İtina ile bahane bulunur
.
Akşam olmuş, yemek yenmiş, çay demlenmektedir. Mevsimlerden yazsa açık pencereden süzülen rüzgarla tül perdeler tatlı tatlı uçuşuyordur. Kışsa bir battaniye kanepenin kenarında sarılmanızı bekliyor...
Hadi biz mevsimlerden yaz diyelim... Hatta bir de karpuz keselim, kanepeye gömülelim, elde kumanda kanal kanal gezelim. Aaa, o da ne! Arthur Conan Doyle’un ünlü karakteri Sherlock Holmes’ün bir uyarlaması var. Ohh! Ne mutlu, ne güzel bir gece, sanki daha aydınlık!
Ne yalan söyleyeyim, bir Sherlock Holmes macerası izlemek ya da okumak için benim için hep bir bahane vardır. Filmini mi seyrettim, bir de kitabını okurum. Açıklama olarak da; “Canım kıyaslamak istedim” derim. Ama kesmez, kitabını okuduktan sonra bir de dizisini seyrederim, elbette kıyaslamak istediğimdendir! Kıssadan hisse ben Sherlock Holmes’ü çok severim.
Onun analitik zekası, soğukkanlı ve hastalıklı kişiliği, takıntıları, Dr. Watson olmadan iki adım bile atamayan bağımlı kişiliği, Irene Adler ile olan temeli “zeki kadın korkusu”na dayanan ilişkisi, cinayet ve suç peşinden koştukça ve onları aydınlattıkça kendi iç dünyasının sesinden kaçtığını sanması, sandıkça farkında olmadan daha da derinleşmesi...
Bilmem Arthur Conan Doyle ne kadar farkındaydı ama Mr. Holmes ile edebiyat tarihine aslında kendini açamayan ve bir türlü hayatla barışamayan bir erkeğin portresini kazandırmıştı. Bugün bunun altı kalın çizgilerle çizilen yorumunu Dr. House ile görüyoruz.
Bu yüzden Sherlock Holmes maceraları asla ve asla basit bir cinayet romanı, kendisi de sıradan bir dedektif olarak kalmaz ve yine tam da bu yüzden her daim Sherlock Holmes okumak için bir neden vardır. Şayet bulamazsanız biz sizin için itina ile bir bahane uydurabiliriz!
Yeni bahanemiz ise Martı Yayınları’nın 56 hikayeden oluşan serisi. Serinin ilk iki kitabı “Akıl Oyunlarının Gölgesinde” ve “Suç Detayda Saklıdır”dı. Buna şimdi “Şüphe Asla Uyumaz” eklendi.
Sherlock’un asla görünenle yetinmeyip her şeyin bir de arka yüzü vardır diyerek, önyargıları birer öngörü olarak ele aldığı bu maceda da elbette Dr. Watson ile arasındaki harika diyalektik var. Biri bilinç, diğeri bilinçaltı sanki ve diyalogları da birer bilinçakışı... Dediğim gibi Sherlock Holmes okumak için hep bir neden vardır.
Oyuncak her çocuğun hakkı
Çocukken bir ara hep aynı rüyayı görürdüm. Bir oda dolusu bebek... Ve hepsi benimmiş. Rüyamda “Bu bir rüya çok sevinme, kendini çimdiklersen anlayacaksın” der, çimdikler ama acıyı hisseder ve “Ohh! Rüya değilmiş” derdim. Derdim ama sonra uyanır ve hayal kırıklığı yaşardım. Bir dönem bu rüyayı çok sık gördüm. Üstelik Demet ve Çakıl adında iki bebeğim olmasına rağmen. Sonra bir gün, bir arkadaşım oldu. Sadece bebeği değil hiç oyuncağı yoktu. Ben de bir filmde gördüğüm üzere “geçim sıkıntısından ötürü bakamadığım” Çakıl’ı ona evlatlık verdim ve rüyalarımda kendimi çimdiklemeyi bıraktım, başka rüyalara yelken açtım. Oyuncak bir çocuk için kitap kadar değerlidir. Hatta daha çok. Iğdır’da son derece önemli bir kampanya var. Bu bölgede yaşayan çocukların, diğer çocuklarla eşit fırsata sahip olabilmesi ve ailelerinin çocuk gelişimiyle ilgili bilgilendirilmesi için bir Oyuncakhane kuruldu. Uzmanların görüşü alınarak tespit edilen ve zeka, dil, hareket ve sosyal-duygusal gelişimi destekleyen oyuncakların yer aldığı bu Oyuncakhane, hafta içi ve cumartesi günleri 10.00-17.00 arasında herkese ücretsiz olarak hizmet veriyor. Çocuk kitaplarının da bulunduğu “Kanka Oyuncakhanesi”ni akıl edenleri de burada çalışanları da kutlarım. (Tansu Çiller caddesi no:64, Tlf: 227 84 50)