Yaz bitmeden soluk kesmeden okuyun
Bu yaz bitmeden bir dahinin olağanüstü yaşam hikayesiyle büyülenebilir, korku edebiyatı ustasının öyküleriyle zamanı unutabilir, sürükleyici bir cinayet romanıyla tatilinize biraz heyecan katabilirsiniz
Korku ustasının hikayeleri ciltlendi
Şöyle diyor ünlü Fransız şair Charles Baudelaire: “Sarhoş, yoksul, ezik, dışlanmış Edgar Allan Poe, dingin ve erdemli Goethe’den ya da Walter Scott’dan çok daha fazla hoşuma gidiyor. O ve onun gibi özel yapıdaki adamlar için şöyle diyeceğim: Bizler adına acı çektiler.” “Morg Sokağı Cinayeti”ndeki Fransız dedektif Chevalier C. Auguste Dupin’le ile Arthur Conan Doyle’a yani Sherlock Holmes’e esin kaynağı olan Poe sadece korku edebiyatının mimarı olarak anılır. Çünkü ilginç ve sarsıcı hikayeleri aynı zamanda ürkütücüdür de... Dahası ürperten olayları detayları ile anlatır. Ama basit korku öyküleri değildir bunlar. Öyle ki kurguladığı öyküleri ile Batı düşüncesini derinden etkilemiştir. Baudelaire’den Walter Benjamin’e kadar birçok yazar ve düşünür için bir tartışma ve esin kaynağı olmuştur. Onu yıllar sonra bile okunur kılan ise edebiyata getirdiği yeniliklerin yanı sıra okuru kıskıvrak yakalayan, hem de son derece yalın anlatımıyla, üslubuydu. İşte Dost Kitabevi, bir süredir bu çok özel yazarın hikayelerini üç cilt olarak basıyor... Edgar Allan Poe’nun soluk kesen hikayelerini tekrar okumak isteyenler ya da onunla tanışmamışlar için önemli bir fırsat.
Kâhinlerin ve büyücülerin en dahisi: Leonardo da Vinci
Şayet kâhin diye birileri ve kehanet diye bir şey varsa, bence en büyüğü Leonardo da Vinci ve onun hayalleriydi. Aynı şekilde büyücü diye birileri ve büyü diye bir şey varsa yine en büyük Leonardo ve onun insanı büyüleyen eserleriydi...
Yoksa nasıl açıklarız onun deniz altında, havada giden araçlar tasarlamasını... Ya da bizlere hâlâ bakmaya doyamadığımız ve her gün yeni sırlar keşfedilen tablolar bırakmasını... Bunun yanında köprüler, su bentleri tasarlarmış olmasını... İnsan vücudunu merak edip otopsiler yapmasını... Resmi ya da gayri resmi tarihin muhakkak bir yerinde adının geçmesini... Rönesans’ın en önemli aydını olup tarihin en büyük komplo teorilerinde en üst mertebelere layık görülmesini... Onunla ilgili anlatılanların, söylenilenlerin hep bir başka anlam daha içermesini... Tablolarının görünen yüzü kadar altındaki katmanlarının da merak uyandırmasını... Tarihin en çok satan romanlarından birinin onun adının taşımasını... Söyler misiniz, tüm bunlar bir kahinin ya da büyücünün işi değilse nedir?
Ancak ortaya atılan her yeni bilgi, her yeni senaryo bizi ne yazık ki, Rönesans’ın bu büyük ressamından, bilim adamından, ustasından uzaklaştırıyor. Çünkü komplo teorilerine büyük bir hazine olan efsaneler, onun bilimsel çalışmalarını, resim ve heykel dehasını gölgeliyor. Mona Lisa’nın gizemine ilişkin anlatılan öyküler, resmin sanat değerini ve ustanın diğer resimlerini güzelliğini unutturuyor... İşte Can Yayınları’ndan çıkan ve Bruno Nardini’nin kaleme aldığı “Leonardo da Vinci, Bir Ressamın Portresi” bu bilgi kirliliğine karşı nefis bir çözüm. Çünkü özellikle sanat ve tarih-kültür araştırmaları alanındaki çalışmaları ile tanınan Nardini yayınevinin kurucusu olan Bruno Nardini’nin bu kitabı büyük ustanın hayatını keyifli bir dille ve gerçekçi bilgilerle anlatıyor. Kitap, ayrıca Nardini’ye şöhret getiren iki biyografiden, diğeri “Michelangelo: Bir Dahinin: Yaşam Öyküsü”, biri olarak kabul ediliyor. Leonardo’yu, büyük bir ustayı, onun üretken dünyasını tanımak isteyenler için keyifli bir biyografi...
Tatile gidenlere önerdiğim bir kitap
Ülkücü mafyayı konu alan ve çıktığı hafta Fransa’da 200 binin üzerinde satan “Kurtlar İmparatorluğu” ve sinema uyarlamasında Jean Reno’nun başrolünü oynadığı “Kızıl Nehirler” romanlarının ünlü Fransız yazarı Grange’ın yeni romanı “Koloni”, Paris’te bir Ermeni katedralinde işlenen cinayetle açılıyor.
Ortada ne cinayet aletinin, ne bir damla kanın hatta yara ve bere izinin bile olmadığı bir cinayettir bu. Davanın peşine ise yaşlı ve huysuz emekli bir polis ile Çocuk Bürosu’nda görevli, ancak açığa alınmış uyuşturucu müptelası genç bir polis düşer. Bu cinayete her defasında daha da acımasız ve hunharca işlenen yeni cinayetler eklenir. Ancak bu cinayetler sıradan bir seri katilin işi değildir. İşin içinde gizli servisler, Naziler, Yahudiler, ülke içinde ülkeler ve “siyah bölgeler” vardır. Sanki birileri bir şeyleri gizlemektedir. Hatta Fransa’nın göbeğinde sanki başka bir ülke vardır...
Kısaca; Grange meraklılarına ya da “Tatile gidiyorum, sürükleyici bir roman önerir misin?” diyenlere tavsiye olunur...