Hepimiz hırsızız!
.
Bir süredir, arkadaşlarla, Ferhan Şensoy oyunlarına dadandık. Her bahanede soluğu Ses Tiyatrosu’nda alıyoruz. Gündemin umutsuzluğa düşüren bu havasında sadece bu güzel ve tarihi salonda oyun izlemek bile iyi geliyor. Çünkü geleneği olan salon sayısı öyle azaldı ki. Evet, bazı belediyeler, kültür-sanata duyarlı AVM’ler son teknolojinin kullanıldığı salonlar yapıyor. Ama Ses Tiyatrosu’nun başka bir havası var; insanı heyecanlandıran ama biraz da tedirgin eden...
Çünkü burası bir Ortaoyuncu’nun sahnesi. Zaten salona da Ortaoyuncular’ın tacı olan “Kavuk” sahiplerinin yani Kel Hasan’ın, İsmail Dümbüllü’nün, Münir Özkul ve Ferhan Şensoy gibi büyük ustaların, gelenlere bir destur çeken fotoğraflarının yer aldığı duvardaki kapılardan giriyorsunuz.
Ve şunu bir çırpıda anlıyorsunuz: Bu sahne, bazen ticari bazen sanatsal (bu ne demekse?) yani her telden her dilden oyunların oynandığı bir yer değildir, bu sahnenin bir çizgisi ve duruşu vardır. Bu salonda, son haftalarda üç oyun izledim: “Masal Müfettişi”, “Ferhangi Şeyler” ve “Nasri Hoca ve Muhalif Eşeği.” Oyunların en yenisi 2013 başında sahneye kondu. Ancak buna 27 yıldır kesintisiz oynanan “Ferhangi Şeyler” de dahil olmak üzere, her biri sanki dün sahneye konmuş gibi. Olup biten her şey günümüzle örtüşüyor.
Elbette bunun nedenlerinden biri, Türkiye’nin bir arpa boyu yol alamayan kısır siyasi ve kültürel hayatının çözümsüzlük üreten yapısı. Ama bir diğeri de Şensoy’un ustalığı. Hele “Nasri Hoca ve Muhalif Eşeği”ni izlerken “Bu oyun 17 Aralık operasyonu üzerine mi yazıldı yoksa?” diye düşünmeden edemedim. Çünkü ayakkabı kutularındaki paraları ilk gördüğümde bu görüntülerin toplumun bir kesimini çok rahatsız etse de bir bölümünün ağzının suyunu akıtacağını düşünmüştüm. Yani bu paraya yaklaşmak isteyen çok kişi olacaktı. İşte Ferhan Şensoy oyunununda bunu işlemişti: Hırsızlığın dayanılmaz cazibesini. Bunu da hocalığı kendinden menkul Nasri Hoca’nın halkın oy verecek bir parti bulamadığını fark edip bir parti kurmasıyla anlatıyordu. Partinin amacı ise şu: Basit hırsızlıkları suç olmaktan çıkarmak ve onu savunmak. Çünkü Nasri Hoca’ya göre hepimiz hırsızdık. Fırıncı ekmeğin gramajından, şirket sahibi vergiden, öğrenci dersten (kopya) çalıyordu ve herkes kendini haklı buluyordu. Bu yüzden, Nasri Hoca’nın seçimi kazanması işten bile değildi. Evet hepimiz hırsızdık ama bazıları çalsa da değildi. Kimler mi? Hayatta kalabilmek için çalan tüm canlılar. Yani açlıktan ölmemek, soğuktan donmamak için çalanlar Nasri Hoca için hırsız değildi.
Sahiden şimdi öğrendiğimiz her şeyi bir kenara koyalım ve sadece vicdanımızla yorumlayalım? Aç olduğu için bir somun ekmek çalanla daha zengin olmak için milyonlar götüren iki kişinin yaptığı eylem aynı mıdır? Ne dersiniz? Bence yanıtlamadan önce ustaların çektiği desturu dinlemekte fayda var.