Hepimiz nomofobikiz
.
Tam eve gelmek üzereyken cep telefonunuzu arkadaşınızda unuttuğunuzu fark etseniz geri döner misiniz? Hem de arkadaşınız İstanbul''un diğer yakasında oturuyorsa. Tabii ki dönersiniz. Peki, cüzdanınızı unutsanız? Utanıp sıkılmaya gerek yok, tabi ki hepimiz tıpış tıpış güzel, sıcak evimizin yolunu tutarız, cebimizdeki bozukluklar sağolsun. İyi de mahalle sınırlarını aştığımız günden beri cüzdan taşımamıza, dahası cep telefonsuz yıllarınızı dün gibi hatırlamamıza rağmen neden tam aksi davranırız?
Sonra geceleri başucumuza bir bardak su koymaya bile üşenirken cep telefonu elimizde uyumayı nasıl açıklamalı? Bağımlılık mı? Olabilir. Öyle ya, geceleri evde su yoksa bakkala gidilmez ama sigara yoksa bir tiryaki tüm tekel bayilerini anında dolaşmaya başlar. Cep telefonları da bu tür bir bağımlılık olabilir, elbette.
Ama sigaranın bağımlılık yaratmasında nikotin başta olmak üzere pek çok etken madde vardır. Peki cep telefonlarının etken maddesi ne? İşte bu sorunun yanıtına geçenlerde Dr. Alp Sirman''ın bir yazısında "nomofobi" adı altında rastladım. Bir bağımlılıktan çok bir fobi olarak adlandırılıyordu bu durum ve "no mobile phobia"nın kısaltmasından oluşuyordu. Temelinde iletişimden uzak olma, ulaşılamama, ulaşamama endişesi yatan bir korku bu. Klostrofobinin ileşitim kuramama versiyonu, diyebiliriz. Malum klostrofobi kapalı kalma korkusudur, açılamama, gidememe... Burada da dışarıyla iletişim kuramama korkusu söz konusu... Çığlık atsanız kimsenin duyamayacağı ya da biri size seslense, çığlık atsa ona ulaşamama endişesi...
Bu konuda İngiltere''de 2100 kişiyle bir araştırma yapılmış. Sonuçları bu korkumuzun düşündüğümüzden çok daha derin ve etkili olduğunu gösteriyor. Mesela; her iki kişiden biri asla telefonunu asla kapamıyor ve her 10 kişiden biri de işleri dolayısıyla her zaman ulaşılabilir olmak istiyor. Erkeklerin yüzde 58''i, kadınlarınsa yüzde 48''i şarjları bittiğinde, kontörleri tükendiğinde ya da telefonlarını kaybettiklerinde veya kapsama alanı dışında kaldıklarında "endişelerinin" arttığını söylüyor.
Modern insanın geleneksel insana göre yalnızlığı daha çok sevdiğini, birey olmayı cemaat yaşantısına tercih ettiğini düşünürsek ortaya çıkan bu korku üzerine düşünmekte fayda var. Açıkçası kafamda iki soru asılı duruyor.
İlkini şöyle tarif edeyim; cambazlar ip üzerinde korkusuzca hareket ederler. Bilirler ki, altlarında bir ağ vardır, düşecek olurlarsa, o ağ onları tutar. Bir cambazın en zor hareketleri göze alırken güvendiği çoğu kez yeteneği değil işte bu ağdır. Acaba diyorum, cep telefonları da modern insanın yalnızlığı tercih ederken, havada taklalar atarken, riskli hayatlara girip çıkarken altına serdiği ağ, bir çeşit sigorta mıdır?
Ya da nomofobi bir çeşit yan etki midir? Geleneksel kültürün tabularla, katı ahlak kurallarıyla bireyi baskılayan, kimliğini yok eden tutumuna çare olsun diye geliştirilen modernizmin bir yan etkisi mi?
Bilemiyorum. Bildiğim, bu yazıyı bitirdikten sonra bir arkadaşımı arayıp konuşmak isteyeceğim.
Haftasonu
İki kafe, iki ayrı keyif
İlki Cihangir''deki Cafe Firuz. Burayı özellikle kahvaltıları için önermek isterim. Malum, benim için kahvaltı kutsaldır. En önemli öğündür, dostluktur. Buranın kahvaltısını beğenen tek ben de değilim, oyuncu-yönetmen Ahmet Mümtaz Taylan da buranın müdavimlerinden. O kadar ki, mönüde sırf onun seçtiklerinden oluşan "Ahmet Mümtaz Taylan Kahvaltısı" bile var. Diğer kafe ise Asmalımescit''teki; Lokal. Thai yemekleri sevenler için harika bir adres. Ben Tom Ka Gai çorbasını çok seviyorum. Soğuk algınlığı yaşıyorsanız eğer, muhakkak Tom Yan Gung''u öneniririm, ama tam acılı istemeyin, çorba bittiğinde emin olun tüm solunum yollarınız açılmış, mönüden diğer yemeklere geçiyor olacaksınız.