Şampiy10
Magazin
Gündem

Kavga mı? Tamam o zaman!

Uzmanlara göre iyi kavga edebilen çiftler mutlu bir evlilik sürdürüyormuş.

Şu evlilik için doğru düzgün bir formül bulamadılar bir türlü...

Her şeyi deniyorlar.

Şimdi de bunu bulmuşlar.

“Kavga edin” diyorlar.

E, kolaymış!

Jartiyer giymekten daha kolay en azından!!!

Her gün çiçek almaktan da...

Bir kere hiç masrafı yok!

Zahmetli de değil.

“İyi de, ortada bir konu yokken nasıl kavga çıkarayım?” diye soruyorsanız, ben size bunun garantili yollarını anlatayım.

Araba kullanırken...

Kadın ya da erkek fark etmez, kullanmayan taraf, kullanana karışsın. Hatta öndeki, yandaki arabaya bulaşsın. Yine mi kavga çıkmadı, uzanıp kullananın yerine kornaya bassın.

Buna da delirmiyorsa ölmüş demektir. Kalbini falan dinleyin.

Ha, kullanan sizseniz, kırmızı ışıkta ona, “inip camı silsene” deyin.

Arkasından yüzünüzü buruşturarak “Ne kokuyorsun sen öyle?” veya “Bu üzerindeki nereden çıktı? Senin mi?” diye sorun.

“Niye kötü mü?” diye sorduğunda da, “ne bileyim bi tuhaf da!” deyin.

Herhangi bir zamanda bunu söyleyebilirsiniz:

“Ayyy... Aynı annen gibisin!”

Kadın erkek fark etmez. Kesin kavga çıkar.

Kavgayı çıkarmak kadar onu devam ettirmek de hüner ister.

Evet, bunu da garantili yolları vardır.

“Evlenmeden belliydi zaten.”

Yetmedi mi?

“Beni uyarmışlardı!” diye ekleme yapın.

Bu da mı kesmedi, geçmişten alakasız örnekler verin. Konuyla hiç alakası olmasın ama...

Yani, “Ne ilgisi var onunla bunun?” diye bağırsın.

Yeterince sinirlenmedi mi?

Kolay.

Bir karar vermiş olun.

“Ben de artık eve geç geleceğim.”

Bunun cevabı bellidir:

“Hadi bakalım. Bir dene de görelim. Sıkar, sıkar!”

İlişkinizin iyice sağlamlaşmasını(!) istiyorsanız,

“İndir o eli” diye bağırın. Elini kaldırmamış olsa da!!

Bu, “Bağırma!” diye bağırmanın katlanmış halidir.

Eğer herhangi bir şeye itiraz ederse, kavga cümlesi bellidir:

“O sevgili arkadaşınla konuşup konuşup havaya giriyorsun sen. Bak ben onun karısına/kocasına benzemem.”

Haydaa...

Kadınları deli eden, sonu kaçınılmaz kavga olan cümle:

“Kızım sus, elimde kalacaksın.”

Bunun erkek versiyonu,

“Oğlum, sus, rezil oluyorsun”dur.

Yani...

Evliliğinizi kurtarmak istiyorsanız diye!!!

Ama sakın şunu unutmayın. (Burası ciddi:)

“Yatağa ve sofraya küsülmez.”

Ha, bir şey daha var.

Artık kavgalardan sonra sevişmiyorsanız...

Bence taktik değiştirin.

Durum kötü demektir.

Yazının devamı...

Bunları ona söylemeyin!

Hoşlanmıyorlarmış!

Bazı cümlelerden hiç hazzetmiyorlarımış.

Sanki biz onların her söylediğine bayılıyoruz. Konuşurlarsa tabii...

Yine de bakalım neleri duymak istemiyorlarmış?

Ama ben de o cümlelerin kadınlardaki karşılığını bulurum.

Bulurum ve yazarım ona göre...

Bizim de hoşlanmadığımız cümleler var.

Hadi bakalım mı?

- “Eski sevgilim de aynısını yapardı.”

Bu sözü hiç sevmiyorlarmış!

Neden acaba???

Ama tabii kadının bunu nerede söylediği önemli!

Nasıl söylediği de!!

Ama şu da gerçek ki, bir kadın bunu asla saflıkla, boş bulunarak falan söylemez! Mutlaka bir hedefi vardır.

Söyletene bakacaksın...

