Yahya Kemal’in özel mektupları sergileniyor
Cumhuriyet şiirinin yalnız adamı denir” Yahya Kemal Beyatlı için...
Hiç evlenmemiş, ölümünün son yıllarını Park Otel’de geçirmiştir. Aslında onun tüm hayatı ya otel odalarında ya yurtlarda ya da elçiliklerde geçmiştir. Hem de on iki yaşından beri... Annesi ölüp de üvey annesiyle anlaşamadığından, baba evini geride bıraktığından beri...
Belli ki akşamları çatal-bıçak seslerine karışan “Bu bayram annemler bekliyor” ısrarlarını da istememiştir, sonsuz evrende ona herkesten farklı ve biricik olduğunu hissettirecek küçük bir dünyayı da... Yani o sadece yalnızlığı değil onun konformizmini de seçmiştir. Oda servisinin yanı sıra özel eşyaların olmadığı duvarları.
Bu yüzden şiiri kadar yaşamı da dikkat çeker. Diplomat olması, elçilik yapması Urfa milletvekilliği ise bir türlü “şairlik” mesleği ile örtüştürülemez. Ayrıca zaman zaman çıktığı gezilerde şehre tepeden bakarak eski İstanbul’u, onun siluetini aramasıyla, ilişki yaşadığı Celile Hanım’ı (Nâzım Hikmet’in annesi) oğlu için imza toplarken görünce yolunu değiştirmesi de. Ya da Divan şiirine, aruz veznine hakim olan şiir anlayışı ile Fransız sembolizmini buluşturması, şiirini damıta damıta yazması ile cebine doldurduğu zeytinyağlı yaprak sarmaları yiye yiye yürüdüğü söylentileri de.
İşte bu yüzden ölümünün 50’nci yılı nedeniyle çeşitli etkinliklerde anılan şairle ilgili olarak Yapı Kredi Kültür Sanat Merkezi’nin Sermet Çifter Salonu’nda açılan “Gemi Elli Yıldır Sessiz” isimli sergide herkes farklı bir soruya yanıt arayacak.
13 Aralık’a kadar sürecek olan sergide yer alan şaire ait özel mektuplarda, yazılarda, şuraya buraya not ettiği dizelerde, sağa sola gönderdiği mektup ve kartpostallarda, kendisine kesilen otel faturalarında, tek başına ve başkalarıyla çektirdiği fotoğraflarda birileri, ısrarla bu çelişkilere ilişkin bir ipucu arayacak. Sonuçta her bir belge onun sadece yaşadığına değil aynı zamanda nasıl yaşadığına ilişkin de bir ipucu değil midir? Nitekim karalanan bir kelime ya da herhangi bir aya ilişkin otel faturası hiçbir zaman üzerinde yazdığı ile sınırlı değildir, bize bir şairin belki de en hüzünlü, en gizemli yanını anlatır.
Bu nedenle Yahya Kemal Beyatlı sergisi şairin okurları ya da onun şiirlerini Münir Nurettin’den dinlemeyi sevenler için keyifli bir “polisiye serüven” olabilir.
Zülfü Livaneli kriz dinlemiyor
Zülfü Livaneli’nin yeni romanı “Son Ada” piyasaya çıkalı henüz bir ay oldu ama kitap şimdiden 40 bin sattı ve tüm çok satanlar listelerinin de en üst sırasına yerleşti. Roman, Türkiye gibi pek çok ülkenin her açıdan canını yakan bir darbeyi konu alıyor. Bir generalin cennet bir adayı nasıl da cehenneme çevirişini... Kahramanların Thomas Moore’un “Ütopyası”nda gibi yaşarken bir anda, George Orwell’ın romanlarına hapsolup kalışlarını... Ütopya ve karşı-ütopya arasındaki o görünmez çizgiyi. Ve Livaneli tüm bunları çok yalın bir dille yapıyor. Hem de çok katmanlı bölümlerde bile... Yani roman zorlamayan derinlikli bir anlatıma sahip... İşte başarısı da burada saklı.