Ön yargıları kıran çok özel bir kitap
.
Müslümanlar dünyayı öküzün boynuzunda sanıyordu, diye öğretilir. Halbuki, Müslümanlar 10. yüzyılda göğün ve yerin eğiminin sabit mi değişken mi olduğunu hesaplamak için bir rasathane kurmuştu.
Bu sözler, Prof. Dr. Fuat Sezgin’e ait. Kendisi, Frankfurt Üniversitesi’ne bağlı Arap-İslam Bilimleri Tarihi Enstitüsü’nün kurucusu ve aynı zamanda da direktörü... Buradaki İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi’ni de açan Sezgin, bu müzedeki 500 objeyle Gülhane Parkı’nda da aynı isimde bir müze kurmuştu. Ancak ne yazık ki, kendisinin de bir konuşmasında değindiği gibi, bu müzeyi pek bildiğimiz, gezip gördüğümüz söylenemez.
Oysa bize, bu toprakların Batı’dan nasıl göründüğünü değil, nasıl olduğunu anlatan bir müze bu... Hani, böbürlenmek için “Batı daha tuvaleti bilmezken biz biliyorduk” deriz ya, işte bu müze işin basit bir tuvalet ve hijyen bilgisinin ötesinde olduğunu, bilimsel bir zekanın, merak duygusunun bu topraklarda bir zamanlar işlediğini gösteriyor.
Prof. Dr. Sezgin’in bu müzede bizlere anlattıklarını artık bir kitapta da görmek mümkün: “İslam Uygarlığında Astronomi Coğrafya ve Denizcilik.”
Orijinali Almanca olan beş ciltlik “Wissenchaft und Technik im Islam”ın tercümesinden derlenen bu kitapta, İslam uygarlığındaki astronomi, coğrafya ve denizcilik çalışmalarına, buluşlara, keşiflere yer veriliyor. Planetaryumlar, gökküreler, rasathaneler ve astronomi aletlerinin ele alındığı kitabın ilk bölümünü Avrupalı haritaların Arap kökeni, yerküreleri ve dünya haritalarının yer aldığı ikinci bölüm takip ediyor. Kitabın son bölümünde ise denizcilik aletleri, gemi modelleri ve pusulalara yer alıyor. Yani neresinden bakarsanız heyecan verici bir okuma... Hele tüm kaşiflerin Batı’dan hareket ettiğini ya da tarihin bize böyle anlattığını hatırladığımızda... İşte o zaman bu kitap bizi bir önyargının ne kadar büyük olabileceğine ilişkin de bir keşifte bulunmaya çağırabilir.
Bu arada, Boyut Yayınevi’ne de teşekkür etmek isterim. Böylesi değerli bir çalışmanın gerçekten hakkını vermiş... Kitabın sayfa düzeni, kağıt kalitesi, cildi, resimlerin ve fotoğrafların baskısında kullanılan kabartma tekniği ile çok özenli bir çalışma gerçekleştirmişler. Kitabın baskı sayısını sınırlı tutarak sadece içindeki bilgilerin değil, kitabın kendisinin değerli olmasını sağlamışlar. Bu özenli çalışmayı geçen yıl “Cihannüma” için de gerçekleştirmişler ve bu topraklara ait değerli bir bilgi birikimini, entelektüel bir eserin günümüze hakkıyla taşımışlardı. Bu yaklaşımlarından, kitap denilen nesnenin sadece okunan değil, aynı zamanda seyredilen, dokunulan, sahip olunan bir değer olduğunun bilincinde bir yayın yaptıkları için kendilerini kutlamak isterim. Umarım bu tür kitapların basımı için bunlar örnek olur...
Özellikle de cildi parça parça dağılan, son derece kötü renklerle basılan sanat kitapları için...
Türk Kadınları’nın tarihi
Bir keşif kitabı da Oğlak Yayınları’ndan... “Türkiye’nin Kadınları ve Folklorik Özellikleri” adını taşıyan kitap Batılı bir yazara ait... Ancak bu kitabın, Batının Doğuya olan “üsten bakan” yaklaşımından ayıran bir özelliği var. O da yazarının bir kadın olması!
Yunan folkloru, Balkan ev hayatı üzerine kitapları bulunan Lucy Mary Jane Garnett, (1849-1934) pek çok Batılı erkek meslektaşının aksine ele aldığı insanları ve kültürü hor görmek şöyle dursun, sempatiyle yaklaşmış. Garnett, Rum, Bulgar, Ermeni, Frenk, Yahudi, Dönme, Kürt, Çerkes, Arnavut, Yörük, Tatar, Roman ve tabii Türk kadınlarını dinlerine göre üç ayrı bölümde incelemiş kitapta. Örf ve âdetleri, toplumsal yapıları, dinsel ve batıl inançları, edebiyatları ayrıntılı bir biçimde ele alırken böylece okura zengin bir etnografik bilgi sunmuş.