Sokrates, Meletos ve Erdoğan
Teşbihte hata olmaz ama böyle de teşbih yapılmaz
Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in Başbakan Erdoğan’ı ünlü Antik Çağ filozofu Sokrates’e, Deniz Baykal’ı da “onu mahkemede dava eden kişi” olarak tanımladığı Meletos’a benzetmesinden bahsediyorum. Ayrıca AKP’lilerin partinin kapatma davasında savunmalarını yine bu filozofun ünlü savunması üzerine kuracaklarını söylemelerinden... Oysa Başbakanın Sokrates’e benzemek isteyeceğini pek de sanmıyorum, neden mi?
İşte 10 maddede bunun izahı.
1AKP, basına yansıyan bilgilere göre savunmasını demokrasi üzerine kuracak. Ancak Sokrates’i fikirleri yüzünden yargılanan günümüz demokratlarından sanmak biraz komik olur. Çünkü o, dönemin demokrasi anlayışının karşısındadır. Şöyle ki Aysun Kayacı’nın infial yaratan sorusuna o hiç tereddüt etmeden “Tabii ki çoban oy vermemeli” diyecekti. Zira o, elitist devlet yönetiminin savunucusu Platon’un da hocasıdır.
2Sokrates felsefesini bilmek üzerine kurar. Ona göre erdemli olmak için önce erdemin ne olduğunu bilmek gerekir. Dahası bir tıp adamı nasıl sağlık konusunda bilgili olmalıysa devlet ya da siyaset konusunda bilgisi olmayan halkın yönetimde söz hakkı olması da doğru değildir. Yani Çelik’in dediği gibi Erdoğan Sokrates’e benzeseydi, AKP’nin yüzde 47 oranındaki oyunu savunma malzemesi olarak kullanması söz konusu bile olamazdı.
3Hüseyin Çelik’in Sokrates’in hak etmediği halde mahkemede yargıladığını söylediği ve Baykal’a benzettiği Meletos’a gelince... Ünlü filozofu 500’ler Meclisi yargılar. Bu meclis 30 yaşını bitirmiş ve halkın bir yıl için kura ile seçtiği 500 yurttaştan oluşur. Meletos işte bunlardan biridir, yani dönemin demokratlarındandır.
4Sokrates bilinen ilk düşünce suçlusudur. Suçunun “Atina’nın tanrılarına inanmaması, gençleri yoldan çıkarması” olduğu yazılır. Bu suçu günümüz Türkiye’sine uyarlarsak bundan AKP’nin de seçmeninin de pek hoşlanacağını sanmıyorum.
5Ayrıca ünlü “Sokrates Savunması”, filozofun “soru-cevap” yöntemi üzerine kuruludur. Yani Sokrates’in sorular sorarak karşısındakine bildiğini sandığı şeyleri aslında bilmediğini fark ettirmesi metodu üzerine. Filozofun yargılanmasının asıl nedeninin de bu olduğu söylenir. Çünkü “düşünce doğuran” dediği bu yöntemle Atina sokaklarında dolaşıp herkese “bu ne, şu ne, sen buyum diyorsun ama o zaman niye böylesin” benzeri sorular sormuş ve sonunda pek çok kişinin kendini aptal gibi hissetmesine neden olmuştur. Yani Sokrates AKP’nin kapatma davasında bulunsaydı Anayasa Mahkemesi’ne yönelttiği sorularla şunu söylemeye çalışacaktı: “Siz aslında bu işten anlamıyorsunuz.”
6Dahası Erdoğan Sokrates’in yerinde olsaydı, mağduriyet politikasını da bir kenara bırakacak ve suçlamalara “Atina uyuşuk bir at, ben de onu canlandırmaya çalışan at sineğiyim” diyerek yanıt verecekti. Tabii Atina yerine Türkiye dediği anda da 301’in kapsamına girecekti! Bu durumda gazeteler de “Anayasa atından da düştü” diye manşet atacaktı!
7Erdoğan Sokrates’e benzeseydi eğer, mahkemede “Ne cezası, bana katkılarımdan ötürü her öğün yemek bile vermelisiniz” diyerek “alaycı” bir üslup kullanacaktı. Ama ardından da tıpkı Sokrates gibi “Madem ceza vereceksiniz o zaman paramla orantılı verin” demek zorunda kalacaktı. Beş parasız Sokrates için bu sözün yanıtı oldukça eğlenceli olabilir. Ama aynı şeyi Başbakan için diyebileceğimizi sanmıyorum.
8Yani Erdoğan Sokrates’e benzeseydi alaycı üslubuyla karşısındakini öfkeden deliye çeviren biri olacaktı “Öfkeyi üslup” edinen değil.
9Tabii bu durumda hem AKP’nin, hem de Erdoğan’ın davayı kaybetmeleri durumunda idama mahkum olduğu halde kaçmayı reddeden Sokrates’in tavrını da göstermesi ve şöyle demesi gerekecekti: “Meşru bir mahkemenin kararına yanlış da olsa uymak gerekir.”
10Bunlar Sokrates hakkında ilk akla gelenler. Eminim ki Milli Eğitim Bakanlığı görevinde bulunan Hüseyin Çelik bunları biliyordu. Ne de olsa “En kötüsü bilmediğini bilmemektir” sözleriyle tarihe geçen Sokrates söz konusuyken...