Okumadan olmaz!
.
Fransız edebiyatçı Bayard, “Kültürlü olmak kendini bir kitabın içinde süratle bir yere yerleştirmektir. Hatta bu kapasite ne kadar geniş olursa, falanca kitabı okumak da o kadar gerekli olmayacak bile diyebiliriz” diyor.
Bu sözlerin sahibi bir akademisyen, hem de edebiyat üzerine dersler veren, dünyanın en büyük yazarlarından ve entelektüellerinden Umberto Eco’nun ahbabı Bayard olmasaydı, muhakkak ki önemsemez, gülüp geçerdik. Ancak söz konusu, entelektüel ortam içinde kendisine hatırı sayılır bir yer edinmiş bir şahsiyet olunca insan oturduğu yerde şöyle bir toparlanıyor. Ardından Bayard’ın peş peşe sıraladığı argümanları kimi zaman kahkaha atarak ama her daim hımmm diyerek okuyor. Çünkü karşımızdaki kitap müthiş bir şaka, olağanüstü bir ironi. Öncelikle de adı: Okumadığımız Kitaplar Hakkında Nasıl Konuşuruz. Yani daha baştan okumadığınız bir kitap hakkında konuşabilmek için bu kitabı okumalısınız diyor. Zaten kitabı okumaya başladıkça da görüyorsunuz ki, Evet okumadığımız kitaplar hakkında çok rahat ve keyifle konuşabiliriz.
Ama bunun için de bayağı bir okumuş olmak gerek. Mesela Robert Musil’in Niteliksiz Adamından bahsedebilmek için onun hakkında yazılmış başka kitaplar okumuş olmak gibi.
Gerçi Bayard, derslerinde bile hiç okumadığı kitaplar üzerine uzun uzun konuştuğunu anlatıyor. Mesela Joyce’un Ulyssesi gibi. Diyor ki; Joyce’un ‘Ulysses’ini hiç okumadım ve görünen o ki, hiçbir zaman da okumayacağım. Yani kitabın ‘içeriği’ bana geniş ölçüde yabancı. İçeriği yabancı ama durumu değil. Demek istediğim, bir konuşmada ‘Ulysses’ten bahsederken, kendimi hiç de donanımsız bulmam, çünkü onu başka kitaplarla bağlantılı olarak görece bir nitelikle konumlandırma kapasitesine sahibim. Bu kitabın ‘Odysseia’nın yeniden yazımı olduğunu, bilinç akışı akımına bağlı olduğunu ve olayların tek bir günde Dublin’de geçtiğini vs. bilirim. Bu yüzden de derslerim sırasında gözümü kırpmadan sık sık Joyce’a gönderme yaptığım olur.
Joyce ya da Proust hakkında birkaç söz edebilmek için illa onları okumuş olmanız gerekmez.
Aslında Bayard, entelektüel dünyanın da kendi içinde bir genel kültürü ve ortalamasının olduğunu ve genel akışın da buradan şekillendiğini söylüyor. Buna da çok güvenmemek gerektiğini.
Özetle diyor ki; Joyce ya da Proust hakkında birkaç söz edebilmek için illa onları okumuş olmanız gerekmez. Bunun için Balzac, Valery, Musil, Wilde ve Eco’nun kitaplarına bakmak yeterlidir. Çünkü onların yazdıklarında sadece okuma değil okumama üzerine de metinler bulabilirsiniz. Ama Bayard tüm bunları yaparken bir lümpen gibi kitapları küçümseyip hor görmüyor. Çünkü o tüm bu bilgileri yine bir kitapla aktarıyor; video ya da CD ile değil.