Leyla Umar’ın Fidel’e son mektubu
.
Leyla Umar"ın Fidel Castro ile yapmış olduğu röportaj, dahası onunla yemek yapması bizim meslek için efsane niteliğinde bir hikâyedir. Küba Devrimi"ni gerçekleştirmiş, dahası o günden bu yana, ABD"nin hemen yanı başında olmasına, her türlü suikast girişimine rağmen ayakta kalmayı başarmış olan "comandante"yi mutfağa sokmak kolay olmasa gerek.
Leyla Hanım"la birkaç yıldır dostuz. Onun hayat hikâyesini konu alan "nehir söyleşi" kitabı ile başladı ve derinleşti bu dostluk ve bu süre içinde ondan kaç hikâyeyi anlatmasını istediğim hatırlamıyorum ve kaç kez dinlediğimi... Ama her seferinde Fidel"in dibi tutmuş pilavı "Ben zaten böylesini severim" diyerek yemesini hep alkışladım. Koskoca comandante’nin kapris yapmak yerine, Leyla Hanım"ın üzüntüsünü görüp centilmenlik yapması... Ne büyük zarafet. İnsan boşuna Fidel olmuyor işte...
Röportaj sonrasında Türkiye"ye dönen Leyla Hanım"ı taksi şoförlerinin bile heyecanla karşılaması ise hikâyenin en sevdiğim bir diğer kısmıdır. Leyla Hanım"ı sokakta gören taksi şoförlerinin pencerelerini açıp "Helal olsun Leyla ablaaa!" diye seslenmeleri... Sanırım bizim mesleğimizde bundan daha büyük bir takdir olamaz. Kitlelere ulaşmak, kitleleri etkilemek de böyle bir şey olsa gerek. Bu yüzden ne zaman Leyla Hanım"ı görenler sanki kapı komşusuymuş gibi ona "Fidel nasıl?", "Sağlığı yerinde mi?" diye sorar, "Bilmiyorum haberim yok" dediğinde de "Eee, hadi gidelim" diye devam ederler...
Geçenlerde Ortaköy House Cafe"de pazar kahvaltısı yaparken eski Küba Konsolosu Gökhan Eşeli ve 20 senedir Latin Amerika"yla yakın temas halinde çalışan
iş adamı Saffet Çalarkan"ın Leyla Hanım"ı ziyareti ile aynı sohbet bir kez daha yaşandı. Ancak bu kez sohbeti farklı kılan bir şey oldu. Leyla Hanım, nasıl oldu, bilemiyorum, birden garsonlardan bir zarf istedi ve Fidel"e mektup yazdı. Kısa ve öz bir mektuptu bu; görüşmek istediğini söylüyordu. Ve mektup postaya verilmek yerine Saffet Çalarkan"a emanet edildi, adrese en kısa ve en emniyetli şekilde ulaştırılmak üzere. Açıkçası Leyla Hanım"dan ziyade o gün o masada oturan biz diğer üç kişi çok daha fazla heyecanlandık. O günden beri sonuç ne olacak merakla bekliyorum. Kim bilir belki de çok yakında Küba"ya gideriz, neden olmasın?
Orhan Pamuk’un yeni kitabı
Orhan Pamuk romanlarını dört yılda bir yayımlar. Bu yüzden kendisinden henüz bir roman beklemiyorduk, beklemiyoruz da... Ama okurlar için bu uzun bir süre. Çünkü nasıl dostlar birbirini özlerse bence okurlar yazarlarını, yazarlar da okurlarını özler. Neyse ki, Orhan Pamuk bu dört yıllık ayrılıkları artık roman-dışı metinlerinin yer aldığı kitaplarla bozar oldu.
Yeni kitabı "Saf ve Düşünceli Romancı" kitabını görür görmez kitabın bana gönderilmesini bile beklemeden, kitapçıya koşup aldım. Bu kitabında Pamuk, yazı yazmanın ve romancılığın otuz beş yıllık meslek sırlarını, Harvard Üniversitesi’nde verdiği Norton dersleri ile anlatıyor. Daha önce T. S. Eliot, Borges, Calvino ve Umberto Eco gibi yazarların da verdiği bu derslerde (Bu isimlerin yanına Türkiyeli bir yazarın adının eklenmesi ne güzel, insana ilham veriyor) Pamuk edebiyat ve sanat anlayışını sunuyor.
Bir romanı okurken aklımızdan neler geçer, nasıl algılarız, hangi yollara sapar, hangi yollardan çıkarız? Ya da romancı romanın neresinde kendini belli eder, ya da neresinde kendini anlatır gibi yaparken aslında başkalarından bahseder? Neresinden bakarsanız büyüleyici ve insanın aklını gıdıklayan metinler...