Vedat Türkali'nin “Güven”i
Geçtiğimiz hafta kaybettiğimiz, Türk edebiyatının büyük yazarı Vedat Türkali’nin kitabını yayımlamak depreme karşı bir tuğla koymak gibiydi bizim için...
Yıl 1999. Gazetelerde bir haber: "Yayıncısı son anda bu kitabı basmaktan vazgeçti."
Kastedilen, Vedat Türkali'nin "Güven" romanı.
Ben de o sırada Gendaş Yayınevi'nin bünyesinde yayımlanan "E Edebiyat Dergisi"nin yazı işleri müdürüyüm. Haberin çıktığı sabah, pek çok yayınevi editörü gibi Gendaş'ın yönetici editörleri Adnan Özer ve Hasan Öztoprak da kitabın yayımlanmamasına karşı müthiş tepkililer. Üstelik o sırada, Gendaş ders kitapları yayınından kültür yayıncılığına taze geçmiş bir yayınevi. Her geçen gün bünyesine yeni yazarlar kazandırmak istiyor, mesela Günter Grass'ın tüm kitaplarını alıyor. (Üstüne üstlük Grass da o yıl Nobel'i alacaktı.) Ya da Saramago'yu... Yerli transferler de yapıyor ama asıl usta yazarları bünyesine katmak istiyordu.
İşte o sabah, yayınevinin sahibi de içeri, "Ya bu kitap niye basılmamış, koskoca Vedat Türkali'ye bu yapılır mı," diye içeri girince, dakikasında girişimlere başlanmış ve çok geçmeden Vedat Türkali Gendaş'ın bünyesine katılmıştı.
Bundan sonra da hep birlikte Vedat Türkali yayımlamanın heyecanını yaşamıştık. Usta yazarın son romanı tam iki ciltti. İki tuğla büyüklüğünde kitap. O yıl Gölcük depremini yaşadığımız için "Deprem için sen de de bir tuğla koy" kampanyasına bu şekilde katılmış sayıyorduk kendimizi. Çünkü Türk edebiyatının bir büyük ustasının kitabını basmak demek Türkiye'deki her türlü depreme karşı bir tuğla koymak gibiydi bizim için. Usulsüz yapılan yapılara, vergi kaçakçılığına, toplanan yardımların dağıtılamamasına, depremzedelerin unutulacak oluşuna, "Deprem değil bina öldürür" sözlerine rağmen hiçbir tedbirin alınmamasına, insan hayatının üç kuruş sayılmasına, milyon liraları olanların canlarının daha değerli oluşuna karşı duracak bir duvarın tuğlalarıydı sanki bu iki cilt... Vicdani ve sosyal bir akılla yeniden inşa edilecek bir Türkiye'nin iki tuğlası.
Bu yüzden çok gururluyduk. Derken bir gün, kitabın tüm işlemlerinin bitip (arka kapak yazısı, tasarım, tashih, mizanpaj) matbaaya gönderildiği ve sanırım ilk baskının geldiği gündü (ertesi de olabilir), biri geldi yayınevine. O da ne! Elinde "Güven"in ilk cildi vardı. Korsanmış!(Türkiye'de korsan kitap, inanın, yayıncıdan bile hızlı çalışır.) Dedi ki: "Biz bunu bastık ama vazgeçtik, size getirdik. İçiniz rahat olsun. Vedat Türkali'yi basmayı hazmedemedik."
Yaşadığımız şaşkınlığı siz düşünün. "Hangi ara, ne zaman, nasıl bastılar?" diye mi düşünelim yoksa söz konusu Vedat Türkali olduğu için gösterdikleri ahlaki duruşa mı!
Bir ülkenin yazarı olmak işte böyle bir şey olmalıydı. Korsan kitapçının bile satış kaygısından vazgeçip yiğidin hakkını yiğide teslim etmesi de sanırım "Güven"di.
Vedat Türkali'yi kaybettik. Toprağı bol, ruhu şad olsun.