Şarkı, acının içinden umudu çıkarırken meydana gelen sürtünmenin sesidir
.
Bu cümleyi okuduğumdan beri aklımdan çıkaramıyorum. Ahmet Tulgar’ın yeni romanı “Çocuklar ve Canavarları”nın ilk cümlesi bu. İlk telefonda duymuştum bu cümleyi. Ama o zaman demek ki, idrak edememişim. Çünkü okuduğumdan beri mıh gibi aklımda, evirip çevirip duruyorum. Ne zamandı bu romandan haberdar oluşum... İki yaz önce miydi? Evet, evet kesinlikle öyleydi. Sevgili Ahmet’le, canım arkadaşımla, Cihangir’de yan yana sıkılmanın, sıkılabilmenin keyfini yaşıyorduk. Sıcaktı, güzel bir yaz sıcağı. Ahmet bilgisayarına odaklanmış, anlattıklarımı dinlemiyormuş gibi yapıyor, sonra birden, kontratak bir cevapla beni şaşırtıyordu. Aslında bu aramızda adı konmamış bir oyundu, şu an adı konan. Çünkü ben de onun bilerek böyle davrandığını anlamamış gibi yapıyor; “Ahmet lütfen dinler misin?” diye sözüm ona ısrarcı oluyordum. Sonra Ahmet, bir defter
çıkardı ve başladı okumaya. Abdestten, namazdan bahseden bir bölümdü. Dini bir ritüel tarifi değildi. Sanki bir insanın bilincinde dolanıyordu cümleler. Bir erkek fısıltıyla konuşuyordu. “Bu nedir?” diye sormuştum, heyecanla “romanım” demişti.
Sonbaharda roman tekrar hayatıma girdi
Ancak neden bilmem, belki büyüsü kaçmasın diye, uzun süre bir daha bu romandan bahsetmedik. O anlatmadı, ben de sormadım. Ve bu yıl, sonbaharda roman tekrar hayatıma girdi. Telefonum çalıyor ve Ahmet “Şunu dinle” diyor ve nerede olduğumu bile öğrenmeden okumaya başlıyordu. O andan sonra benim için de nerede olduğumun bir önemi kalmıyordu. Böyle böyle Sarp Kaya hayatıma girmeye, benimle birlikte sokaklarda dolaşmaya başlamaya, bir kafede bana eşlik etmeye hatta markette alışveriş bile yapmaya başladı. Bir süre sonra Sarp Kaya, yani “Çocuklar ve Canavarları”nın yazar kahramanı, yani bir mafya adamını bilerek ve isteyerek öldüren, bilerek ve isteyerek teslim olan, ilginç kişiliğimiz, adını bilmediğimiz, adı söylenmeyen ve söylenmeyecek bir sorgu uzmanıyla konuşmaya başladı. Aslında romanın kurgusu buydu. Bir sorgu süreci... Bir sorgu ve kurgu uzmanının diyaloğu. Artık gözlerimi kapadığımda hatta kalabalık bir caddede yürürken bile ikisinin zekayla kıvrılan, savunma mekanizmaları kuran, kaldıran, kaldırırken tekrarlanan seslerini duyabiliyordum. Bazen Sarp Kaya’ya hak veriyor, bazen de sorgu uzmanının ondan çok daha tekinsiz olduğunu hissediyordum. Biri diğerini yönetiyor, yönlendiriyordu ama hangisi, bir türlü karar veremiyordum. Sarp Kaya’nın işlediği suç, cinayetin ürperticiliği git gide silikleşirken, bir çocuğun kalbinin kırılması, onun yalnızlıkla mücadelesi beni çok daha fazla ürpertiyor, bu durumu daha büyük bir suç olarak algılıyordum. “Yoksa” demiştim bir gece tam uykuya dalmadan önce arayan ve dehşet bir bölüm okuduktan sonra kıs kıs gülerek telefonu kapatan yazar arkadaşım Ahmet Tulgar’ın sesinin beyin duvarlarımda çarpa çarpa yarattığı yankıyla başa çıkmaya çalışırken, “Yoksa asıl yönlendirilen ben miyim? Ne dersin sevgili yazarım, ben buradayım? Sen neredesin?”
8. İstanbul Tiyatro Festivali programı açıklandı
10 Mayıs- 5 Haziran tarihleri arasında gerçekleşecek olan festivalde “Özgürlükler Sorgulamalar” teması altında, insan haklarından göçe, savaştan şiddete insan yaşamını sarmalayan durumlar, konular ve gerçekleri irdeleyecek. Festival kapsamında yurt dışından 5, Türkiye’den 40’a yakın tiyatro ve dans topluluğunun 100’ü aşkın gösterisi İstanbullu seyircilerle buluşacak. Festival, bu yıl çok özel bir performansa da ev sahipliği yapacak. Dünyaca ünlü çağdaş sanatçı Kutluğ Ataman’ın “SILSEL, Türkiye’ye yazılmış mektuplar” adlı projesi gerçekleşecek. “Türkiye’de Çin Kültürü Yılı” etkinlikleri kapsamında ise Şanghay Şarkı ve Dans Topluluğu ve Pekin Operası, Pekin Ejderha ve Aslan Sokak Tiyatrosu’nun gösterileri yer alıyor.