Tıpkı bir erkeğin şunu söylemesi gibi:

- “Bütün kadınlar aynısınız!!!”

Var ya, bunu duyduğun an ya kafasından aşağı bir şeyler boşaltacaksın ve “Bu da mı aynı, ha?” diyerekten...

Ya da terk edeceksin.

Bu kafa ve bu tavırdaki adamdan bi b.k olmaz.

Bütün kadınlar aynıymış!

- “Jale hamile...”

Bunu niye söylemeyecekmişiz ki?

O hamile bıraktı sanki!

Tuhaf!

- “Onu bir başkasının sırrını taşımaya zorlamayın. Ve ayrıca, ağzından baklayı kaçırırsa, arkadaşınız size kızacaktır, ona değil.”

Ha, ‘sır vermeyin’ diyormuş.

Akıllı bir kadın arkadaşının sırrını sevgilisine/kocasına anlatmaz.

Anlatırsa bunun kendisine engel, örnek ve hatta şantaj olarak geri döneceğini bilir.

Peki bunun karşılığı ne?

- “Hakan akşam benimleydi, ona göre, çaktırma!”

Oldu.

Çaktırmayız ama bir daha da o Hakan’la görüştüğünü görmek istemeyiz. Yarın o da seni idare edecek ha! Yemez!

- “Evlendiğimizde ve çocuklarımız olduğunda...

Onu korkutup kaçırmak istemiyorsanız, bu fikirler içinizde kalsın, ait oldukları yerde.”

Nereye aitse?

Tamam, itiraf ediyorum, gereksiz ve saçma bir laf!

Ama erkeklerin de bu manada ve en az onun kadar korkutucu ve manasız sözleri var tabii...

Mesela:

- “Yazın tatile gittiğimde...”

Gittiğimizde demiyor, dikkatinizi çekerim. Gittiğinde ha!

Gittir git o zaman!

- “O kızın güzel olduğunu düşünüyor musun?”

Evet, en az “Şu kadın kadar şişman mıyım?” sorusu kadar tehlikelidir.

İnandırıcı bir cevap alınmazsa, itinayla burundan getirilir.

Tıpkı bir erkeğin “Bu dangalak sana asıldı mı?” diye sorması kadar...

Yazının devamı...

En iyisi hangisi?

Aşk olmadan seks olur mu?

Seks olmadan aşk olur mu?

Deyip duruyoruz ya...

Hani dün, “iyi de, ya âşık olduğun kişi iyi sevişmiyorsa!!!” demiştim...

O zaman ne olacak? diye de sormuştum.

Bu soruya başka bir soru geldi...

Pardon, sorular...

Arka arkaya sıralamış.

Hadi bakalım, buyrun cevap verin.

l “Sevişmenin iyisi ya da kötüsü... Neye göre?

Ölçüt ne olmalıdır? Ölçüt olmalı mıdır?

İnsan sevişmelerini dereceye göre nitelendirirse, haksızlık yapmış olmaz mı?

- Sen kötü sevişiyorsun! Kendinin iyi olduğunu nereden biliyorsun?

Dünyada bunları tescilleyen bir kurum falan mı var?

Bence insanların parmak izleri nasıl farklıysa sevişme de insandan insana değişir. Sevişmeyi iyi, kötü demek yanlış olabilir...”


Eveet...

Haklı mı?

Beyefendi haklı mı?

Sorularının cevabını verebilir misiniz?

Verebiliriz...

Hatta hazırda bir cevap var; bu sorulardan habersiz başka biri, cevabı yollamış aslında...

l “Harika seks; en çok heyecanlandığın...

Tamamen soyunup öyle başlamadığın...

En çok yorulduğun...

Farklı pozisyon denemediğin...

Bitmesini istemediğin...

Kesinlikle çift taraflı orgazmı içeren...

Ve bittiğinde asgari bir dakika kadar iki tarafın da konuşmadan tavana bakarak soluklandığı sekstir.”

Var mı daha iyi tarif edecek biri?

Ama o soruları yönelten beyefendinin kızgınlığı bu kadarla bitmiyor.

Kızgınlık değil de, isyanı...

Hızını alamamış, sordukça sormuş, kendi cevapladıkça cevaplamış.

l “Neden erkek tarafından yüksek performans beklenir?

Erkencilik sorunundan dolayı eskiden beridir bir psikolojik baskı var biz erkeklerin üzerinde. Erken mi olacak geç mi olacak stresidir saçlarımızı döken :))

Eğer insan karşısındakine âşıksa erkencilik bi sorun olmaz. Çünkü işin içinde aşk vardır, sevgi vardır. Zamanla düzelir.

Gönüller bir olur samanlık seyran olur :))

Aşkın, sevginin olduğu yerde insanlar partnerinin sevişme performansına sıfat takmazlar, takmamalılar...”

Sıfat takmasan da kafana takarsın ama...

Kadın takmasa, adam takar.

Taktıkça artar. Arttıkça takar.

Dal kartal kara kartal..

Bu ne be!


Yazının devamı...

Aşkın o işle alakası yok mu?

Aklım karıştı!
Biraz ezberim dağıldı. Biraz ama...

İnsan sevişmediği, sevişemediği birine âşık olur mu?

Yok, yanlış soru sordum; sevişemediğine belki daha çok bile olur. Âşık olur yani... Beklentiyle falan...

Pekii...

Kötü sevişen birine...

Âşık olur mu?

Daha doğrusu aşkı devam eder mi?

Ne bileyim ben!

Her şeyi bilecek halim yok.

Ama bu konuda beyin jimnastiği yapabiliriz.

Mesela...

Meselasını anlatmış:

* “Beyaz atlı prensin adının Rocco olduğunu mu sanıyorsun? Düşünsene beyaz atlı prensin aslında erkenlik sorunu varmış. Sarayın mutfağında, bahçesinde, verandada (bu hoş olabilir) silah deposunda hep erken... Ve Prensesin her seferinde şaşkın bir ifadeyle ’nasıl yani, yine mi?’diye sorduğunu da düşün... Ki bu durum beyaz atlı prensin kötü niyetli olduğunu göstermez. Seks sekstir, harika seksin de aşkla uzaktan yakından alakası olamaz, o sadece kızsal bir fantezidir.”

Böyle yazmış.

Âşık olabilirsin ama bu, âşık olduğun kişiyle iyi seks yapacağın anlamına gelmez. Dolayısıyla ikisini birbirinden ayırmak gerekir diyor.

Buraya kadar çok haklı gibi görünüyor değil mi?

Gerçekten de seksin aşkla alakası yok gibi...

Bir dakika...

Hemen teslim olmayalım.

Biz bu durumu bir de erkeklere uyarlayalım...

Bir de o taraftan inceleyelim.

Bakalım aynı duyguyu ve aynı doğruluğu veriyor mu?

Sağlama yapalım.

Ama çok uzatmadan.

Kadın o kadar güzel, bir o kadar hoş, cazibeli ve tam hayalindeki gibi. Âşıksın ona...

Ama...

Gel gör ki, kadın orada çuval gibi...

Ki bu durum o harika kadının kötü niyetli olduğunu göstemez!!!

Eee?

Ne olacak şimdi?

Bu aşk devam edecek mi?

Edebilecek mi?

Yoksa aşkın gerçekten de o işle alakası yok mu?

Yaaa...

Var var...

Demek ki neymiş?

Aşk olmadan seks olabiliyor ama..

Seks olmadan aşk olmuyor...

Bunun da cevabını vermiş:

* “Seks biyolojik (hormonsal) olarak ihtiyaçtır, aşk ihtiyaç değildir.”

Kim demiş?

Aşkın bir ihtiyaç olmadığını kim demiş?

Kime demiş?

Ben de diyorum ki...

Günde 5 kere yapsan yine aşkı ararsın.

Kızsal mızsal, ben iddia ediyorum:

Aşkla yapacaksın, aşkla...

Yazının devamı...

Havada, karada, denizde...

Hiç fark etmez... Bunların aklı hep orada... Ha, yaptıklarından veya yapacaklarından mı?

Hayır.

Ama akıl orada...

Bir anket yapmışlar, sadece Türk erkeklerinin katıldığı...

Sorunun biri şu:

* “Nerede seks yapmayı tercih edersiniz?”

Sonuçlara geçmeden önce merak ettiğim bir konu var; insan insana niye böyle bir soru yöneltir ki?

Hayır, neyin peşindesin?

Merak desen, el âlemin nerede ne yaptığından sana ne? Ayıp, ayıp!

Kıyas desen; nedir yani? “Lan ben yatakta yapıyorum. Acaba keriz miyim?” merakı mı? Yok canım, bunu öğrenmenin yolu anketten geçmez.

Benim aklıma bir tek pazar araştırması geliyor.

Pazarlama şirketleri yaptırırlar ya, satışlarını artırmak ya da yeni pazarlar açmak için...

Ama o da olmaz; anketten, “uçakta” sonucu çıksa ne olacak? Uçaklara özel bölümler mi yapacaklar?

Yoo...

E, o zaman bu anket neyin nesi?

Sonuçlarına bakalım, belki oradan bir ipucu buluruz.

* Yatak Odası. Yüzde 31.

Türk erkeklerinin yüzde 31’le en büyük çoğunluğu yatak odasını tercih etmiş. Farklı çıksa şaşırırdım!

Başka yerde ezberleri dağılır bunların!!!

* Havuz. Yüzde 20...

Zannedersin ki, hepsinin havuzlu evleri var! Kadını buldu, ikna etti de havuza girecek!

Bu ne biliyor musunuz? Havuz kenarındaki adamın ruh hali...

* Ofis. Yüzde 10.

Aman neyse!!!

O da niye? Çünkü artık çalışan kadınların çoğunluğu akıllı ve hakkını arıyor. Bir erkeğin en gıcık olduğu kadın tipi! Hiiç canı çekmez.

* Komşunun evi. Yüzde 8.

O-ha!

Böyle bir seçeneği ankete koyanın aklını... Aklına şaşayım. Düşünsene, eskiden tuz falan istenirmiş ya, şimdi de, “Pardon müsaitseniz biz bi sevişip çıkalım diyoruz!!!”

Ha, bu yoksa komşuya tek başına mı gitmeyi düşünüyor?

* Araba. Yüzde 6.

Şaşırdım. Daha yüksek bir yüzde beklerdim. Ama pardon, pardon... Bunların arabalarına kadınlardan daha fazla tutkulu olduklarını unutmuşum.

Kirlenir falan...

* Bar tuvaleti. Yüzde 6.

Bu da yeni çıktı! 2-3 yıldır... Nasıl çıktıysa, aynı hızla gideceğini umarım.

* Mutfak. Yüzde 5.

E, tabii... Mutfakta iş yapan bir kadına bulaşmak yürek ister!

* Halka açık alan. Yüzde 4.

Kumsal, park falan...

Bu zamanda! O yüzde 4’ü, yapmasa da bunu düşünme cesareti nedeniyle alkışlıyoruz...

* Balkon. Yüzde 4.

Tabii... Bizim balkonlar da, uçsuz bucaksız ovalara, ormanlara cephelidir!!! Çık balkona ne istersen yap!



“Sen de hiçbirini beğenmiyorsun. Daha neresi olacak ki?” diyebilirsiniz...

Hatta “Neyi tercih etmemizi isterdin?” diye sorabilirsiz de...

Peki söyleyeyim.

Şunu tercih etmenizi isterdim:

“Neresi olursa olsun, fark etmez; yeter ki âşık olduğum biriyle olsun!!!”

Çok mu kızsal oldu?

Yazının devamı...

Yine aşk üzerine...

Bahar da geldi.

Şöyle güzel güzel âşık olsak.

Olsak da başımıza bunlar gelse!

Dün aşk hakkındaki komik gerçekleri yazmaya başlamıştım ya, onlar...

l Kadınların yüzde 11’i çıktıkları ya da yeni tanıştıkları bir erkek hakkında internette araştırma

yapıyor, erkeklerin ise sadece yüzde 7’si.

(Bu sonuçtan erkeklerin kadınları tanımakla ilgili bir meseleleri olmadığını çıkarabilir miyiz???)

* Çiftlerin kişilikleri zamanla birbirine benziyor.

(Birbirine derken? Hangi birine? Evdekine mi?)

* İnsanlar öpüşürken kafalarını sağ tarafa yatırmaya çok daha meyilliler (yüzde 65).

(Demek ki, sana ters meyilli denk düşerse iyi öpüşemiyorsun.)

* Kadınların yüzde 43’ü, kendileri bağlanmaya hazır olmadan, partnerlerinin evliliği düşünmesini istemiyor.

(İlk üç dakika yani...)

* Uluslararası Philadelphia Havaalanı, yeni yapılan bir ankete göre, âşık olunacak bir numaralı havaalanı seçildi.

(Erken ve geç kalkışlar olmadığından mı acaba?)

* Bir matematik teorisine göre, uzun dönem ilişkiye gireceğimiz insanı seçmeden önce bir düzine insanla çıkmalıyız; bu, gerçek aşkı bulmamız için en iyi fırsat.

(Hadi len! Ya gerçek olan ikincisiyse!!!)

* Seks beklentisi içinde olan bir erkeğin sakalı daha çabuk uzuyor.

(Sakalı uzayacağına... Başka yerleri, mesela kalbi uzasın, kalbi!)

* Verona, Shakespeare’in ünlü aşk hikâyesi Romeo ve Juliet’in geçtiği İtalyan şehri, her Sevgililer Günü’nde Juliet adına 1.000’e yakın mektup alıyor.

(Sevgili Juliet, kavuşamadım diye hiç üzülme! Rahat uyu! Biz kavuştuk da ne oldu?)

* Ofis aşklarının bir sebebi var: Aşkın tek büyük tetikleyicisi yakınlıktır. Aşinalık, rahatlık ve samimiyeti doğurur...

(Rahatlık ve samimiyet aşk getirse evdekine aşkımız her geçen gün artardı. Onu her tuvalet çıkışında gördüğümüzde mesela...)

* Her 5 uzun süreli ilişkiden birisi, çiftlerden biri ya da her ikisi de başka bir ilişki içinde olduğu zaman başlamış oluyor.

(Diğer 4’ü de kalanları teselli ederken!!!)

* Romantik bir ilişki her iki cinsiyeti de daha mutlu kılıyor. Bağlılık ne kadar güçlü ise, mutluluk da o kadar büyük oluyor!

Yalan ama olsun!

Bu bahar herkes âşık olsun!

Yazının devamı...

Aşk hakkında...

Hani aşk hakkında yapılan geyikler vardır ya...

Şimdi de aşk hakkındaki komik gerçekleri çıkarmışlar.

Onlara göre komik bana göre ise...

Bana göreler parantez içinde...



- Sabahları karılarını öpen erkekler, öpmeyenlerden 5 yıl daha fazla yaşıyor.

(Suçluluk psikolojisi! Kıçı başı oynayanlar daha çok yaşıyor demek ki! :]])

- Bilinen en eski aşk şarkısı 4 bin yıl önce yazıldı ve Dicle ile Fırat nehirleri arasındaki bölgeden çıktı.

(Niye kavuşamamışlar ki? Kadın nehirde mi boğuldu, ne? Şimdinin şofbeni o zamanın nehri falanmış!)

- Kadınların ilk gün cinsel yakınlığı kabul etmemesinin en büyük sebebi, en azından yüzde 78’inin, istenmeyen tüylerinden kurtulmamış olmaları...

(Kalan yüzde 22’de yeterince içmediğindendir.)

- Feminist kadınlar, hemcinslerine göre çok daha romantik ilişkiler yaşıyor.

(Kendi açılarından tabii!! Bir de, yaşayacak birini bulabilirlerse...)

- İnsanların üçte ikisi, yeni tanıştıklarından çok, bir süredir tanıdıkları insanlara âşık olduklarını söylüyor.

(Ona aşk değil, son şanş deniyordu ama...)

- Nasıl âşık olduklarını anlatan insanlar, sürecin kontrol dışı olduğuna inanıyor.

(E, tabii... Taammüden olsa hemen vermesini [kalbini] açıklayamaz da ondan)

- Âşık olmak vücut ve zihin üzerinde sakinleştirici bir etkiye sebep oluyor ki bu da bir yıl boyunca sinir gelişimini yükseltiyor ve sinir sistemini yenilerken, âşık insanın hafızasını da geliştiriyor.

(Ne diyor bu be! Geliştirse insan durmadan aynı zirzoplukta birilerine âşık olur mu?)

- Aşk aynı zamanda derin bir korkunun yaratacağı strese de sebep olabiliyor. Aynı psikolojik tepkileri veriyoruz; gözbebekleri büyüyor, avuçlar terliyor ve kalp atışları hızlanıyor.

(Ha, vücut başına gelecekeri biliyor, anlatmaya da çalışıyor ama dinleyen kim?)

- Beyin taramaları, sevdiğinin resmini gören insanların ‘caudatus’ta bir hareketlilik yaşadığını gösteriyor, beynin ihtirasları kapsayan kısmı.

(Bunların şeyleri artık caudatus’ta mı? Yer mi değiştirdi?)

- Güney Pasifik’teki Tiwi kabilesinde yaşayan kadınlar doğar doğmaz evleniyor.

(Peki bunun aşkla ne alakası var?)

- Kore’de bir mobil telefon operatörünün verdiği ‘aşk detektörü’ adlı servis, bir âşığın dürüst ve tutkuyla konuşup konuşmadığını analiz eden bir teknoloji kullanıyor. Kullanıcılar daha sonra diyalogun analizini kısa SMS olarak alıyor.

(Başka şeyin de analizini yapıyorlar mıymış acaba? ‘Aloo... Ben çekip yollayayım şunu analiz eder misiniz??’)



Görüyorsunuz değil mi?

Aşk gerçekten de çok eğlenceli bir..

Bir...

Bir ne?

Yazının devamı...

Yatakta “keşke” olur mu?

Olur.

Niye olmasın?

Hem de öyle bir olur ki!

Hande Yener, “Keşkelerin olmadığı bir yer var mı?” diye sorduktan sonra kendi sorusunu cevaplamış:

“Var, yatak.”

O ne anlamda “olmaz” dedi bilmiyorum; belki “olan olmuş artık” manasında ama...

Öyle anlar vardır ki, hem de öyle içten söylersin ki o kelimeyi,

“Keşke! Keşke bununla olmasaydım!”

Bazıları, “O ana gelinceye kadar adamı/kadını anlamadın mı?” diye sorabilir...

“Yatakta mı aklın başına geldi?”

Ya da:

“İşte, iyice tanımadan yatarsan daha çook keşke dersin” falan...

Oysa bunun tanımakla falan alakası yoktur.

Tam o sırada öyle bir söz söyler ki, öyle bir hareket yapar ki...

Kendini öyle bir ele verir ki...

10 sene onu tanımaya çalışsan daha iyi bir ipucu bulamazsın.

“Bana orgazm repliğini söyle sana kim olduğunu söyleyeyim...” gibi bir durum yani...

Atipik olanlardan bahsediyorum tabii...

Yoksa her yiğidin yoğurt yiyişi farklıdır ama genellikle birbirine benzer tarafları da az değildir.

Bundan sonra anlatacaklarım gerçek hikâyelerden alıntılar, ona göre okuyun. (Ama lütfen senin mi başına geldi gibi ilkelliklerinizi kendinize saklayın.)

Evet, atipik orgazm repliklerine hazır mısınız?

Adam görünüşüyle, konuşmalarıyla, tavırlarıyla gayet corc görünüyordu.

Hatta sevişirken bile...

Ta ki o ana kadar?

Orgazm repliğine kadar...

* “Anam, anam anam!!!!”

Ama bunu peşi peşine ve bağırarak söylediğini düşünün. Göz kapakları yarıya inmiş, ses acıklı bir tonda:

“Anam, anam, anam, anam...”

Mümkün mü?

Artık olaya devam etmek mümkün mü?

Tabii, “Keşke!” dememek...

Peki, hemen şarlamayın, bir örnek de, bizim taraftan... Aklı başında, kültürlü, sosyal ve güzel bir hatun.

Hatta ne yaptığını bile biliyor.

Ta ki o ana kadar.

Orgazm repliğine kadar...

* “Harikulade!!! Bu ne performans!!!”

Ne? Ne diyo bu be!

Yazarken bile zorlandım, harikulade...

Yok artık! demeyin.

Vallahi yaşanmış bir olay.

Hadi bakalım, aynı durum.

Mümkün mü?

Artık olaya devam etmek mümkün mü?

Gerçi erkekler devam eder de... Aynı şevkle olmaz en azından.

Herhalde!

Ha, belki ikincisini de yapmaz. Çok darda kalmadıkça!

Peki hareket olarak?

Ne şaşırtır?

Kadın gibi orgazm olan erkekler...

Düşünsene...

Tam sen yapacakken, senin hareketlerini o yapıyor, senin seslerini o çıkartıyor...

Bir terslik var ama hemen anlayamazsın ne olduğunu...

A-aa... Bir dakika!

Onu ben yapacaktım!!!

E, o zaman ben ne yapacağım şimdi?

Nasıl yaa???

Heh heh hee...

Oluyor yani...

“Keşke” diyorsun.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.