Her derdin bir püf noktası var
.
İnsanın kıyıda köşede sakladığı biraz enerjisi olmalı, zor günlerde kullanmak için. Ev, iş, arkadaş ilişkilerinden artırdıklarını çocukluğundan kalma kumbarasında saklamalı.
Evet, her yetişkinin çocukluğundan kalma bir kumbarası vardır. Belki farkında değildir ama vardır. Elbet kimininki boştur, kimininki dolu. Bazısının da bir dolup bir boşalır ama herkesin bir kumbarası vardır.
En çok küçük mutluluklar birikir bu kumbaralarda. Bu mutlulukları çoğaltmak içinse bazı püf noktaları öğrenmek gerekir. Hayattan, enerjimizden, kendimizden idareli kullanmak, kumbaramıza daha çok atabilmek için.
Mesela hayatımızdan çıkarıp attığımız insanların bıraktığı ve çürümeye yüz tutmuş anıların bıraktığı izleri en iyi karbonatlı, sirkeli su temizler. Bir kova suya biraz karbonat, biraz sirke katıp bir süngerle içini dışını ovduk mu ruhumuzda açılan yaraları ne mikrop kalır ne de bir katkı maddesi birikir.
Yahut üzerimize dar gelen, toplum ya da aile tarafından ısrarla içine sıkıştırıldığımız dar kalıpları, kimlikleri içlerine su dolu torbalar koyup buzlukta bir süre bekletebiliriz. Torbalardaki su, buz tutup genleştikçe kalıplarımız da iyice genişleyecektir. Sonra efil efil giyeriz bu sıcak yaz günlerinde ayağımızda şıpıdık bir terlikle…
Kayıplarımızın, yitirdiklerimizin ardından yaktığımız yas mumlarının bıraktığı izlere gelince… Üzerimize damlayıp, yapışıp kalmışsa ruhumuza ve her gün bir yara kabuğunu soyar gibi soymamıza rağmen bir türlü kurtulamamışsak bıraktığı acılardan inanın, bunun bile bir püf noktası var. Öncelikle hiç zorlamayın bu donup kalmış mumları. Araya bir koruyucu, transfer alın… Sonra da ılık bir ütüyle (ama kesinlikle kızgın olmasın) yavaş yavaş geçin üzerinden tüm lekelerin. Emin olun, o yas lekeleri hiç zorlanmadan ve sizi zorlamadan koruyucu kılıfa geçecektir… Siz sadece araya birini alıp sakin sakin anlatın…
Şayet, vızıldayıp duran bir sızı ya da kaşıntı yüzünden gözünüze uyku girmez olduysa ya da uykunuzdan fırlıyorsanız sakın küçümsemeyin o ısırığı. Hemen üzerine gidin. Bir parlatıcı veya ojeyi ısırığın üzerine sürün. O minicik ısırık artık hava almayacağı için kendi varlığında yok olup gidecek, siz de birkaç saniyeye kadar varlığını bile unutacaksınızdır. Ama sakın yok sayıp kaşıyıp durmayın, büyüdükçe büyüyecek ve kumbaranıza atacağınız enerjinizi, uykunuzu azaltacağından size bol keseden harcatacaktır.
Akşamları kendinizi konuşamayacak kadar yorgun mu hissediyorsunuz? O zaman da bazı ilişkilerinizi vakumlayabilirsiniz. Herkesle uzun uzun telefonla konuşmak yerine bazı kişilerle mesajlaşabilir, akşamları telefonunuzu kapatabilir, haftada bir gün “sosyal detoks” yapabilirsiniz. Vakumlayın ilişkilerinizi tıpkı yazlık-kışlık tasnifi sırasında kıyafetleri vakumladığınız gibi… Çünkü inanın hiçbirimizin bu kadar derdi, ilişkiyi, kelimeyi koyacak ne gardrolarımız, ne de dolaplarımız var.
İnanın hiçbir şey olmaz bu ilişkilere… Aksine hava, nem, dedikodu gibi çevresel faktörlerden uzak kalacağı için çok daha sağlıklı saklanacaklar hatta kumbaranızın en kıymetli enerjisi olacaktır.
Ne diyor şair “Hayat kısa, kuşlar uçuyor.” Ne yaparsanız yapın çok yormayın kendinizi, bir şey sizi zorlamaya mı başladı demek ki, yanlış yoldasınız. Bir durun ve püf noktasını arayın. Sonrası… Sonrası “iyilik, güzellik, sağlık.”