Umberto Eco gerçekten var mıydı?
İtalyan yazar Umberto Eco’yu geçen hafta kaybettik. O büyük bir entelektüeldi...
Her günkü gibi uyanır uyanmaz Twitter’a şöyle bir bakmıştım. Umberto Eco’dan bahsediliyordu. Ölmüştü. Şaşırıp kaldım. Oysa yaşlanmıştı yani ölümü gayet doğaldı. Ama ben yine de şaşkındım. O kadar ki, saatlerce Eco’yla ilgili bir tweet bile yazamadım. Oysa çok severdim romanlarını, iyi bir Eco okuru olmak için gayret de ederdim. Tabii iyi bir filolog ve tarihçi olmadan onun ne kadar iyi bir okuru olunabilecekse!
Büyük bir entelektüeldi
İşte şimdi beni ve pek çok okuru kitaplar denizine çeken, bu denizde onlar için tatlı ve hınzır şakalar hazırlayan o büyük entelektüel yazar yoktu. ‘Ortaçağ Ansiklopedisi’ ile Orta Çağ’ın okullarda anlatıldığı gibi sadece karanlık bir dönem değil aynı zamanda estetiğin, mimarinin, sanatın temellerinin atıldığı aydınlık bir dönem olduğunu anlatan oydu. Ya da ‘Gülün Adı’ndaki gibi kilisenin aydınlanmanın ve bilginin önündeki en büyük engel olduğu kadar onun koruyucusu ve devamını sağlayan “yapılar” olduğunu. Malum, romandaki kilisede bulunan kütüphane “yasaklı” kitapları da saklamış ve onu geleceğe aktarmıştır. Bu bilgiyi gizli gizli koruyan, sahiplenen de yine rahipler yani din adamlarıydı. Bu yüzden ‘Gülün Adı’ ilginç bir ezber bozucuydu. ‘Baudolino’da ise İstanbul’un Latin istilasıyla yakılıp yıkılışını mezhep savaşlarını anlatmıştı. 1994’te başlayıp bu yıl bitirdiği son romanı ‘Sıfır Sayı” ise basın aracılığı ile nasıl algı yönetimi yapıldığını anlatıyordu. Yani tarih denilen şeyin “yazıcılar” aracılığıyla kurgulanabildiğini. Tıpkı ‘Boudolino’da kahramanının yaptığı gibi.
Yaşadığına inanamadım
Ama Eco tüm bunları yaparken sadece tarihi önyargıları kırmıyor, resmi tarih yazının sadece devletler aracılığıyla yapılmadığını herkesin bir ‘resmi anlatımı’ olduğunu vs anlatırken olup biteni sanki yürüdüğü sokaklarda gerçekleşiyormuş gibi anlatabiliyordu. Ve bu olup bitenler de genellikle bir şehre ya da birkaç yıla değil tüm Orta Çağ’a ve coğrafyasına yayılıyordu.
Bu nedenle ne zaman bir kitabını elime alsam ‘Bir insan bu kadar bilgiye nasıl ulaşabilir’ diye her seferinde şaşırır, hayranlık duyardım. Bir fani tüm bunları yapamazdı. Hatta onun ‘Dünyanın 100 Entelektüeli’ arasında gösterilmesine de şaşırıdım, onun gibi 99 tane daha mı varmış, diye! O yüzden ölüm haberini okuduğumda çok şaşırmıştım. Çünkü, ben yaşadığına, varolabileceğine hiç inanamamıştım ki şimdi öldüğüne inanayım.