Ölen sevgilinizin kalbiyle yaşayabilir misiniz?
.
Her aşk bir hikaye arar kendine... Tesadüfler de bu arayış için bire birdir. Onlar peş peşe gelip anlamlı bir bütün oluşturursa o zaman size şunu demiş olur: “O senin kaderin, korkma, bu mutlu son ve bu işin sonu olmayacak!”
O yüzden her yeni âşık, uzun uzun sohbet eder... Daha önce neler yapmış, nerelere takılmış, neler okumuşlar... Herkesin gittiği bir kafeye ikisi de tesadüfen uğramışsa artık bunda bir destana malzeme olacak kadar gizemin saklı olduğuna inanırlar. İnanırız da! O yüzden aşk tesüdüfleri sever, kendisinin bir tesadüf olarak kalmaması için...
Ömer Sorak’ın Sevgililer Günü’nün hemen öncesinde gösterime giren filmi “Aşk Tesadüfleri Sever” işte bu mantık üzerine kurulu.
Herkes gibi tesadüfen tanışan (ama elbette her aşkta olduğu gibi bu tanışmanın sanki bir rastlantı değil de evrenin gizli bir planı gibi algılandığı) iki gencin aslında birbirinin çocukluk aşkı olması üzerine... Hayat boyu hiç farkında olmasalar, hatta başkalarına “seni seviyorum” deseler de birbirlerini aramaları... En kalabalık ortamlarda, en güzel kahkalaları atarken bile birden içlerine bir yalnızlık bir yoksunluk düşmesi ve bunun adını koyamamaları üzerine...
Sonsuzlukta buluşacağı varsayılan paralel doğrular vardır. Paralel iki doğru olduğu için asla ve asla birbirlerini kesemezler, tabiatları, varoluşları buna engeldir. Ama bazen öyle durumlar olur ki, bu tür iki doğrunun sonsuzlukta buluşacağı varsayılır. Ve bence aşk diye bir şey varsa işte bu istisnai durumlar, istisnai çakışmalardır.
Çünkü artık o zamana dek sürüp giden teğet geçmeler bitmiş, sonsuzlukta (artık gökten üç elmanın düşmesi bile muhtemeldir) kavuşulmuştur. Burada ihanet yoktur, yalan yoktur, beş sene sonra “bir şeyler eksik bu ilişkide” diyecek bir iç ses de... Onca zaman birbirini takip edip duran tesadüfler de bunun delilidir.
Film, bu aşk tarifini tutarlı bir kurgu ile anlatıyor. Hatta fazlasıyla!
Ağlayanı bol, seyredeni çok olacak, burası kesin...
Ancak bence senarist asıl konuyu kuyruğundan yakalasa da nedense tutmamış, tuttuysa da bırakmış. Belki gişe melodram sevdiği içindir, bilemem!
Çünkü filmde tüm bu tesadüfler bir insanın hayatı üzerinde düğümleniyor. Birinin varlığının diğeri için olduğu. Birinin yaşamasının diğerinin ölümüne bağlı olduğu. Bir sevgilinin kalbinin organ nakli ile diğer sevgiliye hayat vermesi üzerine...
Pek çok kişi bunu da romantik bulabilir. Hatta yapış yapış bir melodram olarak bulanlar da çıkacaktır. Ama işte herkes kendi filmini izler. Organ nakilli biri olarak benim ekranda gördüğümse şu soru oldu: İyi de bu çocuk sevgilisinin kalbiyle nasıl yaşayacak?
Söyler misiniz, ölen sevgilinizin ya da eşinizin kalbiyle yaşayabilir misiniz? Yaşarsanız bu nasıl bir hayat olur? Hem de evrenin, sizin için tesadüfleri peş peşe sıralayarak yıllar boyu ilmik ilmik dokuduğuna inandığınız o biricik aşkınızın kalbiyle?
O yüzden diyorum ki, keşke film sondan başlasaymış!
Yarın 14.15’te ekran başına!
Ne mutlu ki, Türkiye’nin ilk ve tek canlı kitap programı başlıyor. Benim ve roman yazarı Neslihan Acu’nun hazırlayıp sunacağı “Kitap Kulübü” yarın, 14.15’te TV8’de. İlk konuk; Behzat Ç. ile gönüllere taht kuran Emrah Serbes. Konumuz ise Türkiye’de polisiye! Program canlı yayınlanacak yani internet üzerinden siz de programa katılabilirsiniz. Sorularınızı bekliyoruz!