak sunulmuş...
Günümüzde aşure arkasındaki kültürün farkında olmadan pişirilse de (hatta artık aşure kızı olanların yapıp dağıtması gereken toplumsal bir içerik almıştır) aslında aşure bazı mühim olayların anısına yapılagelmiştir. Halk arasındaki en popüler inanç aşurerinin büyük selin suları çekilip Nuh’un gemisinin Cudi dağına oturması anısına yapıldığıdır. Bu inanca göre aşure gününde gemide bulunanlar tufandan kurtuldukları için bir şükran borcu olarak gemide arta kalan nohut, buğday, üzüm, bakla tüm mevcut yiyecekleri toplamışlar ve bunlardan bir çorba pişirmişlerdir. Ancak aşure gününü arkasındaki olaylar bununla bitmez. İslam geleneğine göre Adem peygamberin tövbesi de aşure günü kabul görmüş; İbrahim peygamber de yine ateşte yanmaktan bugün kurtulmuştur. Yakup peygamberin ise oğlu Yusuf’a aşure günü kavuştuğu düşünülür. Aşure ile ilişkilendirilen önemli olaylar arasında İslamiyetin doğuşundan önceki Cahiliye devrinde aşure günü Araplar’ın oruç tutması sayılabilir. Hatta Müslümanlar Ramazan ayında oruç farz oluncaya kadar aşure günü oruç tutmuşlar. Aynı şekilde Yahudiler de aşure günü oruç tutarlardı. Ancak Yahudiler günümüzde aşurelerini bir ağaç dikme bayramı ve bereket dileme günü olan Tu B’Şevat gününde pişiriler. Bu bayram günü Musevi takvimine göre Şevat ayının 15’ine rastlar. Takvimde yapılan ayrlamalarla aşure günü olan bugün Ocak sonu ile Şubat ayının başına denk gelir. Yani bu yıl aşureyi hep birlikte pişiriceğiz... Ancak geçen yıl tarfini verdiğim Tu B’Şevat aşuresi bildiğimiz aşureden çok daha az malzeme içerir ama esası toprağın meyvesi anlamı yüklenmiş olan buğdaydır. Ağaç ve asmanın meyvesi olarak ceviz ve kuru üzüm gibi yiyecekler kutsanarak bunlarla birlikte önceden hazırlanmış aşure ile yenir.
Yastan sonra aşure yenir
Aleviler ise aşurelerini Kerbela’da şehit olan Hz. Muhammed’in torunu Halife Ali’nin oğlu Hüseyin’in anısına ve bu olayın Muharrem ayının 10’una denk geldiği kabul edildiğinden o gün pişirirler ve ayni gün şehit olan 12 imama atfen 12 çeşit malzeme ile yaparlar. Bugünden önce on gün boyunca su içmeyip yas tutan Aleviler için pişirilen aşure yasın sona erdiğini belirler. Yas bittikten sonra aşure günü başlar. Türkiye topraklarındaki Ermeniler de bu ayda aşure yapar ve dağıtırlar. Sonuç olarak birtakım özel olayların anısına yapılan aşure içindeki farklı malzemeleri kadar karmaşık bir anannene ağı içinde kendine sağlam yer edinmiş bir lezzetdir. Ben buna lezzetin gücü demek istiyorum, lezzetle süslenen her anneanne geleceğe bir adım atmış olur... Ermeniler, yılbaşı gecesi saat 23:58 sularında evdeki tüm ışıklar söndürülür ve hep birlikte Rab’bin Duası söylenerek Yeni Yıl’a girer. Duadan hemen sonra evdeki tüm odaların ışıkları yakılır ve herkes birbirini kucaklar, yeni yıl dilekleri sunulur, çocuklar hediyelerle sevindirilir, anuşabur (bir tür aşure) yenilir.
Aşure tarifi:
1 kg dövme buğday (kabuğu çıkarılmış),6 litre soğuk su
ŞERBETİ İÇİN
3 kg şeker ,5 lt su
İÇİNE (hepsi arzuya bağlıdır)
300-400 gr beyazlaştırılmış badem ,750 gr nohut (pişirilmiş ve kabukları soyulmuş) n 300-400 gr kuru iç bakla ,2,5-3 çorba kaşığı nişasta (1 bardak suda eritilmiş olarak) ,400-500 gr kayısı (ufak doğranmış) ,kuru incir (ufak doğranmış), 1 portakalın kabuğu (çok ufak doğranmış ve 5-10 dakika kaynatılmış) , 1 çay bardağı süt (beya küçük su bardağı) ,1 Türk kahvesi fincanı (artı-eksi) gül veya çiçek suyu, 4 yaprak defne (taze) , 1 çimdik tuz
ÜZERİNE
Susam, ceviz, dolmalık fıstık, nar...
Buğday ayıklanıp iyice yıkandıktan sonra, geceden 6 lt suda ıslatılıp sabah kaynatılır. Ayrı ve daha büyük bir kapta, şeker 5 lt su ile kaynatılır ve şerbet haline gelir. Kaynamakta olan şerbete iyice pişmiş ve yarılarak helmeli hale gelmiş buğday ilave edilir. Bu aşamada portakal kabuğu, nohut, badem, varsa kestane ve fasulye arzu eden defne yaprakları da katabilir. 30 dakika kadar kaynatılır.
İndirmeden 5-10 dakika önce, dileyenler az haşlanmış kuru iç bakla da ilave edebilirler. İndirmeden hemen önce gül suyu ve süt ilave edilir. Aşure ocaktan alındığında kıvamı tarhana çorbası ayarında olmalıdır.
Kayısı ve incir konacaksa, bunları pişirmeyip sadece doğrayıp, aşurenin döküleceği kapların altına koymak yeterlidir.
Ateşten indirmeden önce katılan bir çay bardağı süt, aşureyi beyazlatmak içindir, ancak dövmesi beyaz isebuna gerek yoktur. Eğer aşurenin tümü hemen tüketilmeyecekse küçük kaplara dökmekte yarar vardır.
Anadolu gibi bin bir çeşit lezzet birarada
Elif Şafak aşureyi Anadolu
mozağiyle özdeşleştiryor.Baba ve Piç romanındaki her bölümün adı aşure malzemelerinden biri. Şafak, aşurenin kendisi için ne demek olduğunu anlattı
Aşurenin sizin için önemi nedir? Neyi temsil eder?
Aşure tüm tatlılar içinde sosyal ve kültürel anlamda en kuvvetli olanı. Ve tüm tatlılar içinde en az bireysel, en çok “kolektif” olanı aslında. Aşure bir krem brule değildir. Oturup tek başına yemek için bir kaselik pişirmezsin. Koca bir kazan pişirirsin. Dağıtmak, paylaşmak, konu komşuya ulaştırmak için yapılır. İnsanı daha yüce gönüllü, daha paylaşımcı yapar aşure. Aşurenin temsil ettiği o paylaşım, o çoğullluk benim için önemli bir değer.
Kitabınızın “Kuru Üzüm” bölümünde aşureyi “Gelecek güzel günlerin ve açacak güneşin simgesi” olarak anlatmışsınız. Gerçekten aşure yüzyıllardır böyle bir umudun simgesi mi yoksa hâlâ süregelen tartışmalar düşünüldüğünde Türkler ve diğer etnik gruplar arasında sadece bir temenni olarak mı kaldı?
Bence bu topraklarda kültürler ve dinler arası uyum olmuş yüzyıllar boyu. Zaman zaman bu denge bozulsa da böyle bir ortak kimyamız da var Osmanlı boyunca. Bugün yaşadığımız şiddet ve kutuplaşma ortamının dışında ve ötesinde, çok daha dervişan, daha mutasavvıf bir damarımız da var. O damarı takip ettiğinizde çok ilginç şeylerle karşılaşıyorsunuz tarihte. Mesela tekkelerde Ermeni ve Yahudi ve Müslüman musikişinasların beraber müzik yapabildiklerini, birbirlerini sadece “insan” olarak gördüklerini, öyle kabullendiklerini de görüyoruz.
Aşure’nin Türkler için ve Türkiye’de yaşayan diğer etnik gruplar için anlamı nedir?
Aşure pek çok etnik ve dini grup için önemli ve ortak bir lezzet. Anadolu nasıl bir sentez ise farklı kültürlerden değerler toplaya toplaya bünyesinde zenginleşmişse, aşure de öyle. Aleviler, Kürtler, Ermeniler pek çok kesim için önemli olmuş aşure. Hepimizin ortak değeri. Baklava nasıl tüm bir Orta Doğu’da biliniyorsa, aşure de tüm bir Anadolu’nun lezzeti